BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

Yağmuru sevmem

Sonra bi süre daha devam etti öyle, baktı benden gelecek bi ışık yok. Vazgeçti. Benim kinim ve sinirim geçmedi ama.

Yağmurlu havaları hiç sevemedim ben, yağmur yağdığı bi gün bile mutlu olmadım. 

Bi dakka bi dakka bi kez oldum galiba. Hatta şu an kulaklarımda ‘bak, yağmur yağıyor ve sen mutlusun. Artık yağmurlara kızma’ diye bir cümle çınlıyor. Kim söyledi ki bunu? Hatırlamıyorum bile. Tabi bunun kocaman bi yalan olduğunu sonraki yağmurlu günlerde anladım, ayrıca o adam her kimse şu an yanımda olmamasından da yola çıkabilirim.

Yağmurlu günlerde hep içime kapanırım ben. Evimde yalnız kalmak isterim. Ama o kadar huzursuz oluyorum ki, telefonda bile herkesle tartışabiliyorum. O günü depresyon uykusuyla sonlandırıp bitirmekten başka isteğim olmuyor. Aslında az önce yalan söyledim. Yalnız kalmak falan istemiyorum! Sevdiğim insan/insanlar her kimse yanımda olsun istiyorum. Konuşmamıza da gerek yok, film izleriz, uyuruz. Huzurlu oluruz. Bütün mutsuzluğumun üstüne gitmeden olağan bi gün yaşarız. O zaman belki ben de yağmuru normalleştirebilirim. Belki o zaman ben de ‘İstanbul beni anlar, ben mutsuzsam o da ağlar’ diye düşünmekten vazgeçerim.

Ben ki kış çocuğuyum, ölümüne sıcak olacağına hava buz gibi olsun isteyen insanım. Kar delisi bir manyağım. Ama bu yağmurla alıp veremediğim nedir çözemiyorum. Belki de gerçekten yaz yağmuru altında sevgilimle mutlu mesut bi yerlerde koşturmam gerekiyor. Bunu yapmadığım için mi sevemiyorum acaba ben bu illeti? 

Hayır gerçekten bunu unutmamı sağlayacak kocaman bir mutluluk öğesi olsa, şu gün bırakırım belki de mutsuz olmayı. Yok arkadaş, olmuyor işte. O damlalar ne zaman şıpır şıpır düşmeye başlıyor, ben beyin regli oluyorum. Bi sıkıntılar, bi stresler, bi manyak manyak hareketler.. 

Neler sığdırdım o yağmurlara ben. Ne kavgalar, ne ayrılıklar, ne depresyonlar.. Dur bakiyim, biraz çocukluğuma inelim. Lisede çok aşık olduğum bi çocuk vardı. O ise ‘biz arkadaşız ya’ tribindeydi. Ben onu gördükçe içim hoplarken, o gelip iki yandan bağlanmış saçlarımı seviyordu. Yanaklarımı sıkıyodu falan. Bu arada o dönemler herkes 5. sevgilisini eskitirken, ben mal gibi tek bir çocuğa aşık olmuş ve gelen tüm teklifleri reddediyordum. Okulda adım ‘ulaşılamayan kız’ mertebesine ulaştığında bile bunun farkında olamayacak veya tadını çıkaramayacak kadar aptaldım.

Neyse, uzunca bi süre sümsük dolaştım ben. Baya hırkasını falan çıkarmayan, gravatı hiç 2 düğme aşağıda olmamış bi sümsük. Lise 1 bitti, bi yaz tatili girdi araya. Benim de kendine çok bakan(!) bir kız arkadaşım vardı. Neyse, bu saçıma fön çekmeye bana makyaj falan yapmaya başladı. Alışmam zor oldu ama gelen güzel tepkileri gördükçe izin verdim ben de buna.

Lise 2’ye başlayacağım ilk gün. Tabi millet giyinmiş süslenmiş, o tatilden sonra neredeyse herkesin birbirini ilk görüşü sonuçta. Bizimki beni gördü. Ben adeta Çirkin Betty’nin maymundan evrildiği kadar güzel bi değişime uğramış haldeydim. Çıkışta konuşmak istedi, olur dedim. (Bu arada tatil boyunca reddederek beni sınadığı için ben vazgeçmiştim ondan. Gururumdan.)  Okuldan çıktık, çılgınlar gibi yağmur yağıyor. Köşede bekledim,  geldi. ‘Evet’dedim, ‘seni dinliyorum’ Bana ne kadar güzel olduğumdan tut da, benimle birlikte olmayı artık istediğine kadar bi dünya maval okudu. Biz o sırada adeta bi aşk filmi sahnesinde gibiyiz. Deli gibi yağmur yağıyo, ıslanıyoruz ve adam ‘şimdi vaktidir’ diyor. 

Reddettim tabi ki. Kendime güvenim gelmiş, ilgi artmış. Kendimi parçalamışım ben seninle sevgili olmak için. Sen ben evrim geçirince gel. He canım, oldu canım.

Sonra bi süre daha devam etti öyle, baktı benden gelecek bi ışık yok. Vazgeçti. Benim kinim ve sinirim geçmedi ama.

Yıllar sonra bi gün motorla eve dönerken, bu da karşıdan karşıya geçiyordu. Bi anda yola atladı, ben de ani fren yaptım. ‘Pardon’ der gibi bi el işareti yaptı önüne dönerek yürüyecekken, bi daha döndü baktı. Motorun üstünde bi kız vardı çünkü. Bakarsın öyle tabi. Kaskımın içinde gülümsedim, kaskı çıkardım. Adeta bi Özlem Tekin adeta bi ghost rider’dım. Gözlerini kısarak bana baktı, tanıdı. Neyse bi yere çay içmeye gittik. Anlattı da anlattı. Beni hala seviyormuş da özlemiş de bilmem ne. Ben de eski güzel anılardan, ona nasıl aşık olduğumdan bahsedip çocuğu iyice gaza getirdim. Bi kaç gün görüştük böyle. Bi kaç günün sonunda şöyle bi mesaj attım ben. ‘Benim ciddi bir ilişkim var, beni bi daha arama’

Böyle terbiyesizlik yaptım ona ama hak etmişti. Zerre de pişman olmadım, resmen en güzel çağlarımın intikamını almıştım. Oh olsundu. 

Neyse, galiba yağmuru sevmiyor olmamın bununla bi bağlantısı var.  Ben yağmurlu günleri hiç ama hiç sevmiyorum. Bu gidişle de sevmeyeceğim aşikar.