BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Eski Bakan'dan Hizbullah itirafı!

Hizbullah nasıl ortaya çıktı, kimler tarafından desteklendi, hangi MİT müsteşarı "PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar" dedi?

Abone ol

Türkiye, TCK 102. maddenin yürürlüğe girmesiyle serbest kalan Hizbullah liderleri ve üyelerini tartışıyor.

Peki bir dönem Türkiye'nin en çok konuştuğu örgütlerden Hizbullah'ın serüveni ne? DHA'dan Serhat Alaattinoğlu'nun kalemiyle Hizbullah'ın öyküsü...

"Hizbullah kelimesi, "Allah'ın yolu, taraftarları, Allah'ın safında yer alanlar, Allah'ın partisi" gibi anlamlarını taşıyor, Hizb ve Allah kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Hizbullah, örgütsel anlamda Allah adına, İslam uğruna gruplaşma olarak da ifade ediliyor.

Hizbullah'ın amacı; Anayasal rejimi yıkarak Türkiye’de şer'i hükümlerle yönetilen İran benzeri bir İslam devleti kurmak. Örgüt, bu amaca ulaşmak için Tebliğ-Cemaat-Cihat safhalarından oluşan üç aşamalı bir stratejiyi benimsiyor.

Hizbullahi düşünceyi esas alan örgütlenmelerde takip edilen stratejideki en belirgin özellik, yeterli sayı ve imkan bulunduğunda cihat aşamasına geçilmesi ve silahlı mücadeleye özel önem verilmesi.

HİZBULLAH'IN İLK TOHUMLARI

Türkiye'nin terör olaylarından henüz kurtulduğu 1980'li yıllar. Derneklerin, partilerin kapatıldığı bu dönemin şaşkınlığını atan ve genellikle Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Ülkücülere karşı İslami hareketin aksiyoner temsilcisi “Akıncılar” içinde faaliyet gösteren kimi kökten-dinci gruplar, 1980 yılı ortalarında Diyarbakır'da Vahdet Kitabevi'nde bir araya geldiler. ''Fikri toplantılar''ın yapıldığı bu kitabevindeki tartışmalar, 12 Eylül askeri müdahalesi ile önemli sarsıntılar geçiren sağcı-dinci grupların yeniden toparlanması için bir başlangıç oldu.

Örgüt Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin muhafazakâr yapısından da istifade etmek suretiyle bu bölgede kendisini daha fazla hissettirdi. Bu çerçevede, kendilerini yetiştiren Abdulvahap Ekinci, Ahmet Tufan, Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve Veysi Kaykaç gibi şahıslardan oluşan grup 1980 yılı başlarında "Vahdet Hareketi" adı altında bir birlik oluşturarak tebliğ faaliyetlerine başladı.

NE SEN SOR NE BEN SÖYLEYEYİM!

Güneydoğu'da 1991'den itibaren faili meçhul cinayetlere rastlanmaya başlandı. Diyarbakır'da, Mardin'de, Silvan'da, Gercüş'te, Nusaybin'de birileri günün herhangi bir saatinde sürekli tetiğe bastı. Enselerinden TAKAROV, MAKAROV ve STEN marka tabancalarla kurşunlananlar da bölgelerinde solcu, aydın ya da laik kişilerdi. Bu saldırılarda telaffuz edilen adres hep aynıydı: Hizbullah.. Yada başka bir deyişle devletin Hizbullahı: Hizbulkontra.

Bu kapsamda 1991-1995 arasında yapılan eylemler sonucu aralarında PKK militan ve sempatizanı, imam, molla, HADEP-DEP yöneticisi ve üyeleri, çeşitli basın mensupları ile Hizbullah taraftarları ve vatandaşların olduğu 700'e yakın insan öldürüldü. Bu cinayetlerin 500 kadarı yasa dışı Hizbullah- İlim grubu tarafından, 200 kadarı ise yasa dışı PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülüyor.

İlimcilerin Güneydoğu'da devletin gizli güçleri tarafından her zaman korunduğu ve PKK’nın toplumsal tabanını kesmek için kurulduğu söylendi. Emniyetin Menzilcileri hedef alan operasyonlarına karşın İlim grubuna karşı bir müdahale olmaması bu şüpheleri güçlendirdi.

Dönemin en etkili ismi olan JİTEM’in kurucularından Binbaşı Cem Ersever bir söyleşisinde şunları söylüyordu:

"Hizbullah'ın tetikçileri itirafçılar; Hizbullah ile bağlantıda olan iki kişi Alaattin Kanat ile Adem Yakın'dı. Bunların bize hep söylediği şu olmuştur; 'Hizbullah PKK'nın düşmanıdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Güvenlik güçleri kesinlikle Hizbullah ile uğraşmasın, onun yolunu açsın'. Adamların dediği de oldu. Güvenlik kuvvetleri Hizbullah'ı koruyup güçlendirmişlerdi. Hizbullah'ın tetikçilerinin çoğu itirafçıdır."

Devletin örgütü muhafaza edişinin resmi ağızlara yansıması da Hizbullah’ın misyonunun belirtiyor gibi. Dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu cevabı vermişti: "Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar."

İsmet Sezgin de bir gazetecinin "Hüseyin Velioğlu aranıyor mu?" sorusuna "Ne sen sormuş ol, ne de ben duymuş olayım" şeklinde cevap vermişti.