BIST 10.054
DOLAR 32,38
EURO 34,70
ALTIN 2.401,02
HABER /  GÜNCEL

Doğan Güreş'in ardından o dönemi anlattı

O, kimilerine göre “PKK’yı bitiren bir kahraman”, kimilerine göreyse “Kürtleri öldüren toplu katliam sanığı”ydı.

Abone ol

Tansu Çiller döneminde basın müşavirliği görevinde bulunan Mehmet Bican, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden emekli genelkurmay başkanı Doğan Güreş ile ilgili çok konuşulacak açıklamalarda bulundu.

Gazeteci Yazar Metin Soylu’nun mikrofon uzattığı usta gazeteci Mehmet Bican şunları söyledi:

"Doğan Güreş, öldü.

Yıllar önce köşesine çekilip, Ankara’daki asker lojmanlarının birinde anılarıyla yaşayan Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, sessizce aramızdan ayrıldı.

O, kimilerine göre “PKK’yı bitiren bir kahraman”, kimilerine göreyse “Kürtleri öldüren toplu katliam sanığı”ydı.

Doğan Güreş, kimdi?

O dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in Genelkurmay Başkanı’ydı.

Çiller, 1963 Haziran’ında DYP Genel Başkanı olarak Demirel’den boşalan Başbakanlık koltuğuna oturduğunda, Türkiye’nin bu ilk kadın başbakanının sağ koluydu Güreş Paşa…

Çiller’i bir başbakan olarak terörle mücadele konusunda eğitendi o…

“Verecek bir tek çakıl taşımız bile yok” söylemine sadık bir başbakan konumuna getirendi.

***

Tansu Çiller, Başbakanlığının ilk Bakanlar Kurulu toplantısında, “terörle mücadele ve Güneydoğu sorununun çözümünün siyasî sorumluluğunun iktidar olarak kendilerinde bulunduğunu, ancak bu iki konuda siyasî partiler başta olmak üzere herkesin elini taşın altına koyması” gerektiğini belirtmişti.

Çiller, işinin zor olduğunu biliyordu. Ancak başka seçeneği yoktu. Terör sona erdirilmeden, Türkiye’de hiçbir konuda hiçbir şey yapılamayacağı düşüncesini taşıyor, bunu her fırsatta söylüyordu. “Terörü sona erdirmezsek, ne ekonomi düzelir, ne çiftçinin-esnafın dertlerine çare olabilir, ne de işsizlere iş bulabilir, yatırımlara ağırlık verebiliriz” görüşünü dile getiriyor; “Bu nedenle önce terörü yok edeceğiz” diyordu.

Terörün sona erdirilmesi söz konusu olduğunda zorlukları vardı Çiller’in. Batı’dan gelen baskılar, “insan hakları” söylemleriyle PKK’ya destek çıkan sözde aydınlarımız, gazete köşelerini kapmış demokrasi havarileri ve “Bu kadın terörü çözemez” vaveylâlarıyla koltuk peşinde koşan muhalefetle de savaşması gerekiyordu; Apo’yla dağda hatıra fotoğrafı çektiren yerli-yabancı milletvekilleriyle de…

Çiller, o ilk Bakanlar Kurulu toplantısında sorunu çözmek için, TBMM’de terör ve Güneydoğu konusunda sürekli çalışacak bir komisyon kurulmasına öncülük edeceklerini, bu amaçla bir komisyon oluşturarak hızla “Sivil Çözüm Turu”na çıkacaklarını bildirmişti.

Çiller başkanlığındaki komisyonun, başta Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı olmak üzere, tüm parti liderlerini ziyaret ederek, hükûmetin Güneydoğu Anadolu bölgesi için planladığı yeni oluşumlara ve başlatacağı terörle mücadeleye destek arayacağı, Sivil Çözüm Turu’nda belirlenecek görüşler doğrultusunda Meclis’te Partilerarası Güvenlik Komisyonu kurulacağı açıklanmıştı.

“Sivil Çözüm Turu” başlamadan, Çiller’e medyadan muhteşem bir destek gelmişti. Gazeteler ve televizyonlar, Güneydoğu Anadolu’yu savaş yerine döndüren PKK sorununun “sivil inisiyatifle” çözümleneceği yolundaki umutları yayınlarıyla yeşertiyorlar. Böylesi bir çözümün “terörle mücadelenin bırakılıp, müzakere yoluna gidileceği” anlamı taşıyacağını düşünenler ise Çiller’in “sivil” söylemine karşı çıkıyorlardı.

Çiller, parti liderleriyle görüşürken, TBMM’de kurulmasını öngördüğü komisyona destek verilmesini isterken ve terör başta olmak üzere Güneydoğu bölgesi sorunlarını bu komisyonun görüşleri doğrultusunda birlikte çözmeyi planladıklarını anlatırken çok tehlikeli iki noktayı, “seçmeli Kürtçe eğitim” ve “Kürtçe televizyon yayını” konularını da görüşmelere taşımıştı.

Çiller’in “Kürtçe eğitim” ve “Kürtçe televizyon” konusundaki söylemlerine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Demirel, Komisyon ile yaptığı görüşmede çok anlamlı konuşmuştu.

 “Flû görünen bir şey yaptınız!” diyen Demirel, “Düşündüğünüz şeyi Ankara’da masada yaparsınız. Yaparsınız da, Doğu’da PKK ile çarpışanlar silahı bırakır!” diyerek, askerin böylesi bir değişimden rahatsız olabileceğinin işaretlerini vermişti.

Demirel, Başbakan Çiller’i ve yanındakileri şöyle uyarmıştı:

“İşte o zaman her şey berbat olur! Türkiye’ye olmadık kötülüğü yaparsınız. Önce terör biter, silahları bırakırlar. Ondan sonra radyosunu, televizyonunu düşünürsünüz. Bunu yapmayın!”

Demirel bu açıklamayı yaparken bir şey daha söylemişti:

“Bu ülkede askerin kucaklamadığı bir şeyi yapmak zordur!”

“Asker”, o dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş ve çevresindeki komutanlardı…

Askerin tüm çabaları, terör örgütü PKK’yı kısa sürede yok etmeye yönelikti. Dağlarda yüzlerce şehit vererek PKK ile mücadele eden asker, neden, “Televizyonlar Kürtçe yayın yapsın!”, “Okullarda Kürtçe öğretilsin!” desindi?

Kendilerine Kürt diyerek, ileri kültürel hak ve özgürlük talepleriyle ortaya çıkanların isteklerinin yerine getirilmesini, “ayrımcılığı amaçlayan bölücü hareketler” olarak görüyordu asker. Ve bu nedenle, iktidarda kim olursa olsun bu konudaki tavrını ortaya koymaktan çekinmiyordu.

bican1.jpg

1993 Temmuz’unda Çiller’in “Kürtçe eğitim” ve “Kürtçe televizyon” söyleminden rahatsız olan Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş ve yanındaki komutanlar, çiçeği burnunda başbakanı bir başka kulvara taşımayı başarmışlardı.

“Kürtçe eğitim” ve “Kürtçe televizyon” söylemlerini ağzına almayan Çiller artık, “Daha fazla özgürlük varsa, sadece Kürt’lere değil, tüm Türkiye’ye yayacağız”, “Terörle müzakere değil, mücadele edeceğiz!” diye haykırarak, Kürtlerin daha fazla özgürlük ve bağımsızlık isteklerine karşı çıkmaya başlamıştı.

Olaylar Başbakan Çiller’i o noktada PKK ile müthiş bir savaşın içine itmişti.

O günleri hatırlamakta yarar var:

Ekonomideki sıkıntılar başta olmak üzere birçok sorunu başbakan olduğu gün kucağında bulan Çiller’i en çok Güneydoğu Anadolu’yu yangın yerine çeviren terör olaylarıyla şehir eşkıyalarının saldırıları düşündürüyordu.

Başbakanlığının henüz ilk günlerinde, Sivas’ta sanatçı ve aydınlara yönelik katliamın gerçekleştiğinde, Çiller TBMM’den güvenoyu almış bile değildi. Madımak Oteli’nde 35 masum insanın yakılarak katledilmesiyle sonuçlanan bu gerici ayaklanma öncesi, Güneydoğu Anadolu’dan gelen acı haberler gazetelerin manşetlerine, “PKK canavarı kana doymuyor”, “Güneydoğu alev alev”, “PKK kan kustu”, “Daha ne kadar gözyaşı dökeceğiz?” başlıklarıyla yansıyordu.

Sadece 1993 Haziran ayının son günü Şanlıurfa, Mersin, Adana ve Hakkâri’de yol kesen, karakol basan, ev tarayarak masum insanlarımızı hedef alan terör olaylarında öldürülenlerin sayısı 35’i geçmişti.

Asıl dehşet, Madımak katliamından üç gün sonra Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü’nde yaşanmıştı. Köyü basan silahlı gözü dönmüş PKK militanları, cami önüne topladığı köy halkını kurşuna dizmişlerdi. Okulu, camii ve 57 evi ateşe veren canilerin köyde yarattıkları katliamın bilânçosu, 32 masum vatandaşım ölümüydü!

Terör, büyük kentlere de sıçramıştı. İstanbul’da Tuzla tren istasyonuna PKK tarafından konulan bombayla beş askerî öğrenci şehit edilmişti. Vatandaşların PKK terörüne lanet yağdırdığı gün, DEP Genel Başkanı Hatip Dicle’nin, bombalama eylemini, “savaş ortamının gereği” gördüğünü belirterek, “Bunlar askerî üniformalıydılar. Savaşta böyle masum insanlar da ölür. Cenevre Antlaşması’na göre, savaşta askerî hedefler vurulur” diye açıklama yapması bardaktaki suyu taşırmıştı.

Yakalandığı bu talihsiz terör olayları dolayısıyla tüm mesaisini terörle mücadeleye ayırmıştı Çiller.  Başbakanlık’ta, Başbakanlık Konutu’nda, Genelkurmay Karargâhı’nda hemen hemen her gün saatler süren toplantılar yapılıyor; o toplantılarda, terörün kökünün kazınması amacıyla Hükûmet’in güvenlik güçlerine her türlü desteğin kararı çıkıyor; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadeledeki kararlılığına bütün imkânlar seferber ediliyordu.

Güreş Paşa, Genelkurmay Başkanı olarak sadece terörle “silahlı mücadele”de değil, “silahsız mücadele”de de Tansu Çiller’in yanındaydı. DEP milletvekillerinin TBMM’den atılması sürecinin başlatılması, bu birlikteliğin en önemli adımlarından biriydi.

Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Çiller’e, TSK’nın terör örgütü PKK ile yaptığı mücadeleyi anlatırken, “Biz dağlarda yuvalanan teröristleri temizliyoruz, siz de içinizdeki PKK’yı temizleyin!” deyivermişti…

Org. Doğan Güreş, “içinizdeki PKK” sözüyle, “TBMM çatısı altındaki PKK” demek istiyordu.

Başbakan Çiller, o gün DYP Meclis Grubu’nda bombayı patlatmış; tüm milletvekillerinin alkışları arasında şunları söylemişti:

“Halkımız bir rahatsızlık içindedir. Denmektedir ki, ‘Yüce Meclis’in çatısı altında PKK barınmaktadır!’ PKK’nın Yüce Meclis’in çatısı altında barındığı gibi bir düşünce bile, hem halkımız, hem de bizim için son derece rahatsızlık vericidir!”

Çiller alkışlar arasında sözlerine noktayı şöyle koymuştu:

“Ne Yüce Meclis, ne de biz DYP olarak PKK’nın Yüce Meclis’in altında barınmasına müsaade etmeyiz ve etmeyeceğiz de! PKK’nın Meclis çatısı altında barındığı gibi bir gerçeği, artık ortadan kaldırma zamanı gelmiştir!”

TBMM Genel Kurulu, Güreş Paşa’nın “TBMM çatısı altındaki PKK” diye adlandırdığı DEP milletvekillerinin defterlerini dürme operasyonunu iki saat süren görüşmelerden sonra tamamlamış, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmıştı.

Koalisyon ortağı SHP’li Başbakan Yardımcısı Karayalçın, Çiller’in tavrına da, TBMM’nin kararına da karşıydı. PKK’nın oyununa gelindiğini düşünen Karayalçın, “Türkiye’nin çıkarlarına aykırı bir karar aldık” değerlendirmesini yapmıştı.

Yurt dışından gelen haberler, Karayalçın’ı haklı çıkarıyordu: Avrupa Parlâmentosu, DEP milletvekillerine verilen cezaları öne sürerek, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği müzakerelerini ertelemişti.

Birkaç ay sonra DEP’in PKK ile bağlantısını belirleyen Anayasa Mahkemesi, bu partiyi kapatmış ve DEP’li 13 milletvekilinin üyeliklerinin düşmesini kararlaştırmıştı. Anayasa Mahkemesi, DEP’in “PKK’nın maske bir kuruluşu” olduğunu da açıklamıştı.

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi de, Batılı bazı ülkelerle uluslararası kuruluşların baskılarına rağmen, kapatılan DEP’in eski milletvekillerini ağır hapis cezalarına çarptırmıştı.

***

Çiller, 30 Ağustos 1994’te Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılan Doğan Güreş’i 1995 seçimlerinde Kilis Milletvekili olarak TBMM’ye taşıyarak, onun terörle micadeledeki başarılı çalışmalarını ödüllendirmiş oluyordu.

Ancak Çiller, adı, “Tak-Şak Paşa”ya çıkan eski Genelkurmay Başkanı’nı medya yamyamlarının içinden çekip almakta bir hayli zorlanıyordu.

Çünkü kimi medyaya göre, “Doğan Güreş, görev başındayken üniformasının iç cebinde Tansu Çiller’in fotoğrafını taşıyordu!”

Haberciler tarafından sık sık dillendirilen bir iddiaydı bu.

DYP’nin çiçeği burnunda milletvekili Doğan Güreş bu iddiaya uygun bir cevap vermeye hazırlanırken, Genelkurmay lojmanından Çankaya’daki kendi evine taşındıktan sonra, Çiller’in çok “ilginç” bir fotoğrafının evinin duvarlarını süslediğini öğrenenlere de ne diyeceğini şaşırmıştı.

Duvardaki resim ilginçti: Yarısı Atatürk, yarısı Çiller’den oluşan bir fotomontaj renkli tablo!   Gazete şöyle değerlendirmişti fotoğrafı:           

“Genelkurmay eski Başkanı Org. Güreş’in evinde madalyalarını sergilediği duvara astığı yarısı Atatürk, yarısı Çiller olan resim şaşkınlık yarattı. Görevdeyken Çiller’le ilişkisini ‘Tak diye emrediyor, şak diye yerine getiriyorum’ sözleriyle özetleyen Güreş’in, Atatürk’le Çiller’i böylesine özdeşleştiren bir tabloyu evinin başköşesine asması yadırgandı. Başbakan Tansu Çiller’in ‘ağbi’ diye hitap ettiği çiçeği burnunda milletvekili Doğan Güreş’in, genel başkanını Atatürk’e eşit hâle getirecek kadar yüceltmesi, DYP saflarında politikaya atılmasının gerekçesini de ortaya koydu.”

Doğan Güreş, işte böyle bir paşaydı…

“Üniformasının cebinde Çiller’in fotoğrafını taşıyan” Paşa, bunları yazan gazetecilerle hiç kavga etmedi.

O Paşa, Tansu Çiller’e güveniyordu ve onun, “Terörü ortadan kaldırırsak, Türkiye tüm sorunlarını çözer” söyleminin arkasındaydı.

O Paşa şimdi yok…

Lâkin onun Genelkurmay Başkanlığı döneminde bitme noktasına gelen terör yeniden hortlamış durumda…