BIST 10.083
DOLAR 32,37
EURO 34,79
ALTIN 2.440,53
HABER /  MEDYA

Ergenekon kendi düşmanını yarattı!

İşte Aylık siyaset, strateji ve toplum dergisi Haberajanda.com'da yayımlanan yazılarıyla tanınan Muhteşem Tıraş'ın Ergenekon takibine uzanan ilginç öyküsü...

Abone ol

Aylık siyaset, strateji ve toplum dergisi Haberajanda.com'da beğenilen yazarlarını sürdüren Muhteşem Tıraş, internette yayımlanan haberlere yaptığı sıradan bir yorumla başlayan yazarlık serüveninin Ergenekon örgütünün takibine uzanan ibret verici hikayesini kaleme aldı.

Tıraş'ın bu yazısında neler yok ki...

Ergenekoncular, askeri yetkililer, imzasız tehdit mesajları ve dostlardan "aman dikkat et" uyarıları...

Tabii bir de internet gazeteciliğinin öncüleri internethaber.com, gazeteciler.com ve sonsayfa.com'un "Ergenekon'un takibindeki" zorlu yılları...

İşte o tehlikeli maceranın satırbaşları...

ERGENEKONCULAR SAYESİNDE BURADAYIM

Sevgili Yavuz Selim kardeşim... Güç şartlarda ayakta tutmayı başarıp, gönül bahçesine çevirdiğin Haber Ajanda'nın ömrünün, senin, benim ve hepimizin ömründen uzun olmasını dilerim.

TARİH 2000... Çevirmeli ağ ile zar zor bağlandığım internette gezinirken "gazeteoku.com" isimli bir siteye rastlıyor, ana sayfadaki haber başlıklarından birini tıkladığımda ise ilk okurlarından biri olacağım "internethaber.com"la ilk kez karşılaşıyorum. Bakıyorum, okuduğunuz bir haberin veya bir köşe yazısının altına yorum yazabilme imkânı da var. Hem haberleri anında takip edip, hem de özgür bir tartışma platformunda kendinizi ifade edebiliyorsunuz. Kısa sürede bu sitenin müdavimi oluyorum.

Malum, 57. Hükümet dönemi... Sitenin okurları arasında kimi ararsanız var. Ulusalcı, laikçi-çağdaş, sosyalist, ülkücü, milli görüşçü, liberal, PKK'lı vs...

28 Şubat süreci halen devam ettiği için son derece temkinli olmak zorundasınız. Lakin yine de pek temkinli davranamıyor, aklımdan geçenleri sert ifadelerle yoruma döküyor, kendime ruhsal terapi yapmanın keyfini yaşıyorum. Bu iş beni iyice sarıyor. Hergün onlarca yorum yazıyorum. Bazen yazdığım yorumlar, okuduğum köşe yazılarından ve haberin kendisinden bile uzun oluyor. Cahil cesaretiyle olsa gerek, askerî vesayet rejimini, darbe çığırtkanlarını ve türban yasakçılarını bombardımana tutuyorum.

FİKRİ AKYÜZ OKURLUĞUNDAN, YORUM EDİTÖRLÜĞÜNE

Kimi okurlarla fikren örtüşmemiz, aramızda bir gönül bağı oluşturuyor, jakobenlerle girdiğimiz sert tartışmalarda birbirimize destek oluyoruz. Beni iyiden iyiye sarıyor internet medyasında yorum yazmak...

Bir zaman sonra Fikri Akyüz isminde bir yazarın katıldığını görüyorum kadroya. Türkçe'ye olan hâkimiyeti ve üst düzey mizah yeteneği ile kelimelere adeta dans ettiriyor, keskin kaleminden vicdan dolu, cesur yazılar döktürüyor. İlk günden itibaren sadık bir okuru oluyorum. Her yazısına yorum yazıyorum. Bu arada Akyüz'ün köşesinde birkaç kişiyle irtibat kuruyor, aramızda yazışıyoruz.

Kimlerle mi? Serhat Atabey, Murat İlkter, Orhan Mücahit, Mustafa Marangoz, ABD'den Kemal Bozkurt, Almanya'dan Saffet Uçar ve Danimarka'dan Adil Halaç...

HADİ ÖZIŞIK'A KIZINCA...

Günün birinde Hadi Özışık'ın yazısına gönderdiğim yorum onaylanmayınca çok sinirleniyor ve bir daha yorum yazmayacağımı ilan ediyorum. Aynı gün Fikri Akyüz'den sıcak bir mesaj alıyorum. Zarif cümlelerle yorumlarımdan istifade ettiğini belirterek devam etmem gerektiğini söylüyor. Ayrıca diğer okurlar da yorum köşelerinden "Geri dön!" çağrısı yapıyorlar. Neyse, geri dönüyorum; ama bu sefer müstear bir isimle! Yeni ismim, Türker Oğuz! Bu kişinin ben olduğumu birkaç kişi hariç kimselere söylemiyorum. Tekrar yazmaya başladığım yeni yorumlarla birçok okurun sevgisine mazhar olduğum gibi, bir çoğunun da nefretini kazanıyorum. Yeni ismimle İnternet Haber'in belki de en çok yorum yazan ve tanınan okuru oluyorum. (Aynı ile vaki olanı arz ettiğimizden, tevazuya sırt çevirdiğimiz sanılmasın!)

ERGENEKON'UN SIKI TAKİBİ

Derken Kasım 2002 seçimleri gelip çatıyor. AK Parti, seçimlerden kesin zaferle çıkarken, adını sonraki yıllarda sık sık duyacağımız "Ergenekon" yapılanmasının güdümündeki bir grubun, o günden sonra İnternet medyasında daha sıkı ve organize bir çalışmaya girdiklerine şahit oluyoruz. Militarist, milliyetçi bir üslûpla yoğun bir darbe propagandası ve tehditlerle yazarları ve okurları korkutmaya çalışıyorlar ki, AK Parti lehine oluşan sempati sindirilsin. Bazen de yorumları şifereleyerek birbirlerine talimat veya mesaj gönderiyorlardı.

Ancak ne kadar sistemli çalışırlarsa çalışsınlar, neticede onlar da insandı ve egoları vardı. İçlerinden bazıları derin yapıyla olan ilişkilerini ispatlamak için egolarına yenik düşüp, "darbe çalışmalarının son şeklini aldığını" açık eden yorumlar yazıyorlardı. Çok da ciddiye almadığımız bu kişilerin gerçekten de derin ilişkilere sahip olduklarını sonraki yıllarda (ayrıntıya girmiyorum) ETÖ iddianamelerinden öğreniyoruz.

Bu arada İnternet Haber'in Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Özışık'la da tanışmış oluyorum. Birgün msn'de sohbet ederken, "Not et" diyor... "Kullanıcı adın şu, şifren bu... Sana editörlük yetkisi veriyorum. Hem kendi yorumlarını, hem de diğer yorumları onaylayarak bize yardımcı olursun. " O günden sonra yazdığım yorumların onaylanmasını dakikalarca beklemek zorunda kalmadan bizzat kendim, anında yayına veriyorum.

İstanbul'a yolum ilk düştüğünde Süleyman Özışık ve Fikri Akyüz'le yüz yüze tanışıp uzunca sohbet ediyoruz.

İnternet Haber'den kimler geliyor, kimler geçiyor. Nuh Gönültaş, Barış Yarkadaş, Nesrin Yanık, Haluk Levent, Dilek Yaraş, Mesut Yar, Behiç Kılıç, Baki Karakol... Hatta sıkı durun, Gürsel Tekin!... Kulağını arı soksa Tayyip Erdoğan'ı suçlayan, yazılarında sürekli TSK güzellemeleri yapan Baki Karakolu'u eleştiriyorum en çok. Bir de Gürsel Tekin'i...

Bu arada yazılarının okunma sayısıyla rekor üstüne rekor kıran, internet medyasının kraliçesi Dilek Yaraş'ı da bazı yazılarından dolayı sert yorumlarla hırpalıyorum tabiri caizse. O günlerde aramızdan seçilip eline kalem verilen ilk kişi Serhat Atabey oluyor.

SONSAYFA.COM MACERASI

Sanıyorum 2005 yılı... Süleyman Özışık İnternet Haber'den ayrılıyor ve "sonsayfa.com"u kuruyor. Sayfa isminden ve tasarımından tutun, yazar seçimine kadar her konuda danışıyor sağolsun. Birkaç arkadaşla birlikte editörlük desteği de veriyoruz Süleyman'a. Bizimle birlikte çok sayıda okur da Son Sayfa'nın müdavimi oluyor haliyle..

O sırada İnternet Haber'den ayrılmış olan Serhat Atabey'i öneriyorum yazar olarak, "Emrin olur Ağabey" diyor. "Orhan Mücahit, Mustafa Marangoz ve (şimdilerde "habername.com"un sahibi) Kemal Bozkurt ve birkaç isim daha... Yine, "Emrin olur, ama sensiz de olmaz, hazırla kendini, yazmanı istiyorum...." diyor.

Ben ise "Bu iş pervasızca, çalakalem yorum yazmaya benzemez, haddimi bilmem lazım" diyerek geri çeviriyorum teklifi.

Günün birinde Son Sayfa'da şöyle bir manşet: "Yorumlarıyla tanıyıp sevdiğiniz Türker Oğuz, artık yazılarıyla da aramızda!"

YENİ ADIM TÜRKER OĞUZ

Bu emrivakiye biraz kızıyorum ama hayali Türker Oğuz'a bir de hayali resim bularak mecburen başlıyorum yazmaya. İlk günden itibaren yazılarımız çok okunup, çoğu olumlu bir hayli yorum alıyor. Murat İlkter'in de kadroya katılmasıyla, dostluğumuz aynı çatı altında daha da bir pekişiyor. Hatırlatayım, Servet Hocaoğulları, Suna Akar ve Sevda Türküsev de kadroda. Şimdilerde Star'da yazan Hikmet Genç de bomba gibi yazılarla aramıza katılıyor.

DARBE OLACAĞINDAN EMİN ASTSUBAY

Bu arada bazı arkadaşlarım tarafından uyarılıyorum. Bunlardan biri de muvazzaf bir subay... Diyor ki: "Aman, dikkat et, ağzından çıkanı inkâr edebilirsin, ama kaleminden çıkanı inkâr edemezsin. Başına belâ alma!" Darbe olacağına o kadar emin ki, beni korumaya çalışıyor.

"VE ERGENEKON'A YAKALANIYORUM"

Ancak gelin görün ki, yorum yazarken kullandığım üslûbu yazılarımda da devam ettiriyorum. Hatta "MGK toplantısında hükümetin tehdit edilmesi halinde, Başbakan'ın (önceden tertibat aldırıp) kendisini feda etme pahasına da olsa, o paşaları anında derdest ettirip, apoletleri sökük, elleri kelepçeli vaziyette medya önüne canlı yayında çıkartmasını" bile önerecek kadar ileri gidiyorum. Hâl böyle olunca, bu sefer de "yazar" sıfatıyla tehditlere maruz kalıyorum. Tehditlerin geldiği IP'leri kontrol ettiğimde, mesajların Ankara ve İstanbul'daki çok önemli merkezlerlerden yazılıp gönderildiğini öğreniyorum.

Bu kişiler, bazı yazılarımdan dolayı beni tehdit ederken, bazı yazılarımı da alıntılayıp Ergenekoncu sitelerde yayınlatıyorlar; ne kadar ironik değil mi!? Alıntı yaptıkları yazılar, PKK terörüne karşı yazdıklarım; tehdit edilmeme sebep olan yazılar ise mâlum!... Her türlü suçlamaya maruz kalıyorum. Kimine göre Fethullah Gülen'in adamıyım, kimine göre MİT adına çalışıyorum, kimine göre kafatasçıyım, kimine göre de mürteci... O günkü yazının içeriğine ve yazıyı okuyanların siyasi duruşuna göre değişiyor suçlamalar.

ÇETEDEN KAHVE DAVETİ

Bir seferinde, çeteye ait o herkesin bildiği meşhur mail adresinden bir mesaj geliyor. Lider konumundaki adamdan "Sizi bir kahve ikram edip tanımak ve tanınmak için nereden ne zaman davete alabiliriz?" şeklinde ikna (!) daveti alıyorum. "Yahu sıradan bir internet sitesinde yazan sıradan bir adamım, amma da önemsediler beni" diyorum kendi kendime... Nereden bileyim, cuntacıların "sonsayfa.com"u da sıkı sıkıya takip ettiklerini?

Cevap yazıyorum çete başına: "Varım sizinle kahve içmeye!..."
Daha sonra sağlam bir kaynaktan "Bu adama fazla yaklaşmayalım, tekin değil" diyerek bana kahve ikram etmekten vazgeçtiklerini öğreniyorum. Daha sonra bu şahsın gerçek kimliğini kendi çabamla tespit ediyorum. Geçen yıl TV kanallarında maymunluk ettiğine birkaç kez şahit olduğum bu adam, "ülkücü" görünümlü ama tanınmış bir İşçi Parti yandaşı. Yorumlarında askerî terminoloji kullanmaya özen gösterip, emekli subay imajı veriyor, bunu başarıyor da... Ateist olmasına rağmen İslam'a da çok vakıf. Kimi zaman yorumlarına Besmele ile başlayıp, ayet ve hadislerle destekleyerek, ülkücülerin gönlünü kazanıyor, onları yönlendiriyor, emirler yağdırıyor...

VE DEŞİFRE OLDUM...

Bir süre sonra özel sorunlarımdan dolayı bırakıyorum yazmayı...
Birçok mail alıyorum. Maille ulaşamayan okurlar ise yorum köşelerinden soruyorlar, "Türker Oğuz nerede?" diye... Aşırı ısrarları kıramayıp, aylar sonra yeniden başlıyorum yazmaya.

Yine bir gün CHP hakkında sert bir yazı yazıyorum. Yazı yayına girdikten hemen sonra yine bir tehdit maili... Hemen belirteyim, tehditler "asarız keseriz" şeklinde değil, hep imâlı... Birkaç dakika sonra ise Muğla'daki bir kuruma ait IP adresiyle bir yorum geliyor. Yorumda, dikkat buyurun, aynen şu cümle geçiyor: "Sayın yazar, çok MUHTEŞEM yazıp, iyi TIRAŞ ediyorsun!" Yani, "Senin gerçek kimliğini biliyoruz!" diyor.

Çok tehdit almıştım, ama itiraf edeyim, bazen alaya aldığım bu adamların ne kadar ciddi olduklarını bu mesajla anlamış oluyordum.

Öfke ve çaresizlikle geri çekiyorum yazıyı. Çünkü yazılarımın çoğunda o zamanki adalete göre başıma iş açacak ifadeler mevcut. Kendi kendime, "Bu işi profesyonelce yapıyor olsan, sonuçlarına katlanabilirsin. Ama amatörsün ve başına bir şey geldiğinde ne halt edeceksin, ailene kim bakacak? Cesaret başka, Donkişotluk başka" diyorum...

Tamam ama son bir yazı!... Marksism artıklarıyla bir olup üzerime çullanan sözde milliyetçilere adeta hakaret niteliğinde iki fıkrayla tamamladığım yazı ile son golü atıyor ve noktalıyorum yazarlık serüvenimi. (Süleyman ise, bir zaman sonra Son Sayfa'yı Baki Özışık'a devredip, İnternet Haber'e "Medya Grup Başkanı" olarak dönüyor.)

Devam edelim... O ortamda tanışıp, arkadaş olduğum kişilerle irtibat halindeyiz. Yazışıyoruz, telefonlaşıyoruz, kimileriyle buluşuyoruz. Birgün Murat İlkter arıyor. "Liseden bir sınıf arkadaşımı buldum facebook'ta. Ankara'da yaşıyormuş, çok değerli bir insan, Haber Ajanda isminde bir de dergi çıkartıyor, onunla tanışmanı istiyorum" diyor.

Bahsettiği kişi Yavuz Selim... Tanışıyoruz, kısa sürede hayli samimi oluyoruz. Bir keresinde, istersem Haber Ajanda'da yazabileceğimi söylüyor. Teşekkür ediyor, tarzımın polemik yazmak olduğunu, böylesi ciddi bir dergide, hele ki bunca değerli yazar ve akademisyenin arasında sırıtabileceğimi söylererek teklifi geri çeviriyorum. Ama "Hiç olmazsa tek bir yazı... Anı olarak kalsın bari" diyerek ikna ediyor beni.

"İt ile yatıp pire ile kalkmayalım" başlıklı bir yazı kaleme alıp gönderiyorum. Fakat bu sefer takma isimle değil, kendi ismimle... Bir sonraki buluşmamızda "Kalemini beğendim, bırakmam seni, yazmaya devam edeceksin" emrivakisi ile "Hür Tefekkürün Kalesi Haber Ajanda" ailesine fiilen katılmış oluyorum. Sonrasında, yorum köşelerinde karşılaşıp tanıştığımız o korkusuz, o kalemi sağlam dostlar da dahil oluyorlar aileye...

ERGENEKON'A SON MESAJ

Gelelim teşekkür faslına...

Ey, derin yapının sığ beyinli internet tetikçileri! Ey, çakma ülkücü, akademisyen müsveddesi!... Ey, kriminoloji maymunu, postal kemiricisi rezil yaratık!... Ey, kevaşeliği soyluluk sanan, soysuz apolet manyağı, psikopat kokana!...

Okuyacağınızı biliyorum bu yazıyı. Kirli beyinleriniz, mikroplu salyalarınız ve tehditleriniz sayesinde çok güzel dostluklar edindik. Kerhen de olsa, ilk teşekkürüm size...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN....