BIST 11.311
DOLAR 42,70
EURO 50,14
ALTIN 5.945,88

TRT Hani Beyaz Yeşil Ekrandı!

TRT ekranı temiz ekrandır.

Böyle biliriz.
Böyle anlatılır.
Böyle savunulur.

Ama gelin görün ki…

Taşacak Bu Deniz dizisinde bir kadın,
milyonların gözü önünde
alnından vuruluyor.

Evet, vuruluyor.

Şimdi durup düşünelim.
Sokaktaki şiddeti konuştuğumuz,
kadın cinayetlerini her gün bir isimle andığımız,
toplumsal huzura hasret kaldığımız şu günlerde
buna sadece “kurgu” diyebilir miyiz?

Diyemeyiz.

Bu bir akıl tutulmasıdır.

Şiddeti normalleştiren,
öldürmeyi sıradanlaştıran,
vahşeti estetikle pazarlayan
bir kültür suikastidir.

TRT, reyting kaygısıyla rekabet edemez.
TRT, “izleniyor mu?” telaşıyla
toplumsal tahribata zemin hazırlayamaz.

Karadeniz sokaklarında herkesin birbirine ihanet ettiği,
suçun kol gezdiği,
silahların hiç susmadığı bir dünya anlatılıyor.

Devlet yok.
Otorite yok.
Ağırlık yok.

Ama ne var biliyor musunuz?
Bilinçaltına sızan bir mesaj var.

Gelenek eriyor.
Aile çözülüyor.
Onur alaya alınıyor.
Sadakat zayıflık gibi gösteriliyor.

Ve bütün bunlar,
“TRT ekranından servis ediliyor.

Haksızsam söyleyin.

Ama kamu yayıncılığı,
toplumun karanlık tarafını parlatmakla değil,
onu onarmakla yükümlüdür.

TRT, herkes gibi olamaz.
TRT, herkesle yarışamaz.
TRT’nin taşıdığı sorumluluk,
reyting grafiğinden daha ağırdır.

Çünkü bu ekranda gösterilen her sahne,
bir yerlerde gerçek hayata cesaret verir.

Ve bazı sahnelerin bedeli,
ekranda kalmaz. Topluma dev ekrandan yansır.

ÇÖKÜŞ ANİDEN OLMAZ YAVAŞ YAVAŞ GERÇEKLEŞİR

Bir insan, bir toplum bir anda çökmez.

Bu işler öyle film sahnesi gibi olmaz.
Bir gecede olmaz.
Bir sabah uyanınca hiç olmaz.

Çöküş, küçük tavizlerle başlar.
Masum cümlelerle.
“Ben bozulmam.”
“Benim mayam sağlam.”
“Ben güçlüyüm.”

O cümleler tam da kaybedilen yerdir.

Çünkü gerçek güç,
her yere girebilmek ve gelebilmek değildir.
Girmemen gereken yeri bilmektir.
Ama insan bunu genelde girdikten sonra fark eder.

Güç ve başarı da herkese iyi gelmez.
Para, ün, statü…
İnsana şöyle bir his verir:
“Bana kimse dokunamaz.” Çünkü gücü kendinden bilir kişi.

Bu bir histir.
Gerçek değildir.
Sadece halüsinasyondur.

Zirvede sanırsın kendini, çok yukarıda Bir de bakmışsın aşağıdasın.
İşte “gümmm” diye biter o an saltanat

İrade bir anda çökmez.
Yanlış ortamda sessizce erir.
“Bir kere” denir.
Sonra o “bir kere”,
başka kapıları açar.

Bugün Mehmet Akif Ersoy üzerinden konuşulanlar da tam buraya denk düşüyor.
Konu isim değil.
Konu bir anlık zayıflık da değil.

Ama bakıyorsun…
Eleştirenlere kızanlar var.
“Fırsatçılık yapmayın” diyenler…
“Bizden biri” diye refleks gösterenler… Bir de Mehmet Akif’i eleştiremeyecek kadar kirli ve kokuşmuşken utanmadan eleştirenler var.

Tam o noktada insanın aklına şu geliyor:
Dinime söven Müslüman olsa.

Mesele yaşananlar. Yaşanılanların içeriği değil.

Yanlışı yapanın kimliği, yanlışı küçük yapmıyor.

Bu yaşananlarda asıl mesele bu çöküşün sessizce, sinsice toplumun katmanlarına yayılmış olmasıdır.
Çöküş bağırarak gelmiyor.
Savunularak ve sessizce geliyor.

Ve insan “Bana bir şey olmaz.” Dediğinde kaybediyor.