Nihat Hatipoğlu
Bu senede Nihat Hatipoğlu'nun Ramazan programı için alacağı iddia edilen 600 bin lira dillere pelesenk oldu.
Klasik bir Türk annesi reyting ölçüm merkezi gibidir.
Hangi diziyi izliyorsa, hangi programı kaçırmıyorsa bilin ki
reytingleri iyidir.
Hele izlediği program sırasında sizi duymuyorsa ve ısrarla
"anneeeee" demenize karşılık "kızım bi
dur" cevabını alıyorsanız, işte o program reytinglerin
şahıdır.
Misal; Esra Erol, Müge Anlı, Gülben Ergen, Seda
Sayan gibi isimlerin yaptıkları programlar. Reyting iyi
olunca, malum program ücreti de transferi de yüksek oluyor.
Geçen sene Esra Erol'un aldığı transfer ücreti
günlerce konuşulmuştu hatırlarsınız. Bu senede Nihat
Hatipoğlu'nun Ramazan programı için alacağı iddia edilen 600 bin
lira dillere pelesenk oldu. Tutar 1 ay için 600
bin olunca bu kadar konuşulması doğal. Adamlar
üşenmemiş saat başı ne kadar kazandığını bile
hesaplamışlar.
Tabi bu kadar konuşulmasında tek etken rakam değil.
Peygamber Efendimiz'in ve sahabenin yaşamını anlatarak bu
kadar çok para kazanılması tepkilere neden oldu. Çünkü
Nihat Hoca'nın anlattığı yaşam tarzı mal, mülk, para gibi
dünyalıklardan oldukça uzak. Hal böyle olunca ortaya
çelişkili bir manzara çıkıyor.
Nihat Hatipoğlu'nun avukatı bir açıklama yaparak bu rakamın gerçek dışı olduğunu açıkladı. Ben zaten işin o tarafında değilim.
Nihat Hoca, televizyonda program yapmaya başladığından
beri her programı istisnasız izlenmiştir bizim evde.
Hatta annem çok duygulandığı zamanlarda özellikle televizyonun
başına bizi de oturtur "bak bak ne güzel
anlatıyor" diye izlememizi isterdi. Programlarındaki
reyting başarısı (ki son yıllarda Ramazan ayında reytinglerin
genelde birincisi) tam da bu duygu durumunda gizli. Anneme,
annelere ve diğer izleyenlere yaşattığı bu duygu seli ona başarıyı
getiriyor.
Bugün pop starlardan daha çok takip edilen, izlenen, okunan
Nihat Hoca bu kadar popüler değilken bile
popülerdi. Kendi camiasında hep bir saygınlığı ve hayran
kitlesi vardı.
Nikahını özellikle Nihat Hatipoğlu'na kıydıran çiftler
vardı mesela. Bu sıradan bir suyun okunmuş suya dönüşmesi
gibi bir şeydi algılardı. "Vayy nikahlarını Nihat Hoca
kıymış duydun mu?" fısıltısı bir imrenme refleksi olarak
yayılırdı.
Dolayısıyla bugün geldiği noktaya şaşırmak abes olur.
Fakat olaya sadece popülarite, televizyon dünyası,
reytingler üzerinden bakmak da biraz abes sanki.
"Ne var canım Esra Erol, Gülben Ergen bile şu kadar
kazanıyor; dini, Allah'ı anlatan bir adam kazanmasın mı?"
sorusundaki çift bilinmeyenli denklemi bir türlü kuramıyorum
içimde.
Bir yandan işin doğası gereği olabilir desem de; bir
sıralanan isimlere bakıyorum, bir konunun öznesi isme...
Olmuyor, durmuyor bu denklemde.
Aslında son 10 yıldır İslamcı kesimin yaşadığı handikap Nihat Hatipoğlu'nun üzerinden bir kez daha karşımıza çıkıyor. Meseleye gösterilen tepki ya da destek her neyse, özünde bu ülkede dini değerleri sahiplenenlerin dinle olan ilişkisinde yatıyor.
Özetle: "AK Parti iktidarıyla zenginleşen, görünürlük
kazanan dindar kesimin parayla imtihanı"
Sorun kesinlikle dindar kesimin zenginleşmesi değil. Bilakis
"hepimiz zengin olalım hayat bayram olsun" diyesim
geliyor.
Ve fakat "dünyalık" dediğimiz para, mal, mülk gibi
metaların birer imtihan sebebi olduğunu hatırlatan bir
dinin, bu araçlara ulaşmada araçsallaştırılması
temel itiraz noktası.
Savunduğu değerlerle yaşadığı hayatın giderek çelişmesi, durduğu
zemini ayaklarının altından kaydırıyor insanın. Kutsalın sermayeyle
yan yana gelmesi de bu nedenle rahatsızlık veriyor. Çünkü
kimse sermayenin kiri kutsalın temizliğine bulaşsın
istemiyor.
Kutsal olanı anlatarak kitlelere ulaşmak takdir görecek bir şey
ama bunun "popüler kültür" malzemesine
dönüşmesi herkesin biraz durup düşünmesini gerektirmiyor
mu?
Dinin siyasette, medyada, toplumsal hayatın herhangi
bir alanında "kar" elde etmenin aracı
olarak kullanılmasına bu denli prim vermek, en çok
dine zarar vermiyor mu?
Bunun sorgulaması bu değerleri sahiplenen herkese düşmez mi
biraz da?