BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

İstifa gerekçesini açıkladı

Şirin'in iddiasına göre 'Parti 3-5 danışman tarafından yönetiliyor, Erdoğan padişah rolünü iyi oynuyor..'

Abone ol

AKP Milletvekili Emin Şirin, Başbakan'a açık bir mektup yazarak istifa etti. Mektubunda demokrasi dersi veren Şirin, Erdoğan'ın kendisine neden kızdığını ve diğer bilinmeyenleri ise star'a anlattı... AKP'den istifa eden İstanbul Milletvekili Emin Şirin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı; 200 küsur milletvekiliyle tüm ısrarlarına rağmen görüşmemekle, milletvekillerine konuşma yasağı getirmekle, parti içi demokrasiyi uygulamamakla, parti içinde parti oluşturmakla ve ülkeyi 3-5 danışmanla birlikte yönetmekle suçladı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adaletin ve kalkınmanın peşinde koşması gerektiğini söyleyen Şirin 'IMF programlarına biat ederek, ulusal ve sanayi programlarını hazırlamadan hareket ederek, doğru dürüst bir eğitim ve tarım programı olmadan bu ülke böyle yönetilmez. Çok açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan bana istediği kadar kızsın, ama en sıkıntılı zamanda demokrasi mücadelesinde mutlaka yanında olanlardan bir tanesiyim. İşler sadece 3-5 danışman ve karizmayla yürümez' dedi... 'Bir koca seneyi geçirdik. Yolsuzlukla mücadele ettik mi? Yoksullukla mücadele ettik mi? Parti içi demokrasiyi çalıştırabildik mi? Bunlara baktım ve istifa ettim' diyen Şirin, istifasının tüm detaylarını star'a anlattı... İşte Şirin'in anlattıkları: Başbakan'ı kızdıran sözler Milletvekili olduğum günden beri partinin tüzüğüne, seçim beyannamesine, programına uygun hareket ettim. Bana iki şey yüzünden kızdıklarını duydum. Birincisi BDDK'nın bazı icraatlarını tenkit ediyordum. BDDK'nın icraatları özellikle o günlerde Pamukbank, Yapı Kredi meselesi vardı. O konuyla ilgili sorular sorduğumda 'Emin Şirin iş mi takip ediyor?' diye laflar çıkartıldı. Sonradan iş takip etmediğim anlaşıldı. Ondan sonra ikinci kızgınlık geldi. Yolsuzluk Komisyonu kurulduktan sonra 'Madem Türkiye'de bilinen bilinmeyen bütün yolsuzlukları tetkik etmesi gereken bir kurum burası, aynı zamanda belediyelerde de yolsuzluk var mı yok mu bakmak lazım' dedik ve Candan Eren'in raporunu sözkonusu ettim. Candan Eren şu anda mülkiye müfettişi ve vali olması sözkonusuydu. Ortada çok büyük bir karmaşa var. Candan Eren çok ciddi iddialar ortaya koymuştu. Bu adam hala göreve devam ediyor. 'Ya Candan Eren'in dedikleriyle ilgili gereğini yapmak lazım ya yalan söylüyor onun hakkında gereğini yapmak lazım' dedim. Ondan sonra Başbakan'ın bana çok büyük bir kızgınlığı olduğu iletildi... Biz hiç konuşmadık ama bana öyle iletildi. Biz şahsen hiç konuşmadık... Aşağı yukarı 200 küsur milletvekili gibi ben de seçimlerden sonra Başbakan'ı hiç görmedim. Bir komisyon başkanımızın 7 ya da 8 görüşme talebi oldu ama bir türlü görüşemedi Sayın Başbakan ile... Doğrusu ben de bütün görüşlerimi gerek kamuoyuyla paylaşarak gerekse yazıyla intikal ettirdim. 'İyi olmuş' zihniyeti... Ben milletvekilliğimi yaparken millete karşı sorumluyum. AK Parti'ye karşı sorumlu idim ve sürekli onlara tüzüğü hatırlatıyordum. Büyük bir iyi niyetle kamuoyuyla paylaştığım açık mektupta da gerekçelerimi açıkladım. Olması gereken doğruları Başbakan'a hatırlatmaya çalıştığım sırada o da 'İyi ki ayrılmış' dedi. Şimdi bu bir zihniyeti gösteriyor. Bu zihniyetin de yanlış olduğu kanaatini taşıyorum. İnşallah düzelir, düzelmezse memleketin zamanına yazık olur diye düşünüyorum. İnşallah ayrılışımdan kıssadan hisse çıkartırlar da benim hatırlatmaya çalıştığım şeyleri düzeltirler. Ama bunu düzeltebilmek için 'Bu konuyu değerlendireceğiz' demek yerine 'İyi olmuş' denirse ne kadar haklı olduğum çıkar ortaya. Hiçbir bakan aramadı Milletvekili arkadaşlarım istifa kararımın ardından aradılar. Ama kabineden tek bir kişi bile aramadı. Neden ayrıldığımı hiç merak etmediler. Kollektif akıl dendiği zaman Sayın Başbakan'ın anladığı kendi eliyle seçtiği birkaç danışmanla istişare etmek. Onlara muhakkak ki danışıyordur. Ama onun dışında kendisi ve danışmanlarıyla partinin genel başkan yardımcısı seviyesindeki birkaç kişinin meydana getirdiği politbüro zihniyetli ekibin dışında öyle farklı fikir alma ihtiyacını katiyyen aramıyordu. Parti içinde politbüro var Ülkeyi kabine yönetiyor ama Başbakan'ın kararlarını ya da partinin kararlarını bir avuç insan yürütüyor. Başarılı da olabilir. Bu iddiayla ortaya çıkmamış olabilirdi Başbakan. Derdi ki; 'Ben Türkiye'yi yönetmeye, otoriter bir şekilde yönetmeye talibim. Benim için parti içi demokrasi katiyyen mühim değil. Seçimden önce memleketin durumu kritik, dolayısiyle ben parti içi demokrasiyi falan ikinci plana atıyorum, ben demir bir elle otoriter bir şekilde 3 - 5 danışmanımla birlikte bu ülkeyi yönetmeye talilim' derdi ve halk da onu o şekilde seçerdi ve kimsenin de diyeceği bir şey olmazdı. AK Parti'de parti içinde bir parti var. Parti içinde bir politbüro var. Bu yanlış oluyor. Recep Tayyip Erdoğan bunu böyle yapmak isteyebilir. Birçok konuşmasında 'Ben çalışmak istediğim arkadaşlarımı kendim seçmek isterim' demişti. Nitekim de doğrudur, hakkıdır ama bunu açık açık söylesin. Türkiye başkanlık sistemine geçsin o da o şekilde yürütsün. Ama parlamenter bir demokraside bu şekilde hareket edemez Başbakan. Son Kurucular Kurulu toplantısında Sayın Başbakan çıktı hepimize dedi ki 'Biz yönetim olarak ben ne diyorsam hepiniz aynı şekilde konuşacaksınız.' Yani herkese konuşma yasağı getirildi. Cüneyd Zapsu'nun rolü Cüneyd Zapsu... Zapsu'nun hiçbir resmi sıfatı yok ancak bütün resmi görüşmelerde tercümanlık yapıyor. Devletin tercümanı mı kalmadı? Bazı görüşmeleri yürütüyor. Niye bunu bir milletvekili, partinin genel başkan yardımcısı yapmıyor da bir danışman yapıyor?