BIST 9.133
DOLAR 32,37
EURO 34,97
ALTIN 2.325,52
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Kılıçdaroğlu'ndan tutuklu vekil tepkisi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan tutuklu milletvekilleri tepkisi

Abone ol

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu , ''Bir milletvekilinin tutuklanması demokrasi ayıbıdır. Yargıdan geçip, 'milletvekili olabilir' kararı ortaya çıktıktan sonra ve halk da oyuyla bunu kanıtladıktan sonra artık yasama organının bir üyesidir ve parlamentoda görev yapması gerekir'' dedi.

Kılıçdaroğlu, Çankaya Belediyesi tarafından, tutuklu milletvekili Mustafa Balbay adına, Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlenen, ''Zulümhanede 4. Yıl Etkinliği''ne katıldı.

Mustafa Balbay 'ın tutukluluğunun 5. yılına girdiğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Zulümhane diyorlar. Kendisi de öyle adlandırıyor. Kitabının adı da öyle. Adına ne derseniz diyin ben orayı toplama kampı olarak adlandırdım. Orası 1942'de Almanya'da Hitler döneminde nasıl toplama kampları vardıysa 2010'ların Türkiye'sinde de onun bir başka versiyonu, İstanbul Silivri'de var'' ifadesini kullandı.

Silivri'de yatanların tek ortak özelliğinin, iktidara karşı çıkmaları olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''Gazeteciler zaman zaman soruyorlar. Dışarıdan gelenler de soruyor, Sayın Erdoğan'a 'Bu gazeteciler niye tutuklu?', 'Efendim bir iki kişi var, gazeteci. Diğerlerinin tamamı terörist.' Dolayısıyla baktığınız zaman terörist olmayan yok zaten. Genelkurmay Başkanı terörist, kuvvet komutanları terörist, generaller terörist, yazarlar, gazeteciler, rektörler terörist... Poşu bağlayan üniversite öğrencileri terörist. Kimse yok ki onun dışında. Yani iktidara ve onun başındaki Erdoğan'a göre bu salondakiler de terörist. Merhaba terörist arkadaşlar.''

Seçimlerden önce Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ın, savcılığa giderek iyi hal kağıdı istediklerini, savcılığın da ''Siz milletvekili olabilirsiniz' diye bu kağıdı verdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, kendilerinin dosyaları YSK'ya gönderdiklerini, YSK'nın da Balbay ve Haberal'ın milletvekili olabileceğini söylediğini kaydetti.

Milletvekili listelerinin Resmi Gazete'de yayımlandığını, ardından da seçimlere gidildiğini belirten Kılıdaroğlu, halkın teveccühüyle Balbay ve Haberal'ın CHP'den milletvekili seçildiğini hatırlattı.

Halkın, Balbay ve Haberal'ı parlamentoda yasama görevini yerine getirmek üzere seçtiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''Ama yürütme organı, yargı ile işbirliği yaparak, 'Hayır sizin hapishanede kalmanız lazım. Siz parlamentoya gelemezsiniz' diyor. Eksik toplanıyor bizim parlamentomuz. Eğer bir yasa 7-8 oy farkıyla çıkarsa o yasa meşru bir yasa değildir. Çünkü 8 milletvekili tutuklu. Bu ayrıntı gibi görünmesin, çok önemli bir olaydır. Yasanın meşruiyet tartışmasını nerede yapıyoruz? Parlamentonun oylamasında yapıyoruz. 15-20 oyla bir yasa kabul edilirse sorun değil, ama beş altı oy farkla kabul edilirse o yasanın meşruiyeti her zaman tartışılır.

Seçimlerden sonra AK Parti ile bir protokol yaptıklarını aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Protokolün bir bölümünü okuyorum. 'Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmesi için TBMM'de olmaları gerektiğine inanıyoruz.' Güzel, biz de inanıyoruz. Sonra devam ediyor: 'Anayasa dahil tüm mevzuatın, hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak, özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Bu protokolün gereği yapılmadı. Daha sonra şu söylendi: 'Muhalefet partileri kendi aralarında anlaşsınlar, sorunu çözelim.' Çünkü onların düşüncesi şuydu: 'Üç muhalefet partisi bir araya gelir. Bunlar hayatta anlaşamaz. Dolayısıyla biz de deriz ki siz anlaşamadınız.' Tam aksine üç muhalefet partisi anlaştı. Tekliflerini verdiler ama yine kabul görmedi.

Bir milletvekilinin tutuklanması demokrasi ayıbıdır. Yargıdan geçip milletvekili olabilir kararı ortaya çıktıktan sonra ve halk da oyuyla bunu kanıtladıktan sonra artık bu yasama organının bir üyesidir ve parlamentoda görev yapması gerekir. Siz bunu yerine getirmezseniz çalışmasına engel olursanız o zaman bir sorunumuz var demektir.''

Uygarlığın birinci koşulunun, özgürlük olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, insanların alanlara ilk önce özgürlük talebiyle çıktıklarını ifade etti.

Bu talebin bedelinin ağır olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, insanların demokrasi, özgürlük için bedeller ödediğini söyledi.

Türkiye'nin bir Afrika ülkesi olmadığını ve 90 yıllık demokrasi deneyimi bulunduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, ''Demokrasiyi daha ileriye götürelim derken, daha geriye götürüyoruz. Geldiğimiz süreç şu: Tek partili yaşamdan çok partili yaşama geçtik, demokrasiyi getirdik, güçlendirdik. Şimdi çok partili yaşamdan, tek partili yaşama doğru gidiyoruz. Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Mücadele alanımızı genişletmemiz gerekiyor. Kavgamızı büyütmemiz gerekiyor. Demokrasi mücadelesi yapılacaksa bu bağlamda yapılmalıdır'' diye konuştu.

GAZETEYİ GAZETE YAPAN PATRON DEĞİLDİR

CHP olarak kendilerinin bir iktidarla mücadele etmediğini savunan Kılıçdaroğlu, şunları belirtti:

''Karşımızda bir AKP partisi yok. AKP'nin ele geçirdiği bir devletle mücadele ediyoruz biz. Valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, yargıcı, savcısı herkesiyle... Her alanıyla mücadele ediyoruz biz. Yargısı siyasi otoritenin emrine girmiş bir ülkede demokrasiyi arıyoruz biz. Bizim ne kadar zor bir süreçte bir demokrasi mücadelesi verdiğimizi bilmenizi isterim. Bu süreç içinde medyanın özgürlüğü çok önemlidir. Milliyet gazetesinin başına gelenlere bakınız. Medya özgürlüğü sıradan bir özgürlük değildir. Medya özgürlüğü toplumun özgürlüğüdür. Medya özgürlüğünü ortadan kaldırdığınızda toplumun haber alma özgürlüğünü kısıtlarsınız.''

EVREN BİLE BU KADARINI YAPMADI

''Kenan Evren bile medya üzerinde bu kadar baskı kurmadı'' diye konuşan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Hiçbir zaman gazetecilere 'Sizin boynunuzdaki tasmaları biz çıkardık' demedi. Gazete patronlarına sesleniyorum:

Eğer gazete patronları siyasal iktidarın baskısına boyun eğeceklerse gazete sahipliğini o gün bıraksınlar. Onlara gazete sahipliği yapmak yakışmaz. Gitsinler işleriyle güçleriyle uğraşsınlar. Gazete sahibi dediğin sonuna kadar direnir. Başbakan kızdı diye gazeteciyi alıp kapının önüne koyuyor. Kimse kusura bakmasın, ona gazeteci patronu denmez. O ayrı bir kişidir. Efendim bir şey oldu, 'Başbakan kızdı. Ben de bu gazetecilerin işine son vereceğim.' Gazeteyi gazete yapan patronu değildir, yazarı, çizeri, okuyucusudur. Gazete patronun malı da değildir. Önce gazeteciliği bileceksiniz siz. Gazetecilik nedir öğreneceksiniz. Ondan sonra medya patronluğuna soyunacaksınız. Siyasi baskılara karşı direnmiyorsan o alandan süratle çekileceksin. Nasıl olsa kamunun bir sürü ihalesi var, gidersin orada işini takip edersin. Gazete patronu ihale almanın aracı olarak, siyasi iktidara yaranmanın aracı olarak gazeteye sahipse o gazete halkın gazetesi değildir. Kimse kusura bakmasın.''

Mustafa Balbay'ın gazetecilik yaptığı için hapiste olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, beş yıldır tutuklu olmasının ise 21'nci yüzyılın Türkiye'sine yakışmadığını ifade etti.

LÜKSÜMÜZ YOK

Küçük ayrıntılarda boğulma lükslerinin olmadığını dile getiren Kılıçdaroğlu, ''Ortak mücadele edeceğiz. Bu ülkenin bütün yurtseverlerine görev düşüyor. Özgürlükten yana olan herkese görev düşüyor. Mücadeleyi beraber yapacağız. Umuyorum Türkiye kısa süre içerisinde bu demokrasi ayıbından kurtulur'' dedi.

Türkiye'de anlatamadıkları pek çok şeyi Batıda anlattıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

''Recep Tayyip Erdoğan, Batının hangi ülkesine giderse gitsin, ona ilk sorulan soru milletvekili, gazetecilerdir, 'Niçin bunlar tutuklu?' diye. Diyor ya 'Kılıçdaroğlu, gidip beni şikayet ediyor' diye. Dünyadan haberi yok ki fakirin. Ne olduğunu bilmiyor ki. Dünyada iletişimin ne kadar hızlı olduğunu, internete girdiğinizde dünyanın öbür ucundaki haberlere saniye hızında ulaşabildiğinizi bilmiyor ki. Sanıyor ki biz gidip orada konuşunca Türkiye'dekinden farklı konuşuyoruz. Hayır, burada ne konuyorsak orada da aynısı söylüyoruz. Çünkü biz demokrasi, özgürlük, yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı ilkesinin tam oturmasını istiyoruz. Birkaç sözde bu Silivri hakimleri için söyleyeyim Hakim diyoruz, yargıç diyoruz onlara ama onlar ne yargıçtır, ne de hakimdir. Siyasi otoritenin emrinde görev yapan kişilere yargıç denmez. Vicdanını kiraya vermeyen insana yargıç denir. O kişiler çocuklarına çok ağır bir miras bıraktılar. Onların çocukları, 'benim babam Silivri'de yargıçtı' diyemeyecek hiçbir zaman, utanacaklardır.''