BIST 9.717
DOLAR 32,54
EURO 34,94
ALTIN 2.438,27

Başka Bedenin Çocukları

Bildiniz mi beni? Bildiniz mi kimin sesi dudaklarımdan dökülen. Belki Suriyeli belki Iraklı, belki de Filistinliyim ne farkeder? Göz göze gelmemeye çalıştığınız o göçmenlerin yaralı fısıltısıyım ben.

Bir sabah ya da bir akşam. Sıradan bir gün. Her şey sıradan. Ufak tefek duyumlar var ama ciddiye almıyorsunuz. Yirmibirinci yüzyılda olur böyle şeyler diyorsunuz. Olur, ama başka topraklarda olur. Başkalarının ülkelerinde. Her insanın, kendinin büyük olumsuzluklardan azade olduğuna dair bir inancı vardır. Neden öyle olduğu bilinmez. Bu duygunun hangi genin mirası olduğu da bilinmez ama öyledir işte.

Sonra bir gün, bir sabah ya da akşam farketmez. Ansızın bir haber düşer kulaklarınıza televizyondan, radyodan ya da internetten. İçiniz cız eder. İnanmak istemezsiniz. Yok canım bu yüzyılda mı da neler dersiniz. Medeniyetin bu noktasında mı dersiniz. İnkâr mekanizmanız bütün hızıyla çalışır. Amacı sizi korumaktır. Amacı, sizi bedensel ve ruhsal bütünlüğünüzün koruma altında olduğuna inandırmaktır. Uyuşursunuz ve uyursunuz olan biteni bir kâbusa yorup uyanmak için.

Gecenin bir yarısı ya da gün ortası, ayak sesleri duyarsınız uykunuzun arasında. Telaşlı fısıltılar. Aceleyle hazırlanmış valizler geçer gözlerinizin önünden. Sonra nasıl olduğunu bilmeden, şanslıysanız elinizde ölüm-kalım savaşlarında en önce kurtarılacaklar listesinin tıkıştırıldığı bir valiz; değilseniz üstünüzde ters giyilmiş bir kazak ya da tişörtle yaşama kaçan bir kafilenin en önünde koşarken bulursunuz kendinizi. Sonrası sır. Sonrası muamma.

En yakın komşu ülkenin sınırından içeri adım attığınızda şişmiş ayaklarınız, delinmiş pabuçlarınızla; ölüm sizden bir süreliğine uzaklaşır. Unutmuş gibi yapar sizi ama izler uzaktan uzağa. Her an düşmenizi umar. Bir tökezlemenize bakar nefesinin ensenizi yakması. Hep tetikte bir yaşam başlar. Hiçliğin tetiğinde un ufak olmuş günler doluşur dimağınıza.

İlk birkaç günün arkasından serinler ruhunuz. Yavaş yavaş silinir hafızayı kuşatan korku sisleri. Geride bırakılanlar belirlemeye başlar bir bir gözünüzün önünde. Her birinin bakışlarında ayrı bir şaşkınlık, ayrı bir sitem gözbebeklerinde. Ruhunuzda bir delik açılır ve eser poyrazın en serti, önce ağır ağır sonra deli gibi.

Dar gelir ruhunuza yeni ülkenin toprakları. Daralır, başka bir bedene tıkıştırılmış gibi. Gözünüzde cılız bir ışık, kolaçan ederken bulursunuz kendinizi bu yeni bedeni. Şurayı biraz kısaltırsam burayı biraz uzatırsam uydururum kendime iyimserliğiyle yaşamı yordamlarken bulursunuz kalbinizi. Oysa tedirgindir akıl. Bilir, her ruhun kendi bedeni için yaratıldığını.

Çok geçmez anlarsınız. Anlarsınız başka bir ülkede yaşamanın, yarım bir bedende yaşama mücadelesi olduğunu. Anlarsınız, hiçbir toprağın doğdunuz toprak gibi sizi kabullenip bağrına basmayacağını. Meyvesinin bile yadırgayacağını damağınızın sıcaklığını. Anlarsınız, ama bilirsiniz de artık bu yarım bedendir gidip gidebileceğiniz yer. Susarsınız ve yudumlarsınız acının en koyusunu. Yaşamak dürtüsü, daha baskın çıkar tam bir bedende ölme riskinden. Yarım beden, yarım umut sürüklenirsiniz ruhunuzun peşinden.

Bildiniz mi beni? Bildiniz mi kimin sesi dudaklarımdan dökülen. Belki Suriyeli belki Iraklı, belki de Filistinliyim ne farkeder? Göz göze gelmemeye çalıştığınız o göçmenlerin yaralı fısıltısıyım ben.