BIST 10.083
DOLAR 32,42
EURO 34,79
ALTIN 2.440,38

El-İnsaf

Gülen’in yaptığı o bedduayı duyunca tüylerim gerçekten diken diken oluverdi. Kendi kendime: ‘Asla olamaz, böyle bir şey söylenemez. Buna hiç kimsenin hakkı olamaz, kast ettiği insanlar böyle bir bedduayı asla hak etmemişlerdir. Yapılan beddua açık bir hak

   Gülen’in yaptığı o bedduayı duyunca tüylerim gerçekten diken diken oluverdi. Kendi kendime: ‘Asla olamaz, böyle bir şey söylenemez. Buna hiç kimsenin hakkı olamaz, kast ettiği insanlar böyle bir bedduayı asla hak etmemişlerdir. Yapılan beddua açık bir haksızlıktır’ diyordum ki, daha birkaç gün önce ezcümle ‘liyakat olmayana gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi olarak Allah tarafından şamar yiyorum’ mealindeki sözünü de hatırladım. Evet, o söz de ağırdı lakin kalem bu sefer sessizliği kaldıramazdı.

   Mahiyeti itibariyle dinî bir içerik taşıdığı için meseleye İslam’ın bilgi kaynakları açısından bakmakta yarar vardır. Kur’ân’a göre muhabbeti, yani sevgiyi meşru ve gayr-ı meşru diye tefrik etmede kullanılacak yegâne kıstas ‘inanç’ tabanlıdır. Zira Kur’ân’ın meşru görmediği tek muhabbet İslam’a karşı açıkça savaşanlara duyulan sevgidir.

   ‘Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmış bir kavmin, kendi babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları dahi olsalar, Allah’a ve Peygamber’e muhalif olanlara karşı sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mücadele Suresi, Ayet 22)

   Oysa bir Müslümanın diğer Müslümanlara karşı samimi bir ülfet ve muhabbet beslemesi, onlarla hayatın birçok alanında dayanışmalar içine girmesi, onlara sırt çevirmemesi, kırgın-küskün olmaması, aksine birbirlerini karşılıklı olarak sevip saymaları açık bir dinî vecibedir. Nitekim: ‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız…’ meşhur hadiste de ifade edildiği üzere, Müslümanlar arasında öngörülen muhabbet imanın olmazsa olmazıdır. Kaldı ki, o sevginin ölçüsü sadece ve sadece inançtır.

   Bedduaya gelince, her şeyden önce ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz ama rehberliğinden ne derece yararlandığımız konusunda her birimizin ciddi muhasebeler yapmak gibi bir mecburiyetimiz olduğuna inandığım Adalet ve Rahmet Peygamberi’nin Taif Seferi’nde maruz kaldığı o vahşi muameleler karşısında bile Cibril’in azap teklifini ‘Ben azap değil rahmet olarak gönderildim’ diyerek geri çevirdiğini herhalde o da biliyordur.

   Peki, Peygamberimizin ağzından hiç mi beddua çıkmadı? Elbette ki çıktı ama sadece İslam’ı ve Müslümanları topyekûn ortadan kaldırmak isteyen düşmanları için çıktı. Siyer kaynakları konuyla ilgili iki olay aktarırlar:

   Birincisi Hicretin dördüncü yılında vuku bulan Bir’i Maune Vak’ası’dır. Necid Kabilesi’nin Reisi Ebu Ber’a Peygamberimize gelip ‘Kabilemiz Müslüman oldu, İslam’ı iyi bilen birkaç kişi gönderin de bizlere dinimizi öğretsin’ demiş, Peygamberimiz de İslam’ı yaymak amacıyla özenle yetiştirdiği Suffa Ashabı’ndan bir rivayete göre 70 arkadaşını görevlendirmişti. Ne var ki, bu güzide grup Maune Kuyusu denilen yere varınca aynı kabile tarafından hazırlanmış bir tertiple tuzağa düşürülmüş ve katledilmişti. Rivayete göre Hz. Peygamber kendisini derin acılara gark eden bu ihanetin failleri için otuz gün boyunca beddua etmişti.

   İkinci bedduasını ise Hendek Savaşı’nda yapmıştı. Arap Yarımadası’nda yaşayan çok sayıda Müşrik, Yahudi ve Hıristiyan kabilelerden teşkil edilen büyük bir ordu, Müslümanlardan tek bir ferdi dahi sağ bırakmayarak İslam’ı bütünüyle ortadan kaldırmak amacıyla Medine’yi çepeçevre kuşatmışlardı. Peygamberimiz ve arkadaşları ise şehrin açık yerlerinde hendekler kazıyorlardı. Mevsim kış, zaman dar, düşman ise yamandı. Gece gündüz kesintisiz kazma kürek sallayan Müslümanlar çoğu kere evlerine gidip bir lokma yemeye bile fırsat bulamıyor, çoğu zaman da karınlarına taş bağlıyorlardı. Karnında üst üste iki taş bağlı Sevgili Peygamberimiz işte bu ağır şartlar altında kendilerine ikindi namazını kılacak kadar bir fırsat bile tanımayan düşman ordusuna ağır bir bedduada bulunmuştu.

   Son bir asırdır İslam dünyasında kana ve göz yaşına bulamadık tek karelik yer bırakmamış, İslam’ın haremine girip heder etmediği ırz, helal kılmadığı hun koymamış alçaklara bile tek bedduasını duymadığımız Gülen’in nasıl tevil edilirse edilsin hedefi belli insanlar için yaptığı o talihsiz bedduadan kimi cümlelerin Peygamberimizin yukarıda bahsi geçen olaylar nedeniyle İslâm’ın azılı düşmanlarına karşı yaptığı beddualardan alıntı olduğunu öğrendiğinizde ise, kahrınız da şaşkınlığınız da bir kat daha artacak ve;

   El- İNSAF demekten gayrı söz bulamayacaksınız.