BIST 11.194
DOLAR 42,61
EURO 49,71
ALTIN 5.752,50

Evlatlarını Toprağa Veren Anne, Liderini Bağrına Bastı

15 Temmuz 2016… Bu topraklar bir kez daha ihanetin en alçak yüzüyle sınandı. Milletin parasıyla, duasıyla büyüyen, devletin kalbine kadar sinsice sızan bir ihanet şebekesi, kendi milletine namluyu çevirecek kadar gözünü kan bürümüş bir terör örgütü haline geldi: FETÖ.

O gece sadece bir darbe girişimi yaşanmadı. Kılık değiştirmiş hainler, FETÖ’nün kuklaları, milletiyle savaşmayı göze aldı. Ama unuttukları bir şey vardı: Bu millet kefeniyle yürümekten korkmaz. O gece milyonlarca yürek tek bir çığlık oldu: “Vatan sana canım feda!”

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın çağrısıyla meydanları dolduran halk, sadece bir direniş göstermedi; yeniden bir dirilişin altına imza attı. Tanklara, kurşunlara, helikopterden yağan mermilere karşı çıplak elleriyle direndi bu millet. Sayın Erdoğan’ın çağrısıyla milyonların meydanlara akın etmesi, sadece bir refleks değil, bir bilinç göstergesiydi.

Gözünü bile kırpmadan şehadete yürüdü 249 can...

15 Temmuz, hainlerin kaybettiği, milletin kazandığı gündür.

FETÖ denilen bu ihanet çetesi, sadece bir terör örgütü değil; aklını, vicdanını ve ruhunu satmış bir ihanetin adıdır. Ve bu millet, o ihanetin bedelini ödedi ama diz çökmedi!

Şimdi görevimiz belli: O geceyi unutmamak, unutturmamak. Çünkü unutursak bir daha yaşarız. FETÖ bitti mi? HAYIR. Hatta her yerdeler, varlar, sinsice ilerlemenin yollarını kazıyorlar.

FETÖ bu millet tarafından lanetlenmiştir.

15 Temmuz; bu milletin ferasetinin, imanının, sadakatinin en somut yansımasıdır. Hain planlar, kirli senaryolar, küresel efendilerin maşaları milletin çelikten iradesine çarpıp darmadağın oldu.

Bu destan; demokrasi nutukları atanlara değil, demokrasi için canını feda edenlere yazıldı.

15 Temmuz... Bu milletin namusu, bayrağı, ezanı, vatanı için siper olduğu gecenin adıdır.

Ve o gecenin en ağır yükünü taşıyanlardan biri: 99 yaşındaki Muzaffer Teyzemiz. Kızılcahamam’daki küçük evinde, evlat kokusunu toprağa teslim etmiş bir anne. İki oğlunu ve bir damadını şehit vermiş. Yani yüreği üç defa yanmış, kanamış bir kadın…anne.

Öyle bir acı ki; tarifi yok, telafisi yok.

Ama o eve bir adam geldi. Hakkı teslim etmek için, ana yüreğine dokunmak için…
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Muzaffer Teyze’yi ziyarete gitti. Devletin değil, milletin adamı olarak. Lider değil, evlat gibi…

İşte fark burada! Güçlü liderlik, sadece yüksek sesle konuşmakla, diplomasi masalarında elini masaya vurmakla olmaz. Bazen bir annenin elini tutmak, gözyaşlarını paylaşmakla olur.

Sayın Erdoğan’ın bu ziyareti bir protokol ziyareti değildir. Bu, vicdanın protokolüdür. Bu, sadakatin belgesidir.

Bugün bu milletin bu denli ekonomik zorluğa rağmen hâlâ umutla, inançla, dua ile arkasında durması, bu samimiyetindendir. Çünkü Sayın Erdoğan depremde enkaz başında, salgında hastanelerin önünde, darbe gecesi milletin tam ortasında...

Çünkü o bizim içimizden biri. Sayın Erdoğan bu millete ait bir liderdir.

O yüzden Muzaffer Teyze'nin evine giden, aslında tüm anaların yüreğine gitmiştir. Orada edilen dua, sadece Erdoğan için değil; bu milletin kaderi için edilmiştir.

Ve şunu da kimse unutmasın:

Güç; silah ya da saltanatla değil, halkın duasıyla korunur.

O dua, 15 Temmuz gecesi tankları durdurdu. O dua, hâlâ bu ülkenin göğsünde kalkandır. Ve o duanın karşısında dimdik duran, başını eğmeyen bir lider var: Recep Tayyip Erdoğan.

Bazı liderler sadece tarihe geçer, bazıları kalplere...
İşte sayın Erdoğan, bu milletin kalbinde mühürlüdür.