BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

Bidon Kafa Yine Kazandı

Sen bu yüzde atmışı aptal ve de cahil halk için uğraş didin, o yine gitsin bu zübüklere oy versin!

 

 -Hay Allahım yaaa!

Sen bu yüzde atmışı aptal ve de cahil halk için uğraş didin, o yine gitsin bu zübüklere oy versin!

-Herkes layığını bulur hayatım.

-Yok, anam yok; bu milletten hiç bi’şeycik olmaz.

-Adam karabasan gibi çöktü ülkenin tepesine ya. Artık her şey istediği gibi.  Sözcü’yü gördün mü? Tayyip için “Padişahım çok yaşa.” diye yazmış.

- Az bile demiş. Bu gidişle padişah da olur, halife de.

Seçimin ertesi günü oturduğum bir kafede,  yan masamda yaşanan diyalog aynen böyleydi.

Eksiği var fazlası yok.

Teyzeler dehşetti.

Zaman zaman, kulağımdan başka gözümü de kabarttım; bu iki yaşlı kadının korkularının sebebini biraz daha iyi anlayabilmek için.

İkisi de yaşlarına göre gayet bakımlı ve şık kadınlardı.

Yıpranmamış, ciltleri gayet düzgün, elleri tertemiz, tırnakları manikürlü, kentli kadınlardı.

Cumhuriyet kadını”ydılar yani.

Öyleyse neden kokuyorlardı bu kadar?

Ne tedirgin etmişti onları?

EVET’in temsil ettiği kitle mi, düşünce mi?

Bir yandan önümdeki yiyeceklerle boğuşurken, bir yandan da bu soruların cevabını düşündüm.

Dönüp onlarla iletişime geçmemek için de kendimi zor tuttum; korktum, çekindim.

AK Partiya da diğer “kasketlilerin” iktidarında nasıl, ne türden bir baskıya maruz kaldıklarını sormak isterdim.

Kızları üniversitelerde okuyamayan, camilerinin bombalanma ihtimalinden söz edilen, eşleri resepsiyonlara alınmayan,  İstanbul sermayesine yaklaştırılmayan, defalarca iktidardan uzaklaştırılan; bütün bunlara rağmen, her defasında bu topraklarda kalıp, ki başka şansları da yoktu, mücadele eden kimlerdi acaba?

Korkacak, kaçacak, İzmir’e karşın Konya’ya Kayseri’ye yerleşecek birileri var idiyse onlar da bu insanlardı, “göbeğini kaşıyan bu bidon kafalılar”dı.

Üniversitelere alınmadılar, yurtdışında okudular.

Başörtülü eşlerinden dolayı eşsiz davet edildiler, hiçbir davete icabetsizlik etmediler.

Her darbede postalla tekmelendiler, kışlaya “peygamber ocağı” dediler.

TÜSİAD’a alınmadılar, kendi derneklerini kurdular.

Okulları, kursları kapatıldı, yerine özel okul kurdular.

Eeee.

Siz niye, neden korkuyorsunuz ki!

Kapatılan okulunuz, derneğiniz, dışlandığınız bir sosyal ortam oldu mu hiç bu ülkede?

Giydiği miniden, dekolteden dolayı, dindarların saldırısına uğrayanınız oldu mu aranızda?

Bakın daha dün, “dincilerin, köylülerin, çapulcuların Anayasayı değiştirdiği gün”ün ertesinde ne oldu biliyor musunuz?

Mezun olduğu İstanbul Üniversitesi’nden diplomasını almaya giden başörtülü bir genç kız, üç-beş dallamanın saldırısına uğradı.

Kızın başörtüsünü çektiler, itip kakaladılar.

Bütün bunları yaparken de “Türkiye laiktir laik kalacak” diye höykürdüler.

Haberini yapmak için ulaştığımız kızın ailesi “Memleket zaten gergin, gerek yok” diyerek geri çevirdi bizi.

Ne diyeceğiz şimdi buna.

Teyzeler, amcalar, anneler, babalar!

Hepimiz bu gök kubbe altındaki, bu güzel ülkede yaşamaya mecburuz.

Başka vatanımız yok bizim.

Seçimlere gideriz, tercihler yaparız, farklı düşünürüz, farklı giyiniriz, farklı yaşarız.

Bu bizim zenginliğimiz.

İranda değiliz, Malezya da değiliz, Küba da değiliz.

Olamayız da zaten.

İmparatorluk bakiyesi bu topraklardan, statik, donuk bir toplum çıkmaz, çıkmamalı da.

Zorladığınız, istediğiniz buysa vazgeçin bu akıldan.

Bu akıllar iyi bir akıllar değil.

 “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganını bu insanların gözüne soka soka, yüz yaşına yaklaşan “laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği nokta ortada; o kadar itelemeye, kakalamaya rağmen.

 Öyleyse bir yerde yanlış yapıyorsunuz, ama ne!

Onu da siz bulun.