BIST 10.173
DOLAR 32,27
EURO 34,94
ALTIN 2.439,02
HABER /  GÜNCEL

Şemdin Sakık 12 yıl sonra konuştu!

Eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık, 'iyi çocuklar'ın andıcı imzalaması için kendisiyle görüşüldüğünü anlattı.

Abone ol

Şemdin Sakık, 12 yıl sonra yaptığ itiraflarda bazı gazeteciler hakkında "PKK'dan para alıp yazı yazıyorlar" şeklinde iftiraların yer aldığı andıç belgesini imzalatmaya çalışanların arasında, kamuoyunda "iyi çocuklar" olarak bilinen Şemdinliği sanığı astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz'in de olduğunu söyledi.

Sakık ayrıca o dönem aserler tarafından kendisine dayatılan isimleri ve yaşadıklarını da tek tek anlattı. Lagin Yayınları'dan çıkan Şiddetin Sefaleti adlı kitapta o döneme ilişkin çarpıcı bilgiler yer alıyor. Taraf'ta çıkan habere göre editörlüğünü Tuncer Günay'ın yaptığı kitapta Sakık'ın ağzından yakalanma hikayesi ve andıcın perde arkası şöyle anlatılıyor:

"BENİ YEŞİL YAKALADI"

15 Mart 1998'de örgütten ayrılıp KDP peşmergelerine sığındım. Orada

 TANIRIM İYİ ÇOCUKTUR

Şemdinli'de Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi'ne bomba koyan Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş, bombanın patlamasının ardından otomobille kaçmaya çalışırken yakalanmışlardı. Sanıklardan Ali Kaya'nın Diyarbakır 7. Kolordu'da Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın emrinde çalıştığı ortaya çıkmış, dönemin Genelkurmay Başkanı olan Büyükanıt da Ali Kaya için, "Tanırım iyi çocuktur" açıklamasını yapmıştı.

bulunan kardeşim Arif Sakık'la bir ev kiralayıp normal yaşama geçtik. Bu sırada KDP ve Türk yetkililer, Türkiye'ye getirilimmemiz için bazı görüşmeler yapıp anlaşmışlar. 13 Nisan 1998'de başlarında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın bulunduğu beş kişilik bir ekip bizi Kuzey Irak'tan alıp Silopi'ye getirdi. Silopi'de tutulduğumuz üç saat boyunca öldüresiye kaba dayaktan geçirildik. Bu sırada birisi işkence gördüğümüz odanın kapısını çalıp içeri girdi: "Ankara'dan talimat var, bu kişiler öldürülmeyecek ve en kısa sürede mahkemeye çıkarılacaklar, onları artık dövmeyin" haberi verdi. Sonra bizi Diyarbakır'a getirdiler.

HER GÜN DOSYA KARIŞTIRDIM

Beni Jandarma İstihbarat Merkezi'ne götürdüler, bir odaya bıraktılar. Her gün sabahtan akşama dek dosyaları karıştırıyor ve çözemedikleri noktaları soru olarak bana yöneltiyorlardı. Hakkında bilgi istenen kişiler arasında Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Akın Birdal, Salim Ensarioğlu, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler de bulunuyordu. Kısacası Türkiye'nin ne kadar önde gelen ismi varsa hepsi soruldu. Bu kişilerin örgütle ne tür ilişki içinde oldukları, örgütten para alıp almadıkları, neden Şam ve Bekaa Kampı'na gittikleri ve her biri hakkında ne düşündüğümü, sordular. Daha doğrusu ülkenin ileri gelen bu gazeteci, yazar ve siyasetçilerinin örgüte yardımcı olduklarını, para karşılığında örgüt propagandası yaptıklarını itiraf etmemi istediler.

BUNLARA HAİN DİYECEKSİN

Açıklamaya, "bu şahsiyetleri..." diyerek başladım ki, "bunlar şahsiyet değil, bunlar birer hain, bu hainler diyeceksin..." telkiniyle konuşmamı kestiler. Yine de birine iftira atmama kararlılığımı korumaya çalıştım: "Bu şahsiyetlerin örgütle ilişki içinde olup olmadıklarını bilmiyorum. Örgüt saflarında olduğum süre içinde onlarla hiç karşılaşmadım. Onları katıldıkları tartışma programlarından ve gazete köşelerinden tanırım..." türünde bir şeyler söylediysem de, onları ikna edemedim. Hiddetlendiler: "Eğer itirafta bulunmazsan 'istediğinizi yapın' deyip seni askerin eline vereceğiz, sana ne yapacaklarını tahmin edebiliyor musun; kimi ırzına geçer, kimi cop sokar..." tehdidinde bulundular. gece boyunca süren sorgudan bir sonuç alınamayınca bana üç gün hücre cezası verdiler. Üç gün hücrede tutulduktan sonra tekrar eski yerime alındım."

İki gün sonra, kamuoyunda "iyi çocuk" olarak bilinen personelin de aralarında olduğu birkaç kişi bulunduğum odaya geldiler, önüme birkaç kağıt koyu imzalamamı istediler. "Bunlar nedir? Gözlerimi açamadığım için okuyamıyorum, okumadan imzalamak istemiyorum" deyince, "bunlar öyle önemli şeyler değil, ifadelerinden arta kalanlardır, tutanaklar arasında unutulmuş ifadelerindir" dediler. Gözlerim uzun süre bağlı kaldığı için ağrıyodu. Sadece koyu puntolarla yazılmış isimleri görebildim. Hepsi de sorguda isimleri geçen insanlardı. Belgeyi imzalamayı kabul etmedim.

"İYİ ÇOCUKLAR" GELDİ

Beni Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı'na çıkardılar. Başsavcı, "İsmi geçen şahısların en azından birkaçının örgüt bağlantılarını deşifre edersen özellikle kardeşin için yararlı olur. Tekrar düşün, yoksa senin için iyi olmaz" deyip tehdit etti. Beni savcılıktan alıp hakimin huzuruna çıkardılar. Atfedilen iddiaların doğru olmadığını tekrarladım: "Ankara'nın merkezinde oturan, çalışan, telefonlarını dinlediğiniz kişilerin ne kadar PKK'lı olduklarını bana sormanızı anlayamıyorum. Ben bu insanları nasıl tanıyabilirim ki! Bu sözlerim hakim beye mantıklı gelmiş olmalı ki, başını sallayarak beni onayladı. "