Talabani IN... Erdoğan OUT...
"Asrın en büyük ‘’oryantali’’ Talabani gene
yollara düştü" diyerek yazısına başlamış Hüseyin Mümtaz...
Devam edelim:
Çat burada, çat kapı arkasında.
Moskova’da, Washington’da, Newyork’ta...
Herkesin nabzına göre şerbet veriyor, herkesin, duymasını istediği
sözleri söylüyor.
Ortadoğu’yu aştı, Kafkasları şekillendirmeye çalışıyor.
70 milyonluk Türkiye çayda çıra ile vakit geçirirken; üç buçuk
peşmergenin aşiret reisi dünyayı parmağının ucunda oynatıyor.
‘’Eş zamanlı olarak’’ da Türk Telafer haritadan
siliniyor... Kürt Telafer onun yerine konuluyor.
Orgeneral Büyükanıt’ın, ‘’Türkiye’nin Irak politikası
yoktur’’ sözü aslında bir milâttı.
Büyükanıt, açıkça ‘’Kralın çıplak olduğunu’’
söylemişti.
Sonra olay âniden derin bir karanlığa gömüldü. AKP’den
‘’çıt’’ çıkmadı, hiçbir şey sızdırılmadı.
O halde bölgede neler olabildiğini anlayabilmek için bize de
kaçınılmaz olarak Talabani’nin kanlı ayak izlerini izlemek
düştü.
Ama önce Telafer...
Habib Hürmüzlü yazıyor:
‘’Nedir Telafer’i bu kadar önemli kılan şey? Telafer
Irak’ın Karabağ’ıdır. Türkiye’yle Azerbaycan arasındaki bağ nasıl
ki Karabağ’la kuruluyorsa, Türkiye ile Irak’taki Türkmenler
arasındaki bağlantı da Telafer’dir. Ayrıca burası Suriye sınırına
çok yakın bir bölge. Irak’ın Suriye ve Türkiye’ye açılan kapısı...
Kerkük-Ceyhan boru hattı buradan geçiyor. Kürtlerin petrol hattına
sahip olmak için buraya hakim olmaları gerekir. Irak’lı Kürtlerin
Suriye’deki Kürt bölgesiyle birleşmesi için tek engel Telafer ve
etrafında olan yetmiş köy. Yakında Telafer gümrük kapsı açılacak,
bu da önemli bir faktör. Burayı ele geçirirler ve Kürtleştirirlerse
Türkiye’nin Irak’taki Türkmen bölgeleriyle bağı tamamen kesilecek.
Türkmenler Irak’ta pek çok bölgede yaşıyorlar. Ama asıl baskı
Kerkük ve Telafer’de. çünkü ikisi de çok stratejik, hem
Kürdistan’ın kurulması hem de Amerikan çıkarlar
açısından’’...
Peki Türkiye ne yapıyor?
‘’Şimdi ses yok bakıyorum. Çok şiddetli saldırılar var,
oradaki halk katlediliyor. Birkaç gün önce Kızılay’ın dört tane
tırı gıda ve ilaç yardım götürdü. Bu kadar. Başka bir şey yok. Ben
dün Telafer’le telefon görşmesi yaptım, giden gıda ve ilaç
yardımları da Telaferlilere yetişmiyor. Oradaki peşmergeler el
koymuş’’..
Sonra çıkıp Kızılay Genel Müdürü Telafer’de gördüklerini anlatırken
‘’ağlıyor’’.
Türkiye ağlıyor.
Irak’ta, senaryosu son derece pespaye kalemşörlere yazdırılmış
rezil bir orta oyunu oynanıyor.
Bakın Talabani 13 Eylül 2005 Salı günü Rus İnterfaks ajansına ne
dedi:
‘’Rusya’nın, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesini istemesi
gerçekçi değildir. O zaman ülkede iç savaş çıkar. O zaman
Türkiye’nin Türkmenleri savunmak iddiası ile ülkenin kuzeyine
girmesine kim engel olur? Suriye’yi kim engeller?’’
Ardından Washington’a gidiyor. Bush’la görüşüyor. Görüşmeden sonra
yapılan basın toplantısında Talabani, burada, daha önce kendisine
atfedilen Amerika Birleşik Devletleri'nin yıl sonuna kadar Irak'tan
50 bin kadar asker çekebileceği yönündeki sözlerini doğrulamıyor.
Irak'ın da Amerikan askerlerinin çekilmesi konusunda bir takvim
belirlemeyeceğini söylüyor.
Bush da, BM Zirvesi için Amerika’da bulunan Erdoğan’a;
‘’Talabani’ye PKK konusunda rahatsız olduğunuzu, bir şeyler
yapması gerektiğini söyledim’’ diyor.
Bush, alay ediyor.
Aslında Amerika dünya ile ama önce Türkiye ile alay ediyor.
Kendi teröristini yakalamak için dünyanın öbür ucundan geliyor.
Fakat Türkiye’nin teröristi için ‘’giremezsin’’
diyor, ‘’Egemen Irak hükümetine danış’’ diyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Irak Koordinatörü James Jeffrey, Kuzey
Irak’ta terör örgütü PKK üyesi militanların ABD kuvvetlerinin
‘’eline geçmesi durumunda’’ gerekenin yapılacağını
söylüyor.
Sanki fare kapanı kurmuş, yakalanacak fareyi bekliyor.
Washington’da gazetecilerin sorularını yanıtlayan ABD Dışişleri
Bakanlığı’nın Irak Koordinatörü James Jeffrey, ABD yönetiminin
Türkiye’nin Kuzey Irak’a olası bir müdahalesine sıcak bakmadığına
işaret ederek, “Türkiye geçmişte de Irak’a asker gönderdi,
ancak Kuzey Irak’ta PKK bitmedi” diyor. Telafer
operasyonunu da değerlendiren Jeffrey, bu operasyona katılan Irak
birliklerinin etnik kökenlerinin önem taşımadığını, önemli olanın
bu birliklerin askeri disiplin içinde kalması olduğunu
söylüyor.
Türkiye’nin aklına; Habur’u kapatmak; Irak işgali bağlamında artık
aynı ‘’Diego Garcia’’ deniz üssü gibi kullanılmaya
başlanılan İskenderun Limanı’ndan Amerika’nın yararlanmasına
kısıtlama getirmek gelmiyor.
Amerika’nın başvuru adresi olarak gösterdiği Talabani Amerika’ya
gitmişken Erdoğan’la da bir araya geliyor.
BM binasında yaklaşık 50 dakika süren görüşmeden sonra
gazetecilerin sorularını cevaplayan Talabani, Irak'taki terör
örgütü PKK varlığı konusunda yöneltilen bir soru üzerine,
''Biz terörist grup PKK'yı kınıyoruz. Türkiye'ye karşı
herhangi bir savaş, her şeyden önce Kürt halkının ulusal
çıkarlarına ihanettir. Bu yüzden kınıyoruz. Bu sorunu çözmek için
Türkiye'deki kardeşlerimizle işbirliği yapmaya hazırız''
diyor.
''Bu konuda somut bir adım atılacak mı?''
şeklindeki diğer bir soruya ise Talabani, aynı Amerikalı yetkililer
gibi ‘’kendilerinin bu konuyu tartışmaya hazır
olduklarını’’ söyleyerek cevap veriyor ve ''Bu
konuda elimizden gelenin en iyisini yapacağız'' şeklinde
konuşuyor.
''Irak'taki Amerikan askerlerinin çekilmesini, komşu
ülkelerin saldırmasından korktukları için istemedikleri''
şeklindeki açıklaması hatırlatılan ve bu konuya açıklık getirmesi
istenen Talabani, ''Bu konu çok açık, kastım
komşulardı'' dedi.
Buna Türkiye'nin dahil olup olmadığının sorulması üzerine ise
Talabani, ''Başbakan Erdoğan'ın Başbakan olduğu bir Türkiye
değil'' diyor.
Aman Allahım, bu ne muhabbet?
Yâni Talabani ve de Bush Irak’ta Türkiye’den rahatsızlar ama
‘’Erdoğan’ın Başbakan olduğu bir Türkiye’den’’
değiller.
Peki Talabani’nin Türklerle sorunu var da, Erdoğan’ın kimlerle
var?
Çünkü Pentagon’un Türkiye muhabiri Yasemin Çongar’ın 15 Eylül 2005
tarihli haberine göre Erdoğan da aynı Talabani gibi; ‘’Irak
güvenlik güçleri yeteri kadar güçlenmeden ABD kuvvetlerinin ülkeden
çekilmemesi gerektiğini’’ söylüyor. PBS televizyonunda
yayımlanan ve Charlie Rose'un sunduğu talk-show programına 1 saat
süreyle konuk olan Erdoğan ‘’Ben komşu bir ülkenin
başbakanı olarak, Irak'taki güvenlik güçleri, asker ve polis
güçleri yetiştirilmeden, onlar duruma hâkim olmadan koalisyon
güçlerinin çekilmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ancak kendi
kendilerine yetecek duruma geldikleri an çekilme söz konusu
olabilir’’ diyor.
Erdoğan’ın BM Zirvesi için gittiği Amerika yolunda Sedat Ergin’e
söyledikleri ‘’ibretâmiz bir vesika’’
oluşturuyor:
-SORU: Genelkurmay Başkan Orgeneral Hilmi Özkök
"Kısıtlı imkânlarla mücadele ediyoruz" demişti. Bu
değişiklikler yapılırken daha geniş yetkiler verilecek mi?
-CEVAP: Şu anda kısıtlı bir imkân var noktası değil.
Olağanüstü Hal zamanında terörle mücadele farklıdır, diğer zamanda
farklıdır. Geçmişte terörle mücadelede bu tür imkânlar vardı. Şimdi
bu tür imkânlar değil, çok daha farklı oluşturulmuş imkânlarla
mücadele ediyoruz? Bunu böyle devam ettirmek durumundayız. Niye,
çünkü AB süreci başladı. Kopenhag siyasi kriterlerinin çizdiği bir
çerçeve var ve biz bu çerçeveyi terörle mücadelede en ideal şekilde
nasıl kullanabiliriz, nasıl değerlendirebiliriz, ona
bakacağız’’.
ANA uçağına embedded olmuş Sedat Ergin’in aklına
‘’Allah Allah.. Asıl olan tam bağımsız ve bütün bir ülke
mi, yoksa parçalı bir halde AB’ye üyelik mi?’’ sorusunu
sormak gelmiyor.
Acaba paraşütsüz bir şekilde okyanus üzerinde serbest atlayışa mı
mahkûm edileceğinden çekiniyor?
Merak edilen cevabı AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Fırat
veriyor.
Fırat, AKP'yi taslak nedeniyle eleştiren İslami yayın organlarından
Vakit gazetesine verdiği demeçte aynen şunları
söylüyor:
"Hiçbir taslak beni ilgilendirmez. Genelkurmay, MİT veya
JİTEM değişiklik isteyebilir. Ama bunlar bizi bağlamaz. Adalet
Bakanlığı'nın taslağı beni ilgilendirmiyor. Bakan da beni
ilgilendirmiyor. Özgürlüklerden, demokratik kazanımlardan geri adım
atılmayacak. Şurası, burası taslak hazırlayabilir, ama iktidar
biziz, patron biziz, patron Meclis'tir. Bunu anlayamıyorum, Meclis
dışında bir yerde kanun mu yapılıyor? Bir mekanizma var. Bakanlar
Kurulu var, partinin MYK ve MKYK'sı var. Bütün süreçte süzülür,
Başbakan'ın ağzından bir laf çıkar. Bir tek o laf partiyi bağlar.
Bugün Türkiye'de artık sivil otorite vardır. 20 yıl önceydi o
devirler. Hesabını vatandaşa ben vereceğim" diyor.
Dünya barışı Amerika’ya…
Bölgenin düzeni Talabani’ye…
Türkiye’nin ‘’özgürlük, demokrasi ve güvenliği’’
de Fırat kıyılarının dengir bir çocuğunun emin ellerine tevdi
ediliyor.
Talabani ne diyor?
‘’Amerika çekilirse Irak’ı Türklerden kim koruyacak? Ben
Irak’ın komşularından çekiniyorum. Ama Erdoğan’ın başbakan olduğu
bir Türkiye’den değil.’’
Ört ki ölem ey millet…