BIST 10.895
DOLAR 32,19
EURO 34,95
ALTIN 2.504,79
HABER /  GÜNCEL

Stockholm Sendromu nedir?

Siyaset arenasını bu kadar karıştıran 'Stockholm Sendromu' ne? İşte Ankara'yı karıştıran Stockholm Sendromu...

Abone ol

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun AK Parti'ye oy verenlere yönelik yaptığı 'Stockholm Sendromu' benzetmesi dün Ankara'yı karıştırdı. Kılıçdaroğlu'nun sözlerine hem AK Parti'den hem de CHP'den tepki geldi. Kılıçdaroğlu ise kendini savunurken 'AKP'ye oy veren herkesi kastetmedim' dedi.

Peki siyaset arenasını bu kadar karıştıran 'Stockholm Sendromu' ne? İşte Ankara'yı karıştıran Stockholm Sendromu...

Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin aldığı yüzde 50'lik oyu, 38 yıl önce Stockholm'de yaşanan tuhaf soygun olayıyla açıkladı. Rehinelerin 'bizi kurtarmayın' diye polise direnmesini seçim sonuçlarına örnek gösterdi.

AK Parti'ye oy verenleri, 'mağdurun, kendisine zulmedene hayranlık duyması' anlamına gelen ve 'Stockholm sendromu' olarak adlandırılan psikolojik rahatsızlık içinde olmakla itham etti.

STOCKHOLM SENDROMU NEDİR?

Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir kavram. Söz konusu psikolojik rahatsızlığa bu ismin verilmesinin sebebi ise 1973 yılında Stockholm'un Normalmstorg semtinde yaşanan Kreditbanken soygunu girişimine dayanıyor. Jan Erik Olsson isimli soyguncu, üç banka memuresini rehin alır. Polisle pazarlıklar 6 gün sürer. Sonunda, polis operasyon yaptığında beklenmedik bir durumla karşılaşılır. Rehineler, kurtarılmaya aktif biçimde direnir ama kurtarılırlar. Sonrasında rehineler, mahkemede soyguncu aleyhine ifade vermekten kaçınır. Dahası, aralarında para toplayıp soyguncuların savunmasına yardımcı olur.

Bu süre zarfında rehineler, soygunculara duygusal bir yakınlık hissetmeye başlamıştır. İddiaya göre rehinelerden biri nişanlısını terk ederek Olsson'un hapisten çıkmasını bile bekler. Bu soygun girişimi sırasında polise yardımcı olan kriminolojist ve psikiyatrist Nils Bejerot, rehinelerin bu psikolojisini, 'Stockholm sendromu' olarak kavramsallaştırdı. 'Celladına âşık olmak' diye de tabir edilen bu kavram, kendisine işkence eden veya kötü muamelede bulunan insanlara duygusal olarak yakınlaşma içeren her durum için kullanılmaya başlandı.

SEÇMENE 'OY' ELEŞTİRİSİ

Zaman'ın haberine göre, millet iradesine yönelik bu tür hakaretler ilk değil. İttihat ve Terakki'den bu yana, hakim ideolojinin halka reva gördüğü birtakım kavramlar ya da söylemler vardı. İttihatçılar, kendi değişim programlarına karşı olan kitleye, 'akılsız' anlamına gelen 'sebükmağzan' diye hitap ediyordu. Bu bakış açısı, Cumhuriyet'in ilk yıllarında da değişmedi. Tek parti iktidarının CHP Sinop Milletvekili Cevdet Kerim İncedayı'nın, 1946 seçimleri öncesi sarf ettiği, "Jandarma tedbirleri almazsak, cahil halk reylerini Haso'ya, Memo'ya verir. TBMM'ye Haso'ların, Memo'ların dolmasına sizin vicdanınız razı olur mu?" şeklindeki sözler, yakın siyasi tarihe mal olmuş cümlelerden. Dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü de 1950 seçimleri öncesinde, "Bizden sonra demokrasinin geleceğini tehlikede görmemeye imkân yoktur. Halkın bu düzeyi umut kırıcıdır. Köylümüz hâlâ nelere inanıyor?" demişti. 2002 sonrası seçimlerde de 'göbeğini kaşıyan adam', 'bidon kafalı', 'koyunlar' gibi hakaretler kullanıldı.

"Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olur mu?" cümlesi de bunlardan biriydi. Son olarak 12 Haziran seçimleri öncesi sanatçı Müjdat Gezen, "AK Parti'nin oyları anketlere göre yüzde 50 görünüyor" denilince, "Niye az çıkıyor öyle? Daha fazla çıkması lazım. Aziz Nesin'in hesabına göre yüzde 60 çıkması gerekirdi" sözleriyle dolaylı olarak halka 'aptal' demişti. Seçimlerin ardından da MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, AK Parti'ye oy verenleri 'cahil-cühela' olarak nitelemişti. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan, geçen yıl yapılan anayasa değişikliği referandumunda 'evet' diyen yüzde 58 için, "O oylar bilinçli ise ne âlâ. Bilinçli olmayan yani yüzde 42'lik dilimin dışında olan oylar bana göre, gaflet, dalalet ve ihanet içindedirler" diye hakaret etmişti. 12 Haziran seçimleri sonrası da halkı, 'başına getirilenlerin bilincinde' olmamakla suçlamıştı.