Yazdığım en saçma yazı budur!.
Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, “”Fillerin dişleri niçin
ağızlarının içinde değildir, hiç düşündünüz mü?” şeklinde
jeostratejik ve jeo-zoolojik unsurlar içeren bir beyanda
bulunmuş..
Biliyorsunuz fil, hayvanlar dünyasında “zıplayamayan” tek memeli
hayvandır..( Tek memeli derken, tabii ki bir tane memesi vardır
anlamında söylemiyorum!.)
Hani Bir Demet Tiyatro’da “Eyvah Necdet” isimli bir karakter vardı;
her söylediği cümleye bir hayvan ismiyle başlar ve o hayvanın
özelliklerini gayet felsefik bir jargonla izah ederdi..
Örneğin; “Mükremin, sen akvaryumdaki balığın hissiyatını bilir
misin? Akvaryumdaki balığa güzellik katan akvaryumun camıdır;
‘camsız’ akvaryumu olanlar sadece ‘cansız’ balık seyreder..” diye
bir takım replikler dile getirirdi..
Filozofvari mantığı olan değerli şair Sunay Akın da, bir tv
programında güzel bir tespit ve teşbihte bulunmuştu..
Diyordu ki Akın: ““Bilim ve sanat”, bir kuşun iki kanadı gibidir.
Bir kuş gibi, toplumun da uçabilmesi için bu iki kanada yani bilim
ve sanata ihtiyaç vardır. Eğer uçabilmeyi sağlayan bu iki kanat
yoksa “kuş” değil, “tavuk” olursunuz. Tavukların yemlenebilmesi
için, önüne birilerinin “yem” atması gerekir. Birileri yem atarken,
diğerleri de tavuğun arkasından yumurtaları “aşırır”!.
Tabii, fil deyince aklıma hemen çimen geliyor..
Hani muhteşem bir özdeyiş vardır; “filler dövüşür, çimenler ezilir;
filler sevişir, çimenler yine ezilir..” diye..
Elbette bu özdeyişi söyleyen büyük adamın, bu sözdeki fil ile
silahlı kuvvetleri; çimen ile, renginden esinlenerek şeriatı
kastettiğini sanmıyorum!.
Evet hayvanlar ile ilgili o kadar benzetme, o kadar felsefik
cümleler var ki..
Bazı hayvanlar, parti kapatma davasında başsavcılık mütalaası
olarak yer alacak kadar büyük bir önem arzeden yaratıklardır!.
“Kan emici vampirler”, “aydınlıktan korkan yarasalar” gibi seçkin
hukuki mütalaalar hep bu cümledendir!.
Tabii ki, iyi bir başsavcının aynı zamanda iyi bir zoolog olması,
gerekli bir şey olmasa bile kötü bir şey değildir!.
Yeter ki, karşıt fikirleri “nebatat” tan saymıyor olsunlar!.
Hele hele bazı insanlar vardır ki, zooloji bilmekle kalmıyor, aynı
zamanda zooloji biliminin özneleri de olabiliyor..
Saygı duyduğum bir komutan olan Yaşar Büyükanıt’ı tenzih ederek
diyorum ki, bazı gazeteci, yazar, politikacılar hayvani bir
içgüdüyle hareket etmekten hiçbir zaman kaçınmazlar; çünkü hayvan
sevgisi o kadar yüce bir duygudur ki, bir köpeğe dahi köşe
yazarlığı teklif edilebilir ve o köpek yazı yazarken hayvan yerine
konulmaktan büyük bir “keyf” alır..
Hayvanlar “envayı çeşit” olup, her birinin çeşitli yetenekleri,
başka başka tavırları vardır..
İnsanlar da “türlü çeşitli” olup, bazen kendi türüne dahi ihanet
edebilmektedir..
Kimi yılan gibi kıvrılır, kimi tilki gibi kurnazlık yapar, kimi
köstebek gibi kemirir, kimi akbaba gibi üşüşür, kimi çakal gibi
ganimet peşinde koşar, kimi kedi gibi tırmalar, kimi hindi gibi
kabarır, kimi horoz gibi öter, kimi kaplumbağa gibi kabuğuna
çekilir, kimi bukalemun gibi renk değiştirir, kimi güvercin gibi
takla atar, kimi öküz gibi bakar, kimi devekuşu gibi başını toprağa
gömer, kimi katır gibi inatlaşır, kimi de ‘minik kuş’ gibi haysiyet
cellatlığı yapar..
Galiba bende de “balık gibi” bir hafıza var; yazıya nereden girdik,
nereye geldik unuttum..
Hatırladığım kadarıyla, Yaşar Büyükanıt’ın “fil” li benzetmesinden
bahsediyorduk..
Evet, sayın Büyükanıt, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi onurlu bir
geçmişe sahip olan ve cumhuriyetin kurulmasına önayak olacak kadar
şanlı bir maziye sahip olan bir kurumu, fil yerine keşke başka bir
hayvana benzetmiş olsaydı..
Malum fil, cüssesi büyük, hantal bir hayvandır; oysa Türk Silahlı
Kuvvetleri, yatağından da belli olduğu gibi “aslanlar
gibidir”..