BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Herşeyi anlatan hiçbir şey öğretemeyen eğitim

Sınıfa, tuhaf kıyafetlerle bir adam girer.Bütün öğrenciler, şaşkınlık içinde, giren adama odaklanır.İlginç kıyafetli adam sorar: Ben kimim?

Sınıfa, tuhaf kıyafetlerle bir adam girer.

Bütün öğrenciler, şaşkınlık içinde, giren adama odaklanır.

İlginç kıyafetli adam sorar:

Ben kimim?

Çocuklar çeşitli cevaplar verir ama bilemezler.

Adam:

Peki, size bir ipucu vereyim. Ben biyolojide büyük bir buluş yapan bir bilim adamıyım.

Çocuklar, tahmin yürütmeye başlarlar.

Ve sonuçta doğru cevabı bulurlar.

O adam, genetiğin babası Avusturyalı bilim adamı Gregor Mendel'dir.

O ilginç giysi ise bir papaz giysisidir, çünkü Mendel, aynı zamanda bir papazdır.

Biyoloji öğretmeni, sınıfa bir papaz kıyafetiyle gelmiş ve çocuklara genetiğin babası Mendel’i ve kanunlarını öğretmeye çalışmaktadır.

Böyle bir ders dinleseniz, belki de izleseniz demek daha doğru olurdu; Mendel’i ve kanunlarını unutur musunuz?

Bu sahneler, Türkiye’de bir okuldan değil.

Bu sahneler, Ryan Reynolds’un harika başrol oyunculuğunu yaptığı, “Hayat Okulu” filminden bir sahne.

Hayat Okulu filmini, geçtiğimiz günlerde, TNT’de seyretme fırsatı buldum ve gerçekten çok etkilendim.

Bizdeki okul, sınıf, sınav ve öğretmen öğrenci ilişkilerine yer veren saçma sapan, iğrenç film ve dizilere taş çıkartan bir film.

Her şeyden önce, bir felsefesi olan bir film.

Yeri gelmişken, TNT yönetimini, bu ve bunun gibi yayınladığı diğer eğitici filmlerinden dolayı tebrik ediyorum. TNT’de bunun gibi çok beğendiğim başka eğitim filmleri de izledim.

Ezberleten ama öğretmeyen eğitim.

Okullarımız, çok sıkıcı ve çok donuk.

Öğrenciler için hiçbir çekiciliği yok. Şöyle büyük bir coşkuyla, heyecanla, merakla okula koşan kaç öğrenci vardır?

Öyle olanların da bu güzel duygularını öldürmede üstümüze yoktur.

Çünkü bir yerde başarı varsa mutlaka onu engellemeye çalışan birleri de çıkar bizde. Bu engel, en başta ya çağın gerisinde kalmış sistemdir, ya da yetersiz, beceriksiz, işini ve öğrencileri sevmeyen öğretmenlerdir. Bir de buna okul yönetimini, müfredat sallabaşlığı olarak sanan, eğitimin e’sinden anlamayan yönetimleri ekleyin.

Sınavların altında ezilmekten dolayı, öğrencilerimizin psikolojileri bozuk.

Ezberlediğini unutmaktan, unutacağını ezberlemekten dolayı öğrenciler,  isyanlarda.

Öğretmenlerimiz, bu kadar aşırı yoğun müfredatı yetiştirme telaşı içerisinde, koşuşturmaktan yorgun ve bıkkın.

Çok konu anlatıyorlar ama az şey öğrettiklerinin farkındalar.

Çünkü eğitim sisteminin amacı; öğretmek değil, sadece göstermelik konuları işletmek.

Bilmek, anlamak, uygulamak, bilgiyi kullanmak önemli değil, sadece ezberlemek, sınava kadar zihinde tutmak önemli bu sisitemde.

Kahrolası ezber sisteminde beyinleri körelen öğrenciler, çok şey ezberleyip kullanamayan birer robota dönüşüveriyor.

Beyinleri sadece kaydetmeye ayarlanmış papağanlar gibi…

Bilgiyi yorumlamayı, özümsemeyi, içselleştirmeyi, nedenini, niçinini düşünmeyi, analiz etmeyi, kritik yapmayı beceremeyen, çivi çakmak konusunda bir sürü kitap yutmuş ama çiviyi çakamayan, bilgiyi kullanma becerisi zayıf bir nesil geliyor.

Sonuçta; öğrencilere her şeyi öğretmeye çalışıp, hiçbir şey öğretemiyoruz.

Bazı konuları, her yıl tekrar ettiğimiz halde, öğrenciler lise sona kadar hala öğrenmemiş durumda oluyor.

Çünkü her yıl aynı konular, öğretmek yerine tekrar tekrar ezberletiliyor.

Eğitim sistemimiz, çocuklarımızı bir kayıt makinesi gibi kullanıyor.

Beyin güçlerimiz heba oluyor.

Çocuklarımızın zamanları, enerjileri, çocukluk ve gençlikleri heba oluyor.

Hayatla bağlantısı olmayan gereksiz ezber bilgilerle doldurulan, çözümleme yeteneği zayıf beyinler, hayatın içerisinde bocalamaya başlıyor.

Her konuda, kendisine hazır şıkların verilmesini bekleyen, çoktan seçmeli bir hayat arayan gençler yetişiyor.

Oysa hayatın şıkları hazır değildir, onu sizin bulmanız gerekir.

Bulmanız için de düşünmeniz ve keşfetmeniz gerekir.

Çünkü hayat, bir keşiftir.