BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Başbakan Emsalsiz Bir Politikacı…

Azınlıklara karşı olan tavır ve yaptırımlar, ülkemizde ve Avrupa’da çok farklı seyrediyor...

Azınlıklara karşı olan tavır ve yaptırımlar, ülkemizde ve Avrupa’da çok farklı seyrediyor...

Ülkemizde azınlıklar dışlanırken, Avrupa’da duruş; azınlıklara, kucak açma olarak karşımıza çıkıyor.

Avrupa; terör örgütü/mensubu olarak addettiğimiz kişilere dahi sahip çıkıyor, kol kanat geriyor. Keza onlara göre bu bir terör örgütü değil, özgürlük savaşçıları, azınlığın özgürlük mücadelesi.

İsviçre’nin pkk örgütüne kucak açması, bünyesindekilere vatandaşlık vermesi, Ermeni soykırımının(!) (onlara göre) arkasında olması, dolayısıyla; “Ben ülkemde öteki muamelesi görüyorum, özgürlüklerimiz kısıtlanıyor, işkence görüyoruz” diyen herkese kucak açması bir tesadüf değil.

En son örneği gezi olaylarıdır, Avrupa’nın gezicilere nasıl sahip çıktığını gördük.

Peki, Avrupa bunu bilinçli mi yapıyor?

Başbakanımız ve çevresi bu soruya büyük bir; “Elbette” cevabı vereceklerdir.

Erdoğan’ın; Almanya’da bi konuşmasında “Pkk’ nın arkasında kimler olduğunu biliyoruz” diyerek Alman hükümetine gönderme yaptığını hatırlayacaksınız...

Zira, gezi olaylarında, yapılan her eylemin arkasında dış mihraklar aranmış, faiz lobisiyle harmanlanmıştı.

Buradan tekrar ülkemize geçiş yapmak istiyorum; ülkemizdeki olaylarda hep dış mihrakların oyunu diye kendini yırtan iktidar, içeride seyreden olaylarda da, yüzde ellisinin dışındakileri suçlamakta…

Bu sefer hoop iç mihraklara gözler çevrilmekte. Marmaray’da çıkan arızada dahi iç mihrakları suçlayan, parmağıyla karşı tarafı gösteren Başbakan’ı ve yanındakileri, yaramaz bir çocuğa benzetsem; “Sonuna kadar haklısınız” deyişinizi duyar gibiyim(!)

Şimdi yine dış mihraklara kafamızı çevirelim; Avrupa’da siyasi arena Türkiye’deki ile çok fazla benzerlik göstermiyor... Misal; Almanya’da NSP (Nasyonal Sosyalist Parti), Nazi (dazlaklar çetesi) var, bu geçmişten bugüne henüz çözülmüş bir sorun değil, zira eştikçe altından polis teşkilatı devlet vs. ne varsa çıkıyor. Bu çetenin de uzun bi hikayesi var o ayrı konu ama devlet suçlamaya gitmiyor, ortaya çıkan deliller zaten öyle de böyle de deşifre oluyor, ama atıyorum Merkel çıkıp da, bu olay dış mihraklar oyunudur veya iç mihraklar vardır vs. açıklama yapmıyor. İç ve dış işlerde günah keçisi aranmıyor…

Şu yapılıyor; seçimlerde, yabancı politikası üzerinden oy kazanmaya çalışılıyor. Bu siyasette normal midir? Evet normaldir.

Ülkenin kendi vatandaşı, yabancılardan rahatsız olduğundan; “Ben iktidara gelirsem, yabancıların şu şu haklarını elinden alacağım” diyerek puan topluyor, ilginç mi? Hayır, siyaset bu.

Gezi parkı olaylarında, gezicilerden yana taraf belirleyen Alman hükümetinin, olaylar bittikten sonra, dönüş yapması da, hükümetin bir oyunu, düşmanlığı olarak kabul ediliyor… Öyle mi? Hayır…

Burada yine karşımıza Avrupa’nın azınlıklara olan hassasiyeti karşımıza çıkıyor. Geziciler olayların en çok patlak verdiği zamanlarda, Avrupa gazetelerine, özellikle sosyal medya üzerinden canlı yayın yaptı, olayları dakikası dakikasına servis yaptı.

Avrupa’da yaşayan Avrupalı Türkler de dahil olmak üzere, ülkemizde Akp’yle geziciler arasında yaşanan savaş, iktidarın gezicileri bastırmaya çalışması, onlara potansiyel terörist damgası vurması vs. geziciler tarafından, Almanca, İngilizce, Fransızca olarak, detaylı rapor verildi. Avrupa da, özellikle Almanya, Türkiye’den feryat eden bu gençlere kulak verdi, Der Spiegel’de de on sayfalık Türkçe olarak gezi olayları detaylıca anlatıldı.

Almanya haklı olarak, bu gençlerden yana çıktı. Onlar genç, eğitimli ve özgürlükleri için savaşanlardı, onların arkasında olmak gerekiyordu. Dolayısıyla; Alman Hükümeti’nin, gezi sırasında takındığı tavır, sanıldığı gibi bir oyun değil, azınlığın korunmasıydı.

İktidarın olaylar karşısında, sürekli suçlu aramasını, iç ve dış mihrakları parmağıyla göstermesini kolaycılık olarak addediyorum…

Ve diyorum ki; Avrupa, hiç de sanıldığı gibi, sürekli arkamızdan işler çeviren, binbir dalavere yapan değil, sadece, azınlıkları korumayı hedefleyen politikalar uyguluyor.

Bir terör örgütünü de özgürlük savaşçıları olarak görmek ise, onların penceresi.

Ters açıdan bakarsak; gezi olayları Almanya’da nüksetmiş olsun. Oradaki bir kısım halk, Türkiye’den yardım istesin. Onları elimizin tersiyle iter miydik, yoksa, kol kanat mı gererdik bizden yardım isteyen halka?

Tabi ki, onları korumaya alırdık.

Alman hükümeti de, bize dış mihrak gözüyle bakardı. Bu mu?

Gelmek istediğim nokta şu;

Hükümet, ülkemizdeki her olayda, iç ve dış mihrakları suçlamakta.

Marmaray’da arıza olmasını dahi, gezicilerin sabotajı olarak görüyorsa bir Başbakan, herkes evinde kıymetli bir eşyası kaybolduğunda, ev halkından şüphelensin, durum bu kadar vahim.

Gündemi sürekli; türbandı, pantolondu, başörtüsüydü, diğer taraftan, bol bol kız/erkek temalı konular; erkeklerle, kızlar, aynı odada kalmasındı, aynı merdivenlerden çıkmasındı, yolda öpüşmesindi, sarılmasındı, üç çocuk yapsındı (bu arada dört duvar arasında bol bol çalışın der kendisi) gibi konularla bilerek/isteyerek meşgule alan iktidar, başımıza gelen her olayda iç ve dış mihrakları hedef göstererek ve henüz kendi içinde bütünlük sağlayamamış muhalefet oyalanırken, seçim öncesi yaptırımlarını kolaya almakta, dikkatleri sürekli farklı yönlere çekerek, dünyada eşi benzeri görülmemiş politikacı olduğunun da altını çizmekte.

Başbakan Erdoğan, diktatör müdür, kelime anlamı itibarıyla tartışılır, ama şu bir gerçektir ki; Başbakan, onbir senede politikayı, siyaseti dibine kadar öğrenmiş, yemiş yutmuş, bir Başbakandır.