Cumhuriyetçi Star'ın ırkçı manşeti!
Geçen gün, adını hatırlayamadığım bir yazarın yazdığı yazıyı
okuyunca, dudağımın bir kenarını yanağıma doğru çekip tebessüm
etmeye zorlandığım için dudak kenarlarımın simetrisi
bozulmuştu!
İhtilallerin meşruiyetini savunan yazar diyordu ki: “ Askerin
siyasete müdahalesi gereklidir; zira siviller Anayasa’da yer alan
ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen 2.maddeyi değiştirmeye
çalışmaktadırlar!”
Pek çok taraftar topladığına inandığım bu cümleleri yazan yazarın,
ihtilal yapıldığında Anayasa’nın “ihlalini” bırakınız, külliyen
ortadan kaldırılıp “ilga” edildiğini bilmiyor olduğunu
sanmıyorum..
Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin ne yazık ki, yaşadığı temel
çelişkilerden birisi hatta en önemlisi, entelektüel seviyesi düşük,
kalibresi dar insanların ortaya çıkıp, her türlü çarpıtmayı yaparak
Türk insanına yanlış bilgiler aktarmasından kaynaklanıyor..
Bu çap düşüklüğü sadece sağ, sol, Kemalist, dindar, muhafazakar
kesimlerden birine ait değil elbette..
Daha önce de yazdığım bir sözü yinelemek istiyorum: “Türk
siyasetçisi ve medyası, toplumu aydınlatmak için ‘önümüze’ ışık
tutacağına, ‘gözümüze’ ışık tutup gözlerimizin kamaşmasına yol
açıyor!”
Daha sonra da, her şeye “göz yummaya”, kimseye “göz açtırmamaya”;
meseleleri “gözardı etmeye", nihayet halkı “gözden çıkarmaya”
başlamak mukadder hale geliyor!
Türkiye’de sorunlar sağlıklı bir “zeminde” yapılacağına, “buz
pateni pistinde” yapılmaya başlandığı ve buzun üstünde durabilme
becerisini gösterenler azınlıkta olduğu için, herkes birbirinin
üstüne düşmekte, hatta kendi evlatlarının üstüne dahi
yığılabilmektedir!
Bir tarafta, kendi çağdaşları olan Hitler, Stalin, Salazar,
Mussolini gibi diktatörce bir tavır takınmayıp, ulusal bir kimlikle
ortaya çıkıp, çağdaş uygarlığı dahi yeterli görmeyip onun üzerine
çıkmayı arzu eden bir Atatürk; diğer tarafta Türkiye’yi 21.yüzyılın
başında dahi muasır medeniyetten uzaklaştırmak için elinden geleni
ardına koymayan, faşizmin her tonundan enstantaneler sunma
becerisini ortaya koyan ve bundan utanmayan darbe heveslisi
aydınlar güruhu!
Örneğin, şu ülkede cumhuriyet rejimini ortadan kaldıralım ve
padişahlığı geri getirip, başımızdaki lider öldüğünde yerine
kardeşini ya da oğlunu getirelim diyen milyonda kaç kişi
vardır?
Peki, buna rağmen cumhuriyet rejiminin sona erdirileceği vehmine
kapılan kaç kişi vardır?
Böyle bir vehim ve endişe, Türkiye’nin, cumhuriyetçilik ilkesini
yerli yerine oturtmadığı noktasında “doğal ama haksız ” bir soruyu
gündeme getirmez mi?
Bunun gibi, siz hiçbir muhafazakar bir siyasetçiden veya
gazeteciden “Ecevit ve Demirel’in eşleri başını kaparsa, Türkiye
rahatlar!” diye bir cümle duydunuz mu!?
Saddam’ın eşinin başının açık olması, Cumhuriyet muhafızlarının
kaçmasını engelledi mi!?
Star gazetesi gibi, üstelik sahibi Türkiye’nin önemli bir
partisinin lideri olan bir gazete, cumhuriyet tarihinin belki de en
“ırkçı” manşetini atıp başörtülü bir bayanı hedef göstererek
“bunlardan Türk olanı bulunuz” gibi bir tahrikkar tavır takınırsa,
bunun tepki doğurmayacağı mı düşünülüyor?
Başı kapalı olan Türk değilse, başı açık olan Finlandiyalı Türk mü
oluyor!?
Bu öylesine bir kısır döngü ki; siz milli egemenliğin tecelligahı
olarak TBMM yerine MGK’yı koyarsanız, başka bir irrasyonaliteye
kapı aralayıp, karşı taraftan, MGK gibi ulusal güvenlik için var
olması şart olan bir kurumun topyekun kaldırılması gibi abes bir
teklifle karşı karşıya kalırsınız..
Dolayısıyla, aksiyon, reaksiyona; reaksiyon, şiddet içerir bir
şekilde tekrar aksiyona dönüşür ve dönüşü olmayan bir yola girilir
ki, bundan hem toplum, hem din, hem de Atatürk ilkeleri zarar
görür..
Ne yazık ki, bu hatalara hem geçmişte hem de bugün; hem siyaset
kurumu, hem Ordu mensupları, hem de medya düştü ve düşüyor..
Ancak, Türkiye’nin demokratik sisteminin tesisi veya tadili için
yine siyaset kurumuna; güvenliğimizin tesisi için de yine Ordu’ya
ihtiyacımız olduğu muhakkaktır..
Cumhuriyeti korumak için muhtıra; muhtıra verebilmek için de, bazen
ismi Fadime olan bir genç kızdan, bazen “30 yıllık imamdan” medet
umar hale gelmek için mi, Atatürk bu Cumhuriyeti kurdu?
Ya da, Atatürk, “bu Cumhuriyeti biz kurduk, bunu ilelebet yaşatacak
olan ırkçı manşetlerdir” diye bir cümle mi kurdu!?