BIST 10.046
DOLAR 32,33
EURO 34,70
ALTIN 2.408,54

Mısır ve ‘Siyasal’ İslam’ın Zaferi

Bir olay veya olguyu bu derekede ters-yüz göstermenin bundan daha açık bir örneği olamaz diye düşünüyorum.

Mısır halkının hür iradesi ile teessüs etmiş bir iktidarı tüm dünyanın gözü önünde alçakça ayaklar altına alan askeri darbe çerçevesinde yapılan onca yorum içinde ‘Siyasal İslam’ın iflası iddiası’ kadar büyük bir yalan ve yanılgı olmadığı kanaatindeyim.

Bir olay veya olguyu bu derekede ters-yüz göstermenin bundan daha açık bir örneği olamaz diye düşünüyorum.

Öncelikle, temel kaynakları ilk günkü halleriyle elimizde bulunan İslam’ı siyasal, kültürel, dinsel, tarihsel v.s. diye türlü parçalara ayırmanın emperyalizme propaganda malzemesi olsun diye ‘bilgi’ üretme vazifesi üstlenmiş bulunan oryantalizme has bir maharet olduğunu hatırlatmak isterim.

Çünkü Haçlı seferlerinden, sömürge savaşlarına, bağımsızlık savaşlarından soğuk dönem ve sonrası çatışmalara kadar asırlar boyunca irtikap ettiği tecrübî birikimin Batı emperyalizmine öğrettiği en açık hakikat şudur: ‘Emellerinin önündeki en büyük engel İslam’dır, bu engel var olduğu sürece de rahat yüzü göremeyeceksin’.

O gün bugündür bu uyarıyı hiçbir zaman göz ardı etmeyen emperyalizm, Ernest Renan’ın Mayıs 1883 tarihinde Sorbon Üniversitesi’ndeki ‘İslam ve Bilim’ başlıklı konferansıyla başlattığı ve ‘İslam’ı ilerlemenin önündeki engel’ olarak tanıtan bir kampanya sürdürmektedir. Amacı da ilk evrede İslam’ı kendi topraklarında sonra da tüm dünyada ‘tükenişe’ mahkûm etmekti. Başaramayınca bu sefer daha sinsi bir çare buldu ve; ‘Din dediğin şey sadece ölülerin dünyasıyla sınırlı bir alanda faaliyet gösterir, dirilerin dünyasına karışmaz. Bu hali kabul ederse İslam da diğer dinler gibi ‘saygımızı’ hak eder. Ancak, hak, hürriyet, bağımsızlık, adalet, eşitlik, refah ve demokrasi gibi bir takım dünyevi talep ve iddialarda bulunur ve dahası bize ait işlere burnunu sokarsa o zaman ‘bize göre’ bir din olmaktan çıkmış olur. Bu durumda ise ‘saygınlığını’ kaybeder, dahası ‘gazabımıza duçar olur’ dedi.

Dini kendince bu şekilde tanımlayan oryantalizm bu iddia ve talebinden vaz geçmeyen İslam’ı o gün bugündür ‘siyasal’ diye nitelemek suretiyle mahkûm etme gayretindedir.
Tıpkı Ortaçağda Kilise’nin yaptığı gibi ‘hakikati tanımlamanın yegâne otoritesi’ olarak sadece kendisini gören Batı emperyalizminin ‘oradan’ attığı bu sinsi oltaya ne yazık ki ‘buradan’ da kimisi cehaletinden kimisi ise kasten birçok ‘Müslüman’ da takıldı kaldı. Nitekim hatırlarsanız Mısır’daki devrimi ‘Siyasal İslam’ın iflası’ diye tanımlayan ilk kişi Esed olmuştu. Bu bile tek başına aslında fazla söze hacet bırakmıyordu.

Demek ki, Batı emperyalizmi kendisi için demokrasiyi hangi ölçekte vazgeçilmez görüyorsa, başta Müslümanlar olmak üzere ekmeğine göz diktiği ‘ötekiler’ için de diktatörlükleri aynı derecede olmazsa olmaz kabul ediyor. Dolayısıyla Amerika, Rusya ve diğer Batılı emperyalistlerin terbiye ve talim ettikleri, besleyip büyüttükleri diktatörlüklerden vazgeçmelerini beklemek olsa olsa sadece safdillik olur. Yoksa daha postallarının tozu bile alınmadan kendilerine derin bir ‘ohhhh’ çektiren Sisi’ye Suud ve BAE’lerinden gelen maddi yardımların ‘insanî’ bir amacı mı vardı?

Ne var ki, tarihsel ve toplumsal yasaları doğru okuyanlar emperyalizmin ürettiği EN BÜYÜK YALAN için yatsı vaktinin çoktan girdiğinden hiçbir kuşku duymuyorlar. Kim ne derse desin, güneş gibi aşikâr bir hakikat varsa o da sadece yarım yüzyıl önce gencecik bir öğretmen, Şehit Hasan el-Benna ile başlamış bir hareketin her türlü tartışmanın ötesinde anasının sütü gibi hak ettiği zaferidir. İktidarı bugün için ıskat edilmiş olsa bile, İhvan bundan sonra özelde Mısır’ın genelde ise birçok Arap ve Afrika ülkesinin doğrudan veya dolaylı en açık realitesidir. Hiçbir ecelin korkuyla ertelenemeyeceği ise inkâr edilemez. Bunu herkesten daha iyi idrak etmiş olacak ki, söz demokrasinin İslam dünyasıyla ilgisine gelince emperyalizmin şakırdayan dili birden bire lâl kesiliveriyor. Yoksa konuşabilseydi eminim ki o da herkes gibi darbeye darbe derdi herhalde.

Kısaca, ister genel olarak İslam dünyasının son on yılındaki siyasal gelişmeler, isterseniz Mısır’da olan-bitenler bağlamında ele alın, ortada bir hezimetten söz edilecekse o hezimet emperyalizme ve yerli uşaklarına; bir zaferden söz edilecek ise o da anladıkları dilden söylemek gerekirse ‘Siyasal İslam’a aittir. Bu, gün gibi aşikâr bir hakikattir. Bu hakikati şöyle veya böyle çarpıtabilirsiniz ama onu inkâr etmek, gizlemek, dahası görmezlikten gelmek asla mümkün değildir.