BIST 10.471
DOLAR 32,73
EURO 35,07
ALTIN 2.448,50

Üskül'ün çıkışındaki risk

Selamla, sevgilerle, saygılarla...

Merhaba...

Efendim, İnternethaber'in sunduğu imkanla, bu sütunda, insanın gündemi, Türkiye'nin gündemi, İslam coğrafyasının gündemi ve dünyanın gündemi üzerine geliştirdiğimiz düşüncelerle buluşacağız...

İnternet yazıcılığı, interaktif bir sistem. Yazarın görüşlerinin sıcağı sıcağına test edildiği, okuyucunun yazarla bütünleştiği, bu yönüyle daha sağlıklı düşüncelerin oluştuğu bir zemin...Dilerim bu yapısı içinde yazılarımızın ülkemize ve insanlığa katkısı daha büyük olur.

Yazılarımızın sizlerle buluşmasında İnternethaber'in kurucusu, yöneticisi Hadi Özışık'ın özel bir çabası olmuştur, kendisine teşekkür ediyorum.

Artık yola çıkalım ve Zafer Üskül'ün “Anayasa değişikliği” önerisiyle başlayan tartışmayı irdelemeye geçelim.

Yeniden sevgiler, saygılar...
 

Anayasalar ideolojilerden arındırılabilir mi, ideolojiden bütünüyle arındırılmış bir anayasa mevcut mudur, anayasaların karşıtlıkları bile bir ideolojik yaklaşım sayılmaz mı, ve nihayet ideolojiden arındırma yaklaşımı da bir ideolojik yaklaşım sayılmaz mı soruları her zaman gündemde olmakla birlikte, anayasanın ideolojik muhtevadan arındırılması görüşü yeni değildir. Liberal eğilim, anayasalarda herhangi bir ideolojik yönelim bulunmaması gerektiğini öngörür.

Anayasalar ve ideolojiler tartışması, bir yönüyle “İslam devleti” tartışmaları ile paralel yürümüş ve modern devletin bir ideoloji dayatmaması yaklaşımı ile, bir “İslam devleti olamayacağı” noktasına  dayanmıştır. Bu eğilim, zaman içinde İslam'ın toplum hayatını tanzime yönelik ilkelerinin bulunduğu gerçeği gözardı edilerek ya da bunların devletle alakasının bulunmadığı görüşü geliştirilerek kimi İslamcılar tarafından da kabul edilmiştir. Bu noktanın hemen ardından da, laik yapılanmanın devlet adına bir ideolojik tercihi yansıtmamak anlamına geldiği öngörülmüştür.

Ancak, Türkiye'deki laik yapılanmanın hem dikte ettiği sosyo – kültürel değişim talepleri hem de İslam'la ilgili alanı sınırlama yönüyle, ideolojik muhteva taşıdığı gerçeği görmezden gelinmiştir. Ya da özellikle islami alanı sınırladığı ölçüde, devletin bu yapısı görmezden gelinmiştir.

Ancak zaman içinde devletin bu ideolojik çerçevesi bir kısmı dünya güçlerini ilgilendiren başka alanlarda da ciddi özgürlük problemlerine yol açınca devlet ve ideoloji tartışması daha geniş muhitlerin ilgi alanına girmiştir.

İşbu noktaya gelince şöyle bir söylemle karşı durulmuştur:

Tamam, ideoloji dayatmayalım, tamam özgürlükleri açalım ama ya bundan İslamcılar (bunun günlük literatürdeki tanımlaması gericiler, şeriatçılar tarzında daha aşağılama yönündedir) daha çok yararlanırsa... Şu anda Türkiye'de Komünist Partisi mevcuttur, seçimlere girmiştir ama İslam adına bir siyasi partu kurulması yasaktır.

Üskül'ün çıkışı, Ak Parti bünyesinde gerçekleştiği için özel dikkat çekiyor. yoksa, Ütskül bu çıkışını ilk defa yapıyor değil, ayrıca Üskül'le beraber bu tür çıkışlar yaparak gündem oluşturan gruplar da olmuş. Türkiye Barolar Birliği'nin anayasa değişikliği teklifi, TÜSİAD'ın teklifi, hatta CHP'nin teklifi... 

Ak Parti bünyesinde ortaya çıktığı için dikkat çekiyor, çünkü burada, İslamcılarla (Ak Parti hala gizli İslamcı kabul ediliyor ya) liberallerin ortak yapımı bir eylemin mevcudiyetinden kuşkulanılıyor.  Yani liberaller, İslamcıların değirmenine su taşımış olmaktan suçlu bulunuyor.

Olayın bu kadar gürültü koparmasının altında, Atatürk'le birlikte gündeme gelmesi özel ağırlık taşıyor. “Anayasanın ideolojik dayatma içermemesi yaklaşımı en çok nasıl tartışma doğurur?” sorusuna cevap aransaydı, herhalde ilk akla gelen şey, “Atatürkçülüğün tasfiyesi” eksenli bir hareket olurdu. Böyle bir çıkış, bu alanda duyarlı kesimlerin tüylerini diken diken etmeye yeter, hatta artardı.

Aslında Anayasa'da “Atatürkçülük vurgusu” hiç olmasa, bu anayasa ideolojik muhteva taşmazdı demek mümkün mü? 

      Hayır değil.

Bir şey daha:

Anayasada “Atatürkçülük” ile ilgili tüm ifadeler, muhtevası belirsiz bir nitelik taşıyor. Mesela “Atatürk milliyetçiliği” deyince neyi anlamamız lazım, bu, ancak yorumla belirlenecek bir husus.

“Atatürk ilke ve inkılapları” dediğinizde de, 1920'ler Türkiye'si ile 2000'ler Türkiye'si aynı şeyi mi anlayacak, ya da 2000'ler Türkiyesinin kendisine gözgü bir yorumu olmayacak mı sorusu boş bir soru değil.

Ama Atatürkçülüğün, sembolik mahiyeti ile böyle bir tartışmada son derece tansiyon yükseltici bir değer taşıdığı açık. O yüzden, bir “Anayasa değişikliği” projesinin, daha ilk adımda gelip “Atatürk” konusuna kilitlenmesi,  hadi, iyi niyet sorgulaması yapmayalım, ama kötünün kötüsü bir taktik hamledir.

Ak Parti'nin bir anayasa değişikliği projesi bulunduğu biliniyor. Seçimler döneminde Başbakan bunun altını ısrarla çizdi.  Zafer Üskül'ün Ak Parti'den aday olması da, anayasa değişikliği çalışmaları ile ilgili idi. Ama anayasa değişikliği gibi zor, hassas, Meclis içi – dışı bir çok kurumu ilgilendiren bir konunun böyle, Üskül'ün inisiyatifi ile gündeme getirilmesi herhalde Ak Parti'nin hiç arzu etmeyeceği bir şeydi. Bu konu ile ilgili olarak entelektüel planda sütunlar dolusu tartışma yapılabilir, medyamızda – sivil toplum platformlarında her tür görüş seslendirilecektir, ama Atatürk eksenli tartışmalardan yola çıkılarak bir Anayasa değişikliği gerçekleştirmek herhalde en az Ak Parti'nin göze alacağı bir hadisedir. Bu hadisenin Anayasa değişikliğinin önünde ciddi bir engel oluşturmasından endişe duyanlar haksız sayılmaz.

Ak Parti, anayasa değişikliğini önemsiyorsa, önce doğru bir komisyon oluşturmalı, sonra titiz bir yapılabilirlik çalışması yapmalı sonra projesini kamuoyu ile ve Meclis'le paylaşmalı... Yeni bir anayasa için “Kurucu meclis” oluşturulmasının bile konuşulduğu bir ortamda meselenin, gelişigüzel tartışmalarla pişebileceğini düşünmek herhalde işin ciddiyetini kavramamak demektir.