Karanlığın Aynasında Bir Yüz
Karanlığın Aynasında Bir Yüz
Mehmet Akif Ersoy…
Bir dönem ekranlarda “düzgün çocuk”, “ahlaklı profil”, “temiz yüz” diye parlatılan o isim.
İmam Hatip sıralarından gelip medya vitrinine oturtulan klasik hikâye.
Ve bugün…
Savcılığın tutuklama talebiyle hâkimliğe sevk ettiği bir zanlı.
Hikâye kısa.
Ama ders uzun.
Hem de çok uzun.
Bu ülkede “ahlak” kelimesi, siyasetin en çok tükettiği kelimedir.
Öyle çok tüketildi ki…
Bazı kimliklere öyle bir kutsiyet yüklendi ki…
Sanki belli bir okuldan mezun olmak, otomatik olarak “ahlak garantisi” veriyormuş gibi bir hava oluşturuldu.
İmam Hatiplilik de bu havanın en parlak vitrin süsüydü.
Oysa…
Ne okul insanı melek yapar.
Ne unvan karanlığı aydınlatır.
Ne de kimlik etiketi karakter yerine geçer.
Bugün yaşanan, sadece bir kişinin çöküşü değil.
Bir dönemin kendine kurduğu ahlaki üstünlük anlatısının duvara toslamasıdır. Kırılmadır.
AK Parti içinde yıllardır oluşan “imam hatipli elitler” havasının, bu yükü taşıyamadığını gösteren sarsıcı bir işarettir.
Evet, vitrin parlıyordu.
Ama arka oda karanlıktı.
Daha da ilginci şu:
Soruşturma daha sıcakken, bazı çevrelerde “Aman görevde kalsın”, “Büyütmeyelim”, “Üzerine gitmeyelim” havasında bir telaş çıktı.
Neden?
İmaj bozulmasın diye mi?
İşte asıl tehlike budur.
Hata yapanı koruma refleksi…
Ahlakı söylem malzemesine dönüştüren tavır…
Kimlikleri kalkan hâline getiren mantık…
Bir toplumun en sessiz çöküşüde böyle başlar. Şöhret kolaydır.
Zor olan, o şöhretin içinde değerlerine sahip çıkmaktır.
Mehmet Akif’in dosyasını hukuk çözer.
Hâkim karar verir.
Dosya kapanır.
Ama kapanmayacak olan şey şudur:
Bu olay, bize yıllardır yüklenen “kimlik = ahlak” formülünün çöktüğünü gösterdi.
Çünkü ahlak kimlikle değil, karakterle taşınır.
Okulla, dinle, dindarlıkla, etiketle, vitrinle değil.
Bu yaşanan, bir devrin bitişi değildir.
Ama bir gerçeğin tokat gibi yüzümüze çarpışıdır. “Bu bizden” deyip, Ahlakı slogana dönüştürürseniz…
Kimliği “dindarlığı” zırh hâline getirirseniz…
Vitrin parlamaya devam eder ama içerisi sessizce çöker.
Ve bir gün…
Bir ses gelir.
Bir çatlak duyulur.
O çatlak, yıllardır görmezden gelinen bütün gölgeleri görünür hâle getirir.
Bugün olan tam da budur.