BIST 10.159
DOLAR 32,21
EURO 35,13
ALTIN 2.472,30
HABER /  GÜNCEL

Türkiyeyi bekleyen tehlike

Sendika düzenlemeler gecikti, Türkiye'nin başı fenal halde ağrıyacak. Hak-İş Başkanı Uslu'dan önemli açıklamalar..

Abone ol

Salim Uslu, "Söz verildiği halde Sendikal yasalarda gerekli düzenlemeler hâlâ yapılmadı, bu kez kara liste yaptırımı gündemde"

"Açıklanan istihdam ve yatırıma dönük son teşvik paketi olumlu ama eksikler var, bizim önerilerimiz dikkate alınırsa 4 milyon kişilik yeni istihdam imkânı yaratılır"

"Öngörülen ödünç işçilik sistemine karşıyız. İşletmelerin birbirine işçi kiralaması, angaryayı ve sömürüyü getirecektir."

Hak-İş Başkanı Salim Uslu "4 Milyon kişiye iş" diyor! 
 Hak-İş Başkanı Salim Uslu ile röportaj yapan Duransel Doğan'ın ilginç tespitlerini okumak için tıklayın...

"Memur, emekli, işçi maaşları, işsizlik sigortası ödenekleri artırılmalı. Bu yapılırsa harcamalar artar, ekonomi daha süratle toparlanır. GSMH'nın yüzde 68'i tüketim harcamaları kaynaklı. Hükümetin açıkladığı 6 paketin maliyeti 35-36 milyar dolar. Maaşlara artış yapılsa kriz daha çabuk atlatılır, aksine zamlar düşük tutuluyor, artışlar kısılıyor"

Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Salim Uslu www.korhaber.com yazarları, Duransel Doğan ve Zülfikar Doğan'ın sorularını yanıtladı. İşte Uslu'nun gündeme ilişkin yaptığı açıklamalar:

PAKETLE İLGİLİ NELER EKSİK?

Hükümet iyi niyetli bir paket hazırlamış ancak bütün bunların takibi ve bir envanterinin çıkartılması gerekiyor. Geçmişte de iki kez istihdamı teşvik yasası çıkartıldı ama sonucu ne oldu bilmiyoruz. Uygulamaların denetim ve takibi konusunda bir öngörü yok. Uygulamaların ve sonuçlarının takip edilmesi gerekir. İş güvencesi ile ilgili bir düzenleme olmadığı için, istismara dönük bir önlem de yok. Ayrıca bu tür paketlerde bir bütünlük olmalı. Tüm sistemi kavrayan bir biçimde devreye sokulmalı. Türkiye'de ise hep böyle bölük-pörçük düzenlemeler yapılıyor. Sonuçları da bilinmiyor, izlenmiyor. Biz son olarak bir çalışma yaptık, "AVRUPA BİRLİĞİ-TÜRKİYE-ULUSLAR ARASI SOSYAL GÜVENLİK UYUM VE EŞGÜDÜM NORMLARI" başlıklı 1115 sayfalık oldukça kapsamlı bir kitap yayınladık. Sosyal koruma alanındaki düzenlemeler, tedbirler Türkiye'de dağınık ve bölük-pörçük. Bir bütünlük yok. Aile yardımı var, sosyal yardım var. SSK'yı düzenlerken, neden bunlar düzenlenmez, düşünülmez? Örneğin AB ülkelerinde olan aile yardımı sigortası bizde yok. Sosyal destek fonu diye bir destek yok. İsveç'te Nordik ülkelerde tek çocuklu veya çocuk sayısına göre aile sigortası, sosyal destekler ile ilgili uygulamalar var. Burada miktar önemli değil, sistem, sistemin bütünlüğü, işlemesi ve uygulama önemli. İşsizlik yardımı vb. uygulamalar… Örneğin işsizlik sigortası istikrarlı bir ekonomide önemli olmayabilir ama, kriz döneminde bu çok önemli. Alınan önlemler, verilen destek ve teşvikler daha çok şirket kurtarmaya yönelik. Oysa kriz dönemlerinde bu tür sosyal destek ve korumalar çok önemli. İllere göre pirim ve vergi oranları düşürüldü ama bu 2011'e kadar. Bizde OECD göre pirim ve vergiler yüksek.

KRİZLE İLGİLİ NELER YAPILABİLİR?

En başta kamuda istihdam açığı var. AB'de 15 kişiye 1 kamu çalışanı istihdam edilirken, bizde 30 kişiye bir kamu çalışanı. Kamuda aynı işi yapan iki kişiden biri işçi biri memur. Kamuda ciddi bir istihdam açığı olduğunu düşünüyoruz. Burada rahatlıkla 1 milyon kişilik ilave istidihdam yaratılabilir. Kanuni süreleri aşan fazla çalışma konusu önemli. Alışveriş Merkezlerinde (AVM) sabah 8'de açılış ve akşam 10'a kadar çalışma, part-time çalışma bizde kanun dışı olarak algılanıyor. Kanuni süreleri aşan fazla çalışma engellenirse 1 milyon kişiye yeni iş alanı yaratılır. Sayın Başbakan her TOBB üyesi 1 kişi istihdam etse 1 milyon kişi iş bulur diyor. Ancak kanuni süreleri aşan fazla çalışma engellense, bu konuda denetim yapılsa 1 milyon kişi kolayca iş bulur.

4 MİLYON KİŞİ İŞ SAHİBİ OLABİLİR

Çalışma Bakanlığındaki 900 İş Müfettişi bu konuda denetim amaçlı yönlendirilse önemli mesafe alınır. Örneğin kaçak yabancı işçilerin sayısını kimse bilmiyor. Ancak oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Kaçak yabancı işçi istihdamı önlenirse yine en az 1 milyon kişiye yeni iş alanı açılır. Bir de Sayın Başbakan Özel İstihdam Bürolarının (ÖİB) yeni istihdam yaratacağını söylüyor. Sanırım burada bir yanılma var. Türkiye'de 150 ÖİB var. Bunlar İş ve İşçi Bulma Kurumu İŞKUR'a hizmet satıyorlar. Oysa bunlar insanları meslek edindirmeden sadece iş bulmaya-işçi bulmaya "aracılık" ediyorlar. Şimdi ÖDÜNÇ İŞÇİLİK sistemi getiriliyor. Yani bir işçinin sigorta pirimi, vergisi bir işletme tarafından yatırılacak ama işçi bir başka işletmede çalıştırılacak, maaşı oradan ödenecek. Biz bu sisteme karşıyız. Bu bir tür işçi kiralamadır. Beraberinde angaryayı, sömürüyü, emeğin istismarını getirecektir. ÖİB'lerin meslek edindirmeleri ve ödünç işçilik sisteminden vazgeçilmesi durumunda da en az 1 milyon kişilik istihdam yaratılacaktır. Dolayısıyla bizim önerilerimizle 4 milyon kişi yeni iş alanında iş bulacak, çalışacak, istihdam edilecek. Paketin eksikleri en başta bunlar.

Türkiye'yi bekleyen tehlike neler?

[PAGE]



'İSTİHDAM ŞURASI ÖNERMİŞTİK'

Belirttiğim gibi hükümet iyi niyetli bir paket hazırlamış. Ama bütün bunların takibi, denetimi gerekiyor. O zaman amaca kısmen de olsa ulaşılır. Geçmişte yakın dönemde diğer hükümetler zamanında da iki kez istihdamı teşvik yasaları çıkartıldı, teşvikler verildi. Bunların sonuçları ne oldu. Bilmiyoruz. Bunun için biz yıllardır bir "İstihdam Şûrası" toplanmasını öneriyoruz ancak olmadı. Kayıt dışı istihdamın önlenmesi, çalışma yaşamının sorunlarının çözümlenmesi, diğer sosyal politika çözümleri için bu Şûrayı önerdik.

İLO KARA LİSTEYE ALMASI AN MESELESİ

Öncelikle sendikalar yasası neden çıkartılmıyor anlayabilmiş değiliz. Türkiye'de halen CUNTA döneminde çıkartılmış bir Sendikalar Yasası ile sendikacılık yapıyoruz. Kısıtlamalar, örgütlenme, yetki alma önünde pek çok güçlükler. Ekonomik anlamda sendikaları zorlayacak önlemler. Bir üye kaydı için Notere ödenen para 125 TL. Onbinlerce üyesi olan bir sendika açısından tutar trilyonlara ulaşıyor. Sendikal örgütlenmeden, toplu sözleşmeden yararlanma hakkı ikinci derecede insan hakları arasında. Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye'yi bu konuda, yani sendikalar yasasının çıkartılması CUNTA döneminin izlerinin silinmesi konusunda geçmiş toplantılarda uyardı, izlemeye aldı. Geçen yıl Çalışma Bakanı bu konuda ILO Genel Kurulunda söz verdi. Ancak yine yapılmadı. Bu yılki toplantılarda kanaatim o ki, Aplikasyon Komitesi Türkiye'yi "Kara Listeye" alacak. Bu ise Türkiye'nin uluslararası anlamda itibar kaybetmesi, kredi notunun düşmesi sonucunu doğuracak. Acilen sendikalar yasasının çıkartılması lâzım. Diğer yandan ekonomik akılla bakarsak, sendikalar ve toplu sözleşme düzeni, haksız rekabet unsuru haline gelen, kayıt dışı ekonominin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede kayıtlı ekonomiye geçişin, haksız rekabetin önlenmesinin de unsurları. Artık AB'nde sendikalar "sosyal ortak" olarak algılanıyor. Sendikalaşma oranı düşse bile toplu sözleşmeden yararlanma genişliyor. AB ülkelerinde bu bariz bir şekilde gözleniyor.

MAAŞ İNDİRİMİ KONUSUNDA SENDİKALARIN İŞVERENLE ANLAŞMSI DOĞRU MU

Az önce belirttiğim gibi artık AB'nde sendikalar için sosyal ortak yaklaşımı var. Özellikle kriz dönemlerinde işletmeler sendikalarla "ortak" gibi çalışmalar yürüterek sorunu aşmaya çalışıyor. 1995, 2000 krizlerinde benzer uygulamaları biz de yaptık. Ülker işyerlerinde işçi çıkartma yerine, fabrikaların stoğa çalışıp zarar etmesi yerine ücretli izin protokolü yaptık, yaz döneminde de ücretsiz çalışma yapalım dedik. Hem işletme krizi atlattı, hem de bizim üyelerimiz işlerini kaybetmedi. Ama bir yandan da kriz fırsatçılığı yapılıyor. Daha kriz Türkiye'ye gelmeden TÜSİAD başta olmak üzere kimi işveren örgütleri çığlık atmaya başladı. Bu çığlıklara bazı sendikalar da katıldı. Sayın Başbakanın "kriz teğet geçecek" sözü de biraz krizi ciddiye almamaktı. Ancak kriz fırsatçılığı da yanlış. Bunu bahane edip işçi çıkartmak da yanlış. Sendikal anlayış artık çok değişti. "İstemezükçü" tavrı bırakmak lâzım. Meselâ bize "yandaş" sendika diyorlar, ama hiç de doğru değil. Pek çok kamu işletmesinde biz yetkili değiliz. Türk-İş veya diğer sendikalar var. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde, Ankara'da, Antalya'da pek çok Ak Parti'li Belediyede biz yokuz. Ama 29 Mart seçimlerinin ertesinde daha önce bizde olan bazı belediyeleri kaybettik. Örneğin Yenimahalle Belediyesi'nde biz vardık, ama Belediye CHP'ye geçer geçmez 2 Nisan'da hemen Belediyeyi, üyelerimizi kaybettik.

Toplu sözleşmelerle ilgili görüşleri

[PAGE]



KART FURYASI

Aslında kart furyasının disipline edilmesi gerek. Bir yanda insanlar işsiz, geliri yok, ya da düşük gelirli ama kartla olmayan parayı harcıyor. Bankalar da hem bu durumdan yakınıyor görünüyor, hem de işporta tezgâhı gibi sokaklara, kaldırımlara kredi kartı pazarlaması için gelen-geçene kart dağıtıyor. Faizler düştüğü zaman bile borçlara en yüksek faizi işletiyor. Kart kullanımına bir kısıtlama getirilmesi şart. Bankaların kart verirken kriterleri nedir, ölçüleri nedir beli değil. Bir yanda bakıyorsunuz, alışveriş yaparken kartınız hakkında "Bu karta el konulsun" uyarısı slipte çıkıyor, haksız yere insanlara mahcup oluyorsunuz. Yani ödemelerinizi düzenli yapmışsınız, bankadan hiçbir uyarı olmamış, "karta el koy" diyor. Ardından, ertesi gün aynı bankadan, aynı kişiye daha yüksek limitli, daha prestijli bir kredi kartı gönderiliyor. Bu nasıl bir sistem?

HÜKÜMETİN KRİZE KARŞI ÖNLEMLERİ

Hükümet krize karşı şu ana kadar maliyeti 30 milyar doları bulan 5 paket açıkladı. Son açıklanan istihdam ve teşvik paketinin maliyeti de henüz kesin değil ama 5-6 milyar TL olarak hesaplanıyor. Ancak hükümetin yürütülen "kriz varsa, çare de var" kampanyasına somut desteği için toplu sözleşmeler, asgari ücret, memur, emekli, işçi maaşları ile işsizlik sigortası ödeneklerinde artış yapması lâzım. Bizim kampanyamızın amacı, insanları harcamaya yöneltmek böylece üretimi, kapasite kullanımını, tüketimi artırıp, krizi daha kolay aşmak. Bu paketlerin böylesi maliyetleri var. Teşvikler, destekler, ÖTV, KDV, vergi indirimler iyi ama insanların harcama yapacak gelirinin parasının olması lâzım. Oysa hükümet aksine maaş artışlarında, ücret zamlarında, emekli maaşlarında kısıtlı artışlar yapıyor. Oysa, işçiye, memura, emekliye verilen para sana harcama olarak dönecek. Ekonomi canlanacak. GSMH'nin, Ulusal gelirin, yüzde 68'i tüketim harcamalarından kaynaklanıyor. Sizin ekonominiz ürettiğinin yüzde 91'ini iç piyasaya veriyor. Harcamalar kesilince, büyüme düşüyor. Büyüme düşünce de kapasite kullanım oranları düşüyor ve bu da işsizliğe, istihdam kaybına neden oluyor. O nedenle açıklanan paketlerin bu kadar yüksek maliyetine karşın, insanların gelirlerini artırmak, onlara tüketim ve harcama kabiliyeti kazandırmak bu yolla ekonomiyi daha kısa sürede canlandırıp, krizi atlatmak mümkün.

HAK-İŞ NE TALEP EDECEK?

Biz henüz masaya oturmadık. Bizim kamu işletmelerinde çalışan 32-33 bin üyemiz var. Onlar adına sözleşme masasına oturacağız. Kamuda toplam işçi sayısı 215 bin. Geçmişte bu sayı 700 bin-1 milyon arasındaydı. Hükümetin kamu sözleşmelerine yaklaşımını da bu paketlerde olduğu gibi gecikmiş bir çalışma olarak görmek mümkün. Gelirleri artırıcı, ücretleri artırıcı bir yaklaşımın kriz dönemlerinde olması gerekir. Asgari ücret artışı bile böylesi dönemlerde başlı başına bir enstrümandır. Yukarıda değindiğim gibi, toplu sözleşmelerdeki ücret artışı, memur, emekli maaşlarına zam, işsizlik sigortası ödeneklerinde artış bunların hepsi krizin tüketim, harcama ayağının aşılması, talep ve üretim artışı için gerekli şeyler. Ancak hükümet ilan ettiği paketlerde gösterdiği yaklaşımı maalesef bu noktalarda göstermiyor.

SENDİKAL DÜZENLEMELER YAPILMADI

Biz bu yıl Cenevre'ye 5 sendikacı, 3 uzman, 4 Yargıtay üyesi ve Çalışma Yaşamı konusunda çeşitli üniversitelerden 6 akademisyen götürüyoruz. Yargıtay'da ve İş Mahkemelerinde iş davalarına bakan yargıçlarımızın ILO sözleşmeleri, uluslararası çalışma yaşamında oluşan gelişmeler, içtihatlar konusunda bilgilenmelerine, sadece kanun maddelerinin söyledikleriyle sınırlı kalmamalarına çalışıyoruz. Yargıçlarımızın önemli bölümü hukuku araştırmak, yerine kendilerini "ulusalcı" olarak görüyorlar. Oysa önce hukuka bakmaları lâzım. Biz bu ILO toplantısına Ankara'daki 11-12 İş Mahkemesinin, tüm İş Mahkemelerinin hakimlerini de götürmek istedik. Ancak Hakimler-Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) izin vermedi. Yargıtay 9. Dairesi Başkanı gelemedi ama ILO yayınlarını, bu alanda yeni çıkan kitapları istedi. İsterse TIR dolusu olsun hepsini alıp getireceğiz. Son zamanlarda Yargıtay kararlarında ILO sözleşmelerine, ILO kararlarına göndermeler yapılıyor. Bu yılki toplantıda genel görüşme olarak "Saygın iş kapsamında cinsiyet eşitliği" konusu tartışılacak. Ayrıca ILO Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel müdür raporlarını sunacak. Çalışmaya ilişkin temel haklar ve ve ilkeler ILO Bildirgesi izleme mekanizması çerçevesinde küresel rapor değerlendirilecek, özellikle cebri ve mecburi çalıştırmanın ortadan kaldırılması konusu, program, bütçe, mali konular değerlendirilecek. Tabii en önemlisi ILO sözleşme ve tavsiye kararlarının uygulanmasına ilişkin izleme raporlarının değerlendirileceği Aplikasyon Komitesi toplantısı. Başta da belirttiğim gibi, burada sendikalar kanunu ile ilgili düzenleme yapılmadığı için Türkiye'nin kara listeye alınması kararı çıkabilir. Bir de son olarak çalışma hayatında HIV/AIDS'e ilişkin alınan kararların görüşüleceği oturum var. Burada AIDS konusunda çalışma hayatında standartların belirlenmesi, ikili görüşme usulleri değerlendirilecek.

Kaynak: www.korhaber.com