Başbakanın Köyünden Bildiriyorum
Karadenizlilerin önemli bir çoğunluğu yaptığı işi ciddiye alıyor ve her ciddiye alınan işte olduğu gibi sonuçta da başarılı oluyorlar.
Gidip görenler bilir.
Karadeniz zor
bölgedir.
Her yer dağ, her yer
yamaç.
Ekeceğiniz üç beş dönüm çay ya da
mısır tarlası için sarp yamaçlarda binbir hüner göstermeniz
gerekir.
Burada yaşamanın asgari koşulu
biraz çiftçilik, biraz duvar ustalığı, biraz da müteahhitlikten
anlamaktan geçer.
Bir de, değişken tabiat koşulları
karşısında her an zinde ve uyanık olmak.
Bölgede bu becerileri kazanan
“uşaklar”, bu vasıflarından kent yaşantısında
da istifade edebiliyorlar.
Müteahhit, bakkal, imam, fırıncı
ve daha pek çok meslekte mutlaka bir Karadenizlinin yer alması,
belkide bu sebepten olsa gerek.
Ha; bir de Başbakan olmak
tabi!
Laz müteahhit ve imamların çokluğu
dikkatimi çekmiş, Karadenizli bir dostuma bunun sebebini sormuştum.
Yöresel ağızla “Karadenizli iş bulursa kalfaluk
eder; boş vaktünde de hocaluk eder.” şeklinde cevap
vermişti bana.
Tam da böyle.
Karadenizlilerin önemli bir
çoğunluğu yaptığı işi ciddiye alıyor ve her ciddiye alınan işte
olduğu gibi sonuçta da başarılı oluyorlar.
Trabzon’daydım hafta
sonu.
Başbakanın Güneysulu hemşehrileri
olan, dostlarım KÜLÜNK’lerin daveti üzerine
Rize’ye de gittim.
Ne yalan söyleyeyim, “iki
Cihan dostu”mun nezaketen icap ettiğim daveti,
kelimenin tam manasıyla bir şölene dönüştü; muhlama ve dost kazanma
şölenine….
(Muhlama: Mısır
unu, peynir ve tereyağıyla yapılan yöre yemeği)
Doğayla her buluşmamda, uzun
yıllardır görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaşmış gibi
olurum.
Fakat bu kez
başkaydı.
Zira bu seferinde, eski dostun
yanına yeni dostlarda kattım.
Rize’nin Güneysu ilçesinin
Tepebaşı köyü, eski adıyla Singaz, tam da yukarıda
anlattığım gibi.
Bu arada Tepebaşı, Sayın
Başbakan’ın komşu köyü.
Buranın sakinleri yer yer 60
dereceye varan eğimli arazilerde ev yapıyorlar, inşaat malzemesi
taşıyorlar, heyelana karşı set oluşturuyorlar, çay, mısır,
fasulye yetiştiriyorlar, odun kesiyorlar...
Yetinmiyorlar; Başbakanın komşu
köyünde, imece usulü yol yapıyorlar.
Gözlerimin önünde yaşlıca bir
ninenin muhtarı durdurup köy yoluna katkı için para vermesi, evinin
önündeki çöp bir gün geç alınınca “Nerde bu
devlet!” narasıyla şarlayan biz kentlileri getirdi
aklıma…
Başbakan yetiştiren bu
toprakları dolaşırken, köyün zorlukları ile siyasetin
zorluklarını da düşündüm, mukayese ettim.
Çay toplamak mı zor, oy toplamak
mı?
Bu eğilimli arazilerde durmak mı
zor, darbe planlarına karşı ayakta kalmak mı?
Komşu köyle yaşanan su sorununu
çözmek mi zor, kadim düşman Rusya ve Yunanistan’la yeni bir sayfa
açmak mı?
Sarp dağları bağa çeviren bu azim
ve kararlığın kalıtsal bir tarafı olabileceğini de dikkate alırsak
eğer, Başbakan için bu işlerin hepsi kolay olsa gerek.
Katarahte Şelalesi
Susmasın!
Katarahte.
Rumca’da şelale anlamına
geliyor.
Tepebaşılılar, şelaleyi de
Türkleştirme ihtiyacı hissetmemiş ve daha pek çok yer ismi gibi
buranın da asıl ismini kullanıyorlar.
Eriyen karlar ve doğal kaynak
sularının yaklaşık 5-6 metreden döküldüğü doğal bir havuzu var
Katarahte Şelalesinin.
Görür görmez ben de
“döküldüm” bu havuza.
Ancak, havuzdan çıktıktan sonra
aldığım tatsız haber içimi burktu.
Bölgede yapılan Hidro Elektrik
Projesi, baraj kapsamına aldığı diğer doğal göllerden sonra,
gözü şimdi de Katarahte’ye dikmiş.
Katarahte’yi de yok
edecekmiş.
Katarahte’nin çocukluk
hatıralarında mutlaka yeri olan yüzlerce insan “Bölgeye
katkısı için diğerlerine ses çıkarmadık ama Katarahte bize
kalsın” diyorlar.
Bölge sakinleri, kendisinin de
anılarının olduğu şelalenin yok olmaması için, Başbakan’dan destek
bekliyorlar.
Teşekkür
Borçlarım
Gezi mihmandarımız Tepebaşı Köyü
Muhtarı Ethem BİLGİN’e; kardeşleri Sultan
Süleyman ve Fatma’ya; gerçek bir
Beyefendi Hamdi KÜLÜNK ve tam bir muhlama ustası
eşi Meryem Hanım’a; Tepebaşı’lıların İstanbul’daki
temsilcisi Cihan KÜLÜNK’e; Güneysu İlçe
Milli Eğitim Müdürü Adem Hoca’ya,
Rahmiye nineye ve tüm bu insanlarla tanışmama
vesile olan “göbekten adaşım”, dostum
Abdurrahman KÜLÜNK’e teşekkür ederim;
büyükşehirlerde yitirdiğimiz misafirperverliğin ne demek
olduğunu öğrettikleri için…