BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,75
ALTIN 2.439,48

Halk ayaklanmalı mı ?

Günbegün şehit haberlerini takip edemez duruma gelmişken, bu acılara hangi perspektiften bakalım sayın siyaset uzmanları, sayın terör uzmanları, sayın komplo uzmanları, sayın iktidar yanlıları, sayın muhalefet yanlıları?…

Hakkari’nin Çukurca ilçesinde şehit olan uzman çavuşun cesedinin üç gündür tüm aramalara rağmen bulunamaması sonucu acıları katlanan şehit ailesi belirsizlik içinde bekleyişini sürdürürken, şehit annesinin, oğlunun şehit olduğu yere gitmek istediğini söyleyip’’Ben onu kokusundan tanır bulurum’’ demesi yürekleri dağlamış. Nasıl dağlamasın?
Günbegün şehit haberlerini takip edemez duruma gelmişken, bu acılara hangi perspektiften bakalım sayın siyaset uzmanları, sayın terör uzmanları, sayın komplo uzmanları, sayın iktidar yanlıları, sayın muhalefet yanlıları?…
Şehit olan, yarına dair umutlar taşıyan, yaşanacak, yaşatacak bir ömrün hayallerini kuran bir gencin yaralı annesinin acıyan/yanan kalbinin derinliklerinden mi bakalım? Yapabilir miyiz bunu gerçekten? Var mıdır böyle bir empati?
Bunu anlamak için ilk önce anne olmak gerekir. Anne ile oğul arasında çok farklı bir bağ vardır. Öyle ki, anne için oğlu hiç büyümez hep çocuk kalır. Sakal/bıyık çıkar ama o hep çocuktur annelerin gözünde. Anne, oğlu nereye giderse gitsin, ne kadar uzağa giderse gitsin, kalbi ve aklıyla hep onun yanındadır. Akşam sokağa çıksa, anne uyumadan endişeyle, huzursuzca dua ederek oğlunu bekler, onu tekrar gördüğünde rahatlar, nefes alır.
Durum böyle iken bu analara, gencecik aslan gibi oğulları askerde şehit olmuş haberi geliyor. Gözünden sakındığı, o yaşa getirmek için binbir cefa çektiği, okusun adam olsun diye kendi hayatından ödün verdiği oğlu Allah’ın belası terör kurşununa hedef oluyor!
Bu annelerin acılarını paylaşabilir miyiz gerçekten? Şehit olmuş cesedine dahi ulaşılamamış, şehit olmuş, cesedi parçalanmış olan şehitlerin annelerinin acılarına kim ortak olabilir?
Ölen çocuklarının ardından onlar için hayat asla eskisi gibi olmuyor, eksik ve yaralı bu hayatı öldürmeye çalışıyorlar ve ateş düştüğü yeri yakıyor.
Tüm bunlara rağmen ’’vatan sağolsun’’ diyebilen bu acılı anaların/babaların/kardeşlerin, yanan yüreklerinin oluşturduğu ve gitgide büyüyen bu acı çemberi ülkemizin üstünde bir karabasan olmayacak mıdır? Birilerinin yürekleri dağlanırken, diğerleri nasıl iç rahatlığıyla nefes alacaktır?...
Daha önce birkaç yazımda en korktuğum şeyin ’’insanın/toplumların acıya alışmasıdır’’ demiştim. Buyrun! Acıya alıştık bile !
Ya da bu bir alışma süreci midir yoksa peş peşe gelen şehit haberleri, gündemin an be an değişmesinin şokunu mu yaşıyor Türk halkı, bilmiyorum ama en ufak bir olayda sosyal medyada cengaver kesilen, klavye ile vatanı kurtaran güruh şu son dönem çok sessiz, fazla sessiz…
Ülkemizin başındaki ciddi sorunları pirinç ayıklar gibi detay detay dillendirmenin gereksiz olduğu bir dönemdeyiz. Dizilerle, yapay gündemlerle,medya maymunlarıyla sosyal medyada geyik yapılırken çok şey kaçırıldığını görmeliyiz.
Ülkemizin çok ciddi bazı yazarlarının dahi, şu kritik gündemde şovenist söylemlerle ve kelime oyunlarıyla gündemi izah etmesini ayırt etmeli, durumun ciddiyetini kanıksamalıyız. ’’Ateş düştüğü yeri yakıyor’’ ama o ateşin büyüme ve hepimizi içine alma ihtimalini de es geçmemeliyiz.
Başbakan ’’üç çocuk, üç çocuk’’ diye yırtınırken, ülkemizde insana ve cana verilen değerin sıfır olduğunu unutmamalıyız. Her gün ülkenin dört bir yanında yüzlerce kişi trafik kazalarında , trafikte kalan ambulansların içinde can vermekte, terör denilen illete şehit canları verilmekte ama ülkemizde memleketin baş konusu, kadının saçı/başı/k…çı ! Nikah akdi olmayan beraberliklerin fuhuş kapsamına alınması vesaire vesaire
Milletçe kadının başıydı, saçıydı derken çok güzel uyutulduk ve uyutuluyoruz.
Taktığı baş örtüsünün ne anlama geldiğini bilmeyen, değişik bağlama şekillerinde kendini aşağılanmış hisseden,kendi görüntüsüyle tipik bir ’’satanist türbanlı’’ imajı oluşturan bir gazetecinin(!) her hafta Cuma günleri Habertürk kanalında engin bilgilerini/görüşlerini (!) milyonların izlediği bir toplumun, başörtüsü kavramını hala çözememiş olması hiç tesadüf değil.
Bir zamanlar ’’ aman işte bunlar komplo teorileri ’’ diye küçümsediğimiz, konuşmayı sevip ciddiye almadığımız her bir hikaye ve endişe yerini buluyor, kısaca puzzle tamamlanıyor.
Her gün haberlere bakarken şehit haberleri görme fobimiz oluştu. Artık korkuyoruz, görmek istemiyoruz şehit haberleri ve ağlayan sızlayan analar…
Sesler duyuyorum…İsyanlar, başkaldırışlar, artık yeterler, lanetlemeler…Artık ayaklanma zamanı, birlik/beraberlik zamanı vs.
Atın kendinizi sokaklara, isyan edin, kırın/dökün…Ülkeyi ayaklandırın !
Ne işe yarayacak? Kocaman bir HİÇ ! İstenilen tam da bu!
En iyisi durun ama öyle bir durun ki, eylemsizlik ve sessizlik isyanınız olsun. Bu korkutucu sessizlik kulakları tırmalasın.