BIST 9.717
DOLAR 32,55
EURO 34,93
ALTIN 2.444,37

Kriz döneminde psikolojik yönetim

Eski zamanlarda, padişahın biri vezirini yanına çağırır ve der ki:

- Bana öyle bir yüzük yaptır ki; umudum tükendiği zaman umut versin; enerjim bittiğinde enerji versin; üzüldüğümde mutluluk versin, neşe versin, der.

Veziri tüm ülkedeki sarraflara haber salar ve padişahın isteğini bildirir.

Nice zaman sonra ülkenin tüm önde gelen sarrafları padişaha yaptıkları yüzükleri sunmak için sarayda toplanırlar.

Herkes nadide taşlardan kendi yaptığı yüzükleri padişahın beğenine sunar.

Çok estetik ve paha biçilmez yüzükleri padişah teker teker dener.

Ama hiçbirinde, umutsuzluğuna umut veren, üzüntüsüne neşe veren bir duygu hissedemez. Hiçbir yüzükten yaşam enerjisi alamaz.

Sonuçta, sarrafların yaptığı hiçbir yüzük padişahın aradığı yüzük değildir.

Padişah vezirine tekrar istediği yüzüğü bulması için emir verir.

Vezir yine uzun bir araştırmaya koyulur.

Ve güngörmüş arif insanlar kendisine ormanın derinliklerinde yaşayan bilge bir sarrafın yardım edebileceğini söylerler.

Vezir büyük umutlarla bilge sarrafı bulur ve padişahın isteğini anlatır.

Bilge sarraf, durumu anlar ve böyle bir yüzük yapabileceğini söyler.

Vezir bu duruma çok sevinir.

Bilge sarraf, kısa sürede hünerli elleriyle bir yüzük yapar ve onu çok güzel bir pakete koyarak vezire verir.

Vezir, padişahın beğenip beğenmeyeceğini çok merak etmektedir. Çünkü bu onun son şansıdır.

Padişaha yüzüğü verirken bildiği bütün duaları okur.

Padişah paketi açar.

Ve karşısında çok sade işlenmiş, estetik ve mütevazı bir yüzük bulur.

Vezir büyük bir heyecanla izlerken yüzüğün çok basit ve sade olduğunu görünce padişahın beğenmemesinden çok korkar.

Padişah yüzüğü takar. Dikkatlice yüzüğü inceler.

Ve sonra şunları söyler:

- Evet. İşte bu, der.

Padişah istediği yüzüğü bulmuştur.

Yüzük sade ve basittir ama bilge adam üzerine bir yazı yazmıştır.

Ne mi yazmıştır?

‘Arkası Yarın’ gibi olacak ama; bir sonraki yazıma kadar siz düşünün

 

Umut ve çözüm vermek

 

Yazılarımı genellikle öğrenme, motivasyon, konsantrasyon, sınav psikolojisi gibi eğitim konuları çerçevesinde yazmaya çalışıyorum.

Zaman zaman yeri geldikçe de, beynimizi doğru ve etkili kullanma  teknikleri, pozitif düşünce,  problem çözme yöntemleri, duygu yönetimi gibi kişisel gelişim konularına da değinmeye çalışıyorum..

Bu yazımı geçtiğimiz günlerde yaşadığım çok ilginç bir olaydan dolayı kaleme aldım.

Ofisimde bir grup öğretmen arkadaşa eğitim verirken birden binamızın koridorunda polis telsizi sesleri duymaya başladık.

Büyük bir merakla, koridora çıktığımda çok sayıda polisle karşılaştım. Büyük bir telaş içerisinde koşuşturuyorlardı.

Odam binanın en üst katında. Polisler ve bir grup kalabalık, o kattan çatıya çıkıyorlardı.

Ne olup bittiğini sorduğumda; odamı hemen üzerinde birinin intihar etme girişiminde bulunduğunu öğrendiğimde gerçekten kanım dondu.

Polis arkadaşlarla ben de çatıya çıktım.

Polis arkadaşların onca yoğun gayretleri ve soğukkanlı davranışlarına rağmen, karşımızdaki kişi; kendisini her türlü iletişime kapatmış görünüyordu.

Ben de onlara, farklı bir yolla iletişime geçmelerini önerdim ve işe yaradı.

Sonuçta uzun uğraşlardan sonra adının Ersin olduğunu öğrendiğimiz 25 yaşlarındaki genç hayata, umuda ve çözüme bir kere daha sarıldı.

Detaylarına inmeden genel olarak aktardığım bu olumsuz olaydan bahsetme nedenim ise, Ersin’in hasta çocuğuna ilaç alamamaktan dolayı düştüğü durumdu.

Belki bu olayı öylesine okuyup geçebiliriz ama; yarın başka Ersinler çıkmasın diye bazı önlemler alınması için bu yazıyı yazmak istedim.

Çünkü, her gün gazete ve televizyonlarda insanlara umut vermek yerine, umutlarını söndüren, çözüm sunmak yerine sorun bataklığında boğan, insanların yaşam sevincini çökerten ve psikolojilerini bile bile bozan yetkililere son zamanların moda deyimiyle ‘van minüt’ demek istedim.

Oysa, bu tür kriz dönemlerinin psikolojik yönetimi ekonomik yönetimi kadar önemlidir.

Hatta krizlerin psikolojisi kendisinden daha büyüktür.

Bu nedenle devlet; krizin psikolojik yönetimi için de psikiyatristlerden, psikologlardan, iletişimcilerden oluşan uzmanlarla bu konuyu ele almalıdır.

Televizyon ve gazeteler bu konulara yer verirken reyting canavarının sesini değil, vicdanlarının sesini dinlemelidirler.

İnsanlara, böyle durumlarda psikolojilerini nasıl yönetecekleri öğretilmelidir.

Herkes kendi üzerine düşeni, sorumluluk bilinci ile yapmalıdır. Ben de konuyla ilgili elimden geldiğince yazılar yazmaya ve seminerler vermeye devam edeceğim.

  Çünkü, hiç kimse kendi kardeşinin Ersin’in durumuna düşmesini istemez.

Başta devlet ve medya kurumlarının başında olan yetkililer olmak üzere hepimiz: lütfen biraz empati!..