BIST 9.916
DOLAR 32,46
EURO 34,73
ALTIN 2.435,89

Seçimler yaklaşınca Vaat Borsası Kuruldu

Mazhar Bağlı yeni yazısı...

AK Parti’den önceki seçimleri hatırlayanlar bilirler, siyasi parti liderlerinin seçim sürecinde yarıştıkları en öncelikli konu kimin daha çok, daha “çılgın” vaatlerde bulunacağıydı. En güzel vaadi veren seçimi birkaç adım önde bitireceğine inanıyorlardı sanki.

En orijinal ve unutulmaz vaatleri veren ise kuşkusuz sn Süleyman Demirel idi. Zaten Sn Demirel de kırk-kırkbeş yıllık siyasi hayatında sadece ve sadece pancar fiyatları ile anılır. Darbe gördü, cuntaya maruz kaldı ama hiçbir zaman bu mekanizmaya çomak sokup oyunu bozacak bir adım atmadı, millet iradesinin gereğini yapmayı aklından bile geçirmedi. Milletten aldığı yetkiyi, millete çaktırmadan ve üstelik bunu da büyük bir ustalıkla hep birilerine peşkeş çekti.

Aldığı emaneti kolaylıkla cuntacılara bırakıp kaçtı. Sadece şapkasını alabilmişti. Sayın İnönü, ekonomik dar boğazın sıkıcılığına gönderme yaparak, “beş yıl daha bu masalları dinlemeye, bir limon gibi sıkılmaya gücünüz var mı?” demişti. Sloganı da yüzünüzü güldüreceğim idi.

Sonra iktidar ortağı oldu ne yüzümüzü güldürdü ne de ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazdan kurtulmasını sağlayacak projeler üretebildi. Sayın Demirel, tek başına iktidar olmak isteyen Özal’a demediğini bırakmamıştı.

Bir seçim kampanyası boyunca belki de en çok sarf ettiği cümle, “ben onu tek başına iktidar yapmayacağım” idi.

Bana sadece 100 gün verin yeter, her kese iki anahtar, her işsize iş, her köye yol, su, elektrik her bakkala kredi, her çiftçiye traktör, her araba sahibine ucuz yakıt gibi onlarca vaadin sıralandığı seçimlerden geçti Türkiye.

Vaatli seçimleri AK Parti bitirdi. Bendeniz defalarca bizzat şahit olmuşum, bu siyasi hareketin doğal lideri olan sn. Recep Tayyip Erdoğan, partide ve seçim meydanlarında, ekranlarda ve özel sohbetlerde hep şunu vurguladı, yapamayacağınız şeyleri asla vaat etmeyin. Vadettiklerinizi de mutlaka yapın. Boş ve umut verici, heyecanlandırıcı vaatlerle milleti aldatmanın bir anlamı yok.

Siyasetin sağlıklı bir mekanizma haline gelmesine giden yolda bu ilkeli tutum ve davranış son derece hayati bir konumdadır.

İnsanların siyasete olan güveni artmış, aynı zamanda ilgisi de çoğalmıştır. Toplumsal sistemde kendi işlevini sağlıklı bir şekilde yerine getiren bir kurum haline gelmeye başlamıştır.

Seçimler yaklaşınca CHP Genel Başkanı sn. Kemal Kılıçdaroğlu tekrar o eski Türkiye’nin refleksleri ile hareket edip en büyük seçmen kitlesi olan emeklilere bir takım vaatler sıralamış ve bu vaatleri yerine getireceğine dair verdiği sözün inandırıcı olmayacağını düşündüğü için de gidip noterden senet almış.

Değerli dostum Süleyman Özışık’ın yazdığı “Hani 8 Haziran Tarihine kadar İçmeyecektiniz?” yazısından sonra benim çıkıp da söz tutma-noter senedi işlerine dair bir şey söylemem hoş olmaz. Üstat o konuya gerçekten son noktayı koymuş.

Benim işaret etmek istediğim şu, bir siyasi aktör, kendi sözünün halk katında senet gibi güvenilir olmadığını düşünüyorsa demek ki içinde bulunduğu mekanizmaya güvenmiyor, inanmıyor. Siyasete inanmayan bir siyasetçi nasıl siyaset üzerinden sorunları çözecek acaba?

Bu ülkede beyaz cumhuriyetin sarışın çocukları, siyaset dışı mekanizmalarla kurdukları egemenliklerinin hep devam etmesi için siyaseti ve siyasetçileri aşağılayan bir anlayışı yerleştirmişler. Ki hiçbir zaman siyaset üzerinden muktedir olunmasın.

Buna ilk karşı durması gereken de siyasetçilerdir. Yani sayın Kılıçdaroğlu’dur…