BIST 10.969
DOLAR 42,51
EURO 49,53
ALTIN 5.770,54

BÜLENT ARINÇ: DEVLETİN OMZUNA YÜK OLAN SİYASİ ÇELİŞKİ MAKİNESİ

Bülent Arınç yine sahnede.
Yine çelişkilerle, tutarsızlıklarla, manevra üstüne manevralarla…

Cezaevine gitmiş, Demirtaş’la görüşmüş.
Görüşmeden çıkar çıkmaz soluğu kameraların önünde almış.
Ve büyük bir iş başarmış gibi “Demirtaş şöyle dedi, böyle dedi” diye anlatmış.

Bu mudur devlet tecrübesi?
Bu mudur yılların ağır siyaset birikimi?
Bu mudur Meclis başkanlığı yapmış bir ismin ciddiyeti?

Değildir.
Olamaz.
Olmamalıdır.

ARINÇ’IN SİYASİ HAFIZAMIZDAKİ YERİ: “NE DERSE TAM TERSİNİ BEKLE”

Dün FETÖ’ye gözyaşı dökenleri eleştirdi.
Bugün FETÖ’yle mücadelede en kritik eşiklerde, ortalığı bulandıran açıklamalarıyla gündeme geldi.

Dün Sayın Erdoğan’ın yanında durduğunu söyledi.
Bugün en zor anlarda Sayın Erdoğan'ı en zayıf yerinden vuran çıkışları yaptı.

Dün çözüm sürecinde masanın içinde olduğunu ima etti.
Bugün “Ben o işin parçası değildim” diye geri vitese taktı.

Dün devleti savunduğunu iddia etti.
Bugün devletin mahremiyetini televizyon stüdyolarında döküyorsa…
Burada ciddi sorun var.
Bir güven sorunu var.
Bir ağırlık sorunu var.

Siyasette zigzag yapan çok oldu ama
“Kendisiyle kavgalı” kategorisinde Bülent Arınç tek geçilir.

Demirtaş’la özel bir görüşme yapıyorsun.
Cezaevinde.
Devletin kontrolündeki kapalı bir alanda.

Ve görüşmeden çıkar çıkmaz dışarı fırlayıp “Demirtaş şöyle dedi, böyle dedi” diyorsun.

Bir siyasetçi bunu yapmaz.
Bir devlet adamı hiç yapmaz.
Bir aklı başında sıradan insan bile böyle bir mahremiyeti deşmez, ifşalamaz.

Ama Arınç bunu yapıyor.
Çünkü Arınç’ın siyasetindeki tek tutarlılığı, tutarsızlığının sürekliliğidir.

Bugün Demirtaş üzerinden kendini yeniden merkeze çekmeye çalışıyor.
Yarın başka bir kriz yaratır.
Öbür gün yine “yanlış anlaşıldım” deyip geri adım atar.
Bu döngü hiç bitmez.

ARINÇ’IN SİYASİ PSİKOLOJİSİ: KRİTİK ANLARDA SAHNEYE ATLAMA REFLEKSİ OLARAK TEŞHİS EDİLEBİLİR.

Türkiye’nin her kritik eşiğinde aynı tablo:

Kriz çıkar → Arınç ortaya atlar → Gereksiz bir çıkış yapar → Gündemi bulandırır → Ortalık karışır → Sonra geri çekilir.

Bu bir refleks.
Kendini unutulmaya terk etmeyen bir siyasetçinin çırpınışı.

Devlet ciddiyetine katkı sağlamak yerine;
Devletin omzundaki yük olmayı tercih ediyor. Bu tür açıklamalar devlet aklının işine yaramaz.
Sürece katkı sunmaz.
Güveni sarsar.

Arınç her defasında aynı soruyu gündeme getiriyor: “Bu adam kimin adına konuşuyor?”

Devlet geleneği Arınç’ın keyfine göre şekillenmez.
Kaldı ki; Arınç “Paralel yapı” demekte zorlanan cümleleri ve FETÖ’yü hedef almayan yuvarlak ifadeleriyle hafızalardayken...

Bu ülke devlete kurşun sıkılan geceyi yaşarken,
Arınç hâlâ gri alanda nefes alıyordu.

15 Temmuz sonrası ülke ayağa kalktı.
Devlet temizliğe girişti.
Birileri hesap verdi.

Peki Arınç ne yaptı?

Klasik manevrası:

“Ben de kandırıldım.” “Benim FETÖ’yle ilgim yok.”
“O dönem bana bilgi verilmedi.”

Sanki yıllarca devletin en kritik yerlerindeki o değilmiş gibi.

Bu ülkede herkes hata yaptı ama hiç kimse sorumluluktan bu kadar kıvrak kaçmadı.

Bir gün çıktı, “KHK faciadır” dedi.
Ertesi gün geri adım attı.
Sonra yeniden çıkış yaptı.
Sonra yine geri çekildi.

Bülent Arınç’ın siyaseti, bir tek kişinin yani kendi çıkarları etrafında dönen refleks siyasetidir.

Ve bu ülke artık şunu çok net görüyor:

Devlet aklıyla siyaset yapmak başkadır;
Arınç gibi siyaset yapmaksa bambaşkadır.

Sandıkta Cesur, Devlette Korkak Mı?

Türkiye'nin terörle mücadelesi yalnızca güvenlik kuvvetlerinin operasyon başarısı değil, uluslararası dengelerin yeniden kurulmasıyla da ilgilidir. Suriye sahasından Irak kuzeyine, Avrupa diplomasisinden NATO masasına kadar pek çok başlık aynı denklem içindedir.

Bu çerçevede, uygun koşullar oluştuğunda İmralı’ya gitmek, siyasi partilerin ideolojik angajmanlarıyla değil, devletin çıkarlarıyla değerlendirilmelidir. Bu adımın amacı, müzakere değil; örgütün tasfiyesine giden yolu kapatmak yerine açmak olmalıdır.

Zira atılacak adımlar:

Terörün fiilen sona ermesine katkı sağlıyorsa,

Sınır ötesinde Türkiye'nin elini güçlendiriyorsa,

Bölgedeki güç dengelerini Türkiye lehine değiştiriyorsa,

İç politikada toplumsal bütünlüğü sağlamlaştırıyorsa,

Bu adımı atmamak, siyasi ihtiyat değil; stratejik hatadır.

CHP İçin Esas Soru: Cesaret Nereye Konumlanıyor?

Bugün CHP’nin önündeki soru şudur:

Cesaret, belediye hesaplarında mı yoksa Türkiye'nin terörden kurtuluşunda mı ortaya çıkacak?

Zira siyasi partilerin demokratik süreçlerde ittifak kurması doğaldır; ancak bu esneklik ulusal güvenlik politikalarında da gösterilmelidir.

Bir partiyi büyüten şey oy oranı değil, devlet sorunlarına çözüm iradesine yaptığı katkıdır.

Sonuç Olarak Türkiye Fırsat Penceresini Genişletmek Zorundadır.

Türkiye'nin kaderini belirleyen süreçler bazen sahada, bazen masada başlar. Devlet aklı, gereken her aracı stratejik bir bütünlük içinde değerlendirmek zorundadır.

Bugün asıl mesele şudur:

Terörü sona erdirme potansiyeli olan adımlar, iç siyasi maliyet korkusuyla ertelenebilir mi?

Türkiye, böyle bir lüksü daha önce de ödemiştir; bedeli ağır olmuştur.

Gerçek cesaret, sandıkta değil;
terörün tamamen sona erdirilmesi için atılacak adımda görünür.