Hayrunnisa Gül, 28 Şubat ve intifada
Köşk'ün veda resepsiyonunda Hayrunnisa Gül'ün sözleri, Abdullah Gül'ün her zamanki ölçülü tutum ve konuşmasının önüne geçti.
Köşk'ün veda resepsiyonunda Hayrunnisa Gül'ün sözleri, Abdullah Gül'ün her zamanki ölçülü tutum ve konuşmasının önüne geçti.
Kimileri "helal olsun cesur kadın" derken, kimileri haddini bilmezlikle suçladı Hayrunnisa Gül'ü.
İlk günkü açıklamalarından benim aklımda yer edense "28 Şubat'tan beter" ve "intifada" sözleri oldu. Daha sonra ise Muharrem Sarıkaya köşesinde Hayrunnisa Gül'ün “Daha bugün 7 tablo astım; eğer buraya (Köşk) zarar verecek davranışları olursa karşılarında beni bulurlar” dediğini yazdı.
Abdullah Gül'ün o meşhur sözü duygularıma tercüman oldu: "İnsan bazen gerçekten hayret ediyor".
Aslında hiçbir şey demeden şu üç ifadeye yan yana koysak bile hayretimin nedeni ortaya çıkıyor:
-"28 Şubat döneminde bile bunları görmedik",
-"Asıl intifadayı ben başlatacağım",
-"Daha bugün 7 tablo astım; eğer buraya (Köşk) zarar verecek davranışları olursa karşılarında beni bulurlar”.
Bu son cümleyi okuduğumda ben de aslında ilk üç dakika şaka
zannettim. Fakat habere baktığımda anladım ki Hayrunnisa
Gül intifada konusunda şaka yapmıyor.
Köşk'ün tablolarına, daha genel ifadeyle
dekorasyonuna bir zarar gelirse intifadanın başlaması işten bile
değil. O derece sağlam bir "halk ayaklanması"yla
karşı karşıya kalabiliriz yani. Böylelikle Köşk'ten
başlatılan ilk intifadaya da imza atmış olacak.
Hayrunnisa Hanım'ın Köşk dekorasyonuna verdiği önemi Ankara'da
bilmeyen yoktur. Her bir detayla tek tek ilgilendiği, sene de bir
kaç defa Köşk'ün dekorasyonunu yenilediği, tarihi ve sanat
eserlerine düşkünlüğü hep konuşuldu.
Fakat onca sitemin arasında, tam da kimse
"intifada" gibi Filistin'in İsrail'e karşı
başlattığı özgürlük direnişiyle özdeşleşen bir ifadeyi
neden kullandığını kafasında oturtamamışken, tabloların
derdine düşmesini anlamak mümkün değil.
Bu bana biraz da bizdeki tipik ev sahiplerini anımsattı.
Kiracının duvara çakacağı çiviye bile karışan korumacı ev sahipleri
vardır ya.
Hayrunnisa Gül, biraz daha zorlasa bir kaç ay
sonra Emine Erdoğan'a telefon açıp "Almanya'dan oğlum
gelecek Emine, Köşk'ü boşaltın" diyecek kıvamda. Ama
ortada kocaman bir gerçek var. Ne kadar özen gösterirse
göstersin Gül, orada ev sahibi değil "kiracı"ydı. Tıpkı
öncekilerin olduğu gibi, tıpkı Erdoğan çiftinin olacağı gibi.
Makamlar ve eşyalar insanda aidiyet duygusu oluşturabilir hele ki emeğiniz büyükse. Bunu anlamak zor değil de Hayrunnisa Gül gibi İslam ahlakı üzere yaşamaya çalışan birinin, makamın yeni sahibine rest çekecek kadar eşyaya bağlanmasını anlamak zor.
Hadi bunlar herkeste olabilen insani zaaflar diyelim.
Peki ya 28 Şubat açıklamasını nasıl izah etmek lazım?
Böyle bir dönemde 28 Şubat'tan da beter diyenlere baktığımızda
bu sesin özellikle cemaat tarafından yükseldiğini görüyoruz.
Cemaatin bu ifadeyi kullanması şaşırtıcı
değil.
Bu zamana kadar devlet tarafından hiç bu kadar "açık
düşman" ilan edilmediler. 28 Şubat
döneminde düşman olarak görülseler de o dönem konjonktüre
uydular ve açık hedef olmaktan bir şekilde yırttılar. Ama şimdi
alenen hedefteler ve yok edilmeleri için de her türlü yöntem
deneniyor.
Ama Hayrunnisa Gül?
Kırgınlıklarına, kızgınlıklarına, sitemlerine hepsine eyvallah. Son dönemde, bile bile yıpratıldıklarına hepimiz şahit olduk. Fakat 28 Şubat deyince orada bir durmak gerekmez mi?
Hayrunnisa Gül, son zamanların moda deyimi "28 Şubat'ta bile bunları görmedik" derken bulunduğu konumun farkında değil mi?
Başörtüsüyle üniversite kapısından içeri alınmadığında akan gözyaşlarını, "Çankaya'da başörtüsü vatana ihanettir" yazılarının yazıldığını, Çankaya'ya çıkmasına rağmen uzun bir süre askeri vesayetle boğuştuklarını, sırf Hayrunnisa Gül'ün başındaki örtüden dolayı hiçbir askerin resepsiyonlara iştirak etmediği, Cumhurbaşkanı eşi olmasına rağmen uzunca bir süre dışlandığı, horlandığı günleri bu kadar çabuk mu unuttu?
Bu sözleri sarfederken "eşi ilk başörtülü cumhurbaşkanı" tamlamasındaki eşin kendisi olduğunu idrak mı edemedi?
28 Şubat'ta eğitim hakkı, çalışma hakkı binbir zulümle
elinden alındı, Köşk'te hangi haklarını elinden aldılar da bu kadar
sitem etti?
Neler yaşadı da bunları
söyledi?
Bana göre Hayrunnisa Gül, o makamda yıllarca
tüm hazımsızlıklara rağmen, sadece Abdullah Gül'ün eşi
olmayı değil, toplum nezdinde bir kesimi temsil etti ve
hiç de kolay olmayan bir mücadele verdi.
Şimdi "kim bilir neler yaşadılar da bunları söylüyor, bu
kadar doldu" diyebilirsiniz. "O konumdaki bir
kadın canı bu kadar yanmasa eşine rağmen o lafları
etmezdi" de diyebilirsiniz ki ben anlamak adına bunları da
düşünüyorum.
Evet, kendi cenahından, dost diye bildiklerinden yara almak daha fazla acıtır insanı.
Evet, eskiden ideolojiler üzerinden yürüyordu savaşlar, şimdi koltuk sevdası üzerinden yürüyor.
Evet, dün haklarınızı elinizden alanlar sizden değildi, bugün hakaret etmekten çekinmeyenler zamanında aynı safta yanınızda yer almak için yarışanlar.
Evet, bütün bunlar çok daha ağır gelebilir insana.
Ve fakat;
28 Şubat'ın toplumsal hafızamızda yeri çok başka. Şartları düşündüğümüzde bu kıyasın da temelden sorunlu olduğunu söyleyebiliz.
Özetle; bu zamana kadar Hayrunnisa Gül'ün de tıpkı eşi Abdullah
Gül gibi Cumhurbaşkanlığı makamına yakışır bir nezihlikte
davrandığını düşününce; giderayak bu çıkışı, hem bugüne
kadar ki çizgisine yakışmadı hem de kendi içinde çelişti.