10 yaşında bir çocuğu toprağa gömen zihniyet
CEZASIZLIĞIN BÜYÜTTÜĞÜ KORKUNÇ KARANLIK!
Hatay’da 10 yaşındaki Amir…
Başından yaralı, vücudunun bir kısmı toprağa gömülü, üzeri taşlarla kapatılmış halde bulundu.
Bu bir çocuğa yapılan saldırı değil, insanlığın çöktüğü anın fotoğrafıdır.
Bu ülkede şiddetin böylesine pervasızlaşması, kişinin doğrudan kendiyle değil, cesaret aldığı sistem ve sistemsel boşluklarıyla ilgilidir.
Cezalar caydırıcı olmadığında, kötüler hiç olmadığı kadar cesur olur.
Vicdanı olmayan bir insan, ancak boşluklardan güç alır.
Hapishaneler, suçu soğutan değil, ısınmaya çalışan insanların günü kurtardığı yerlere döndüyse burada problem devlette değil, cezalandırma mantığının kendisindedir.
Toplumun güvenliğini sağlayan şey, binalar, kameralar, duvarlar değildir.
Caydırıcılıktır.
Hissedilen adalettir.
Suç işlemeyi göze alamayacak bir iklimdir.
Bugün 10 yaşındaki bir çocuk toprağa gömülüyorsa, bu vahşeti yapan el kadar,
o eli cesaretlendiren “boşluklar” da sorgulanmalıdır.
Amir yaşıyor…
Ama Cezasızlığın büyüttüğü karanlık, çocuklarımızın üzerine taş koyacak kadar
gözü dönmüş durumda.
Ve bu karanlık, ancak etkili ceza sistemiyle aydınlanır.
BU ÜLKEDE KADIN DÖVÜLÜYOR, DEVLET İZLİYOR, YARGI UYUYOR, TOPLUM SUSUYOR!
BU SESSİZLİK SUÇTUR!
Afyonkarahisar’ın soğuğu bir başka vurur insana…
Ama o sokakta yaşanan şiddetin soğuğu, havayı değil vicdanlarımızı dondurdu.
Eşinden şiddet gördüğü için kardeşine sığınan bir kadın…
Evinden kaçmış, canını kurtarmaya çalışmış.
Ama kaçtığı şiddet, bu kez sokak ortasında tekmeyle, yumrukla, sopayla yakaladı onu.
Hem de herkesin gözünün önünde…
Hem de kameralar kayıttayken…
Bir hayvana bile yapılmayacak şeyi bir kadına yaptı G.K
Ve ne oldu biliyor musunuz?
Adam dışarıda özgür.
Kadın korkunun içinde esir.
Bu ülkenin özeti budur. Kadını döveni koruyoruz,
Kadını dövülmekten korumuyoruz. Bana kimse “hukuk var, adalet var” demesin. Bu ülkede kadınların mezar taşları hukuk kitaplarından daha kalın. Bir kadın şikâyet ediyor:
“Öldürüleceğim” diyor.
Devlet yetkilileri: “Bir şey olmaz.” Diyor. Bunu sözle demiyor, eylemsizlikle diyor, gösteriyor.
Sonra öldürülüyor.
Devlet yetkilileri: “İhmaller zinciri” diyor. İhmaller zinciri değil bu!
Düpedüz suç ortaklığı! Bugün serbest bırakılan failler,
yarın bir kadının tabutuna omuz verecek olanlardır.
Ve biz o gün yine şaşırmış gibi yapacağız.
“Ah vah, nasıl olur?”
Nasıl olmayacak?
Siz döveni tutup salıyorsunuz!
Siz şiddeti ödüllendiriyorsunuz! Katillere zaman tanıyorsunuz,
Kadınlara değil. Bir şey söyleyeyim mi? Bu ülkede kadınlar öldürülmüyor…
Göz göre göre öldürtülüyor.
Göz göre göre, biline biline, isteye isteye…
Her şikâyet dilekçesi,
her acil çağrı,
her feryat…
Yargı kapısında paramparça oluyor.
Sokakta bir kadını döven adam, zaten insan değildir.
Ve böyle bir yaratığı serbest bırakan sistem de insanlığını kaybetmiştir.
Kadına şiddet uygulayanın hapse atılmaması,
devletin kadınlara “Senin hayatın değersizdir” demesidir.
Bu kadar net.
Bu ülkede her gün kadınlar öldürülüyorsa,
Katil sadece fail değildir.
Katil, onu serbest bırakan sistemdir.
Katil, buna alışan toplumdur.
Katil, sessiz kalan herkestir. Çünkü sessizlik suça ortaktır.
Kayıtsızlık cinayete ortaktır.
Mübarek dinimiz İslam kadını bu kadar koruyorken, bizim modern toplumumuz kadını mezara gönderiyor. Bu ahlâkın çöküşün resmidir.
Dinin yozlaşmasıdır.
Toplumsal intihardır.
Ve bu intihar artık hepimizin kapısında.