BIST 9.136
DOLAR 32,38
EURO 35,05
ALTIN 2.326,22

Cehalet ve önyargı ittifakı

Epey zamandır ülkede bir duygusal yarılma var. Ancak bir de ittifak var...

Epey zamandır ülkede bir duygusal yarılma olduğu ve en basitten en karmaşığa kadar her meselede bir çatışma dilinin hakim olduğu, yaygın dile getirilen bir kaygı.  Ancak Diyanetten Milli Eğitime, Atatürkçü ve seküler bir hanımefendiden en muhafazakar beyefendiye, en dindar muharrirden en solcu yazara herkesin ittifak  ettiği bir konu var. Her ne kadar ciddi önyargılar ve bilgi hataları içerse de sırf bu ittifak yüzden biraz da sempatik bir konu. Son birkaç haftadır gözüme daha belirgin bir şekilde çarpan bu cehalet ve önyargı, hiçbir ideoloji, sosyal statü farkı gözetmiyor...

Nedir bu ulusal ittifak noktası?

Neredeyse vatan, bayrak, milli marş gibi ortak değerlerin yanına rahatlıkla tarımsal biyoteknoloji cehaleti ve nefretini de yazabiliriz.

Üstelik bu kadar geniş yelpazeye yayılan düşmanlık için herkesin bir ortak özelliği daha var: teknolojinin yargılandığı her cümleye sıkıştırılan hata sayısı. Tek bir cümleye o kadar çok hata sığdırılıyor ki eskiler bu durumları anlatmak için “Kimdir ki ol (o) veli, anın (onun) kızını  Kerbela’da kurt yedi?” derlerdi. Hz. Yakub’u bulmak için sorulan bu soruda tüm öğelerde hata var. Zira, veli değil peygamber Hz. Yakub, kızı değil oğlu Hz. Yusuf, Kerbela değil Kenan, kurt yememiş, kuyuya düşmüş vs.

Bu kanıya varmak için son birkaç haftadır maruz kaldıklarımdan bir demetini de şuraya sıralayayım...

İlki Twitterdan paylaşılan bir video. Sokak röportajında sinirlenen bir teyze, birkaç kelam ile ülke meseleleri hakkında görüş bildirdikten sonra sözü tohumlara getiriyor. Araplar ve Araplaşma ile ilgili epey dertlenen ve sitem eden teyze, bizim Atatürk’ümüz var diyerek konuştuğu nokta ile ilgili de veri sunuyor ve şu yargıları etrafındaki herkese teyit ettiriyor: “Hibrit tohum kısırdır. Israil’den geliyor.. Kaldı mı yerli tohum?” Bilgiye ulaşma kolaylığına rağmen teknik bilgi sahibi olmaya gerek duymamak tuhaf. Artık herkesin cebinde internet var. Hibrit tohum, GDO ve kısır tohum kavramları ile ilgili yazdığım yazı dizisi burada duruyor. Gerçek şu ki, hibrit tohumlar kısır değil, GDOlu da değil. Bunlar yerli tohumun alternatifi değil. Her birinin bir piyasası var. Teyzemin bunları çok kötü birbirine karıştırması normal de internette bu kadar beğenilerek paylaşılması ürkütücü.

İkinci örneğimiz muhafazakar ve meşhur bir Profesör. Özgeçmişinde, bitki kürleri ve  sağlıklı yaşam alanındaki deneyimine ek olarak moleküler biyoloji ve biyoteknoloji uzmanı (?) olduğu da yazıyor. Her ne kadar Google Akademik böyle bir biyoteknoloji uzmanı bulamasa da CVsine ve televizyonlardaki beyanatlarına kısa süreliğine inanabiliriz. Bu büyük profesör, anlı şanlı bir televizyonda hibrit tohumların kısır olduğunu söylüyor. Hatta bu yanlışa dayanarak Bakara suresindeki kısırlaştırma ayeti ile bağlantı kuruyor. Ayrıca, bu kısır tohumları yiyen insanların da kısırlaştığını iddia ediyor. Sokak röportajını sindirseniz de bir biyoteknoloji uzmanın (?) bir yığın saçmalığı kustuktan sonra, “bu iddiaların uzmanlar tarafından araştırılması lazım” diyerek konu hakkında yetkinliğini (!) ortaya koyması, epey bir hazımsızlık yapar herhalde.

Ama durun, daha bitmedi..

Bir sonraki örneğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bir Cuma hutbesi.  Temiz gıda temiz nesil başlıklı hutbe, 2 Kasım 2018’de Türkiye’deki tüm camilerde okutuldu. Hutbede imamlar, mevcut tarımsal sisteme ve yaşam şekline eleştiri getirme anlamında aşağıdaki ifadeleri cemaate okudu:

Şehir hayatının, lüks ve konforun cazibesi karşısında ziraatı, doğal hayatı, dengeli yaşamı terk etti. Kimi zaman tohumların genetiğini bozarak, kimi zaman kimyasal ve yapay ürünlerle tabiatı zehirleyerek tertemiz nimetlere yazık etti.” 

Elbette mevcut tarımsal uygulamalarda ve besin üretme şeklinde ciddi sorunlar var. Sürdürülebilir ve daha az zararlı uygulamalar ortaya koyma çabası önemlidir. Bu konuda Diyanetin de  bir çift lafı olabilir. Bunu da her şekilde dillendirebilir. Ancak, söylenen sözün doğru olması ve doğru ifade edilmesi önemlidir. Bir bukle söze bu kadar çok hata, önyargı ve düzeysizlik katmak hiç de azımsanmayacak bir beceri…

Bahsettiğim hata, önyargı, ve düzeysizliği çözümlemek için bu sefer sadece soru sormakla yetineceğim.

İnsanlar şehir hayatının lüksü için mi ziraatı ve doğal hayatı terk etti?

Şehirlere göçen herkes lükse mi kavuşuyordu?

Tarımsal mekanizasyonun kırsal dönüşümde etkisi nedir?

İslamiyet/Din/Diyanet İşleri için ideal toplum, modern öncesi tarım toplu mu?

Tohumların genetiği nasıl bozulur?

Hangi tohumların genetiği bozuk, hangilerinin değil?

Mesela GDOlu tohumlar bozuk da mutasyon ıslahı ya da klasik ıslah ile  elde edilen tohum bozuk değil mi?

TALEN ya da CRISPR kullanılarak geliştirilen tohumların genetiği bozuk mu?

Genetiği bozuk kelimesi hangi ilmi tartışmadan alındı?

Kimyasal ürünler hangileri?

Doğal olmayan ürünler nelerdir?

Gördüğünüz gibi aslında genetik teknolojileri ve biyoteknoloji ile ilgili ciddi hiçbir malumata dayanmayan bir takım sloganik yargılar, sokak ağzıyla cami cemaatinin üzerine boca edilmiş.

Bu konuda tek sorunlu kurum Diyanet de değil maalesef. Bir diğer etkili devlet kurumu olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın 8. Sınıf Fen Bilgisi kitabi son örneğimiz.  Ünitenin konusu biyoteknoloji ve ünitenin sonuna bir resim iliştirilmiş. Resimde domates ikiye kesilmiş ve domatesin içerisinde çimlenmiş tohumlar gösterilmektedir. Kitap, fotoğrafı kast ederek, “Bu domates genetiği ile oynanmış bir üründür” safsatası ile üniteyi sonlandırmaktadır.

Halbuki bitkiler aleminde epey bir türde doğal bir üreme şeklidir tohumun meyve içinde çimlenmesi (Vivipari). Yediğimiz bazı bitkilerde de nadir olarak ortaya çıkan doğal bir mutasyon (ABA mutantları vd.) sonucu tohum meyve içerisinde filizlenebilmektedir. Bunlar çok uzun süredir insanlar tarafından fark edilmiştir ve biyoteknolojiden hatta insanoğlundan çok eskidir. Bunları genetiği ile oynanmış olduğu yargısı yanlıştır. Alanında uzman bir ekip tarafından hazırlandığı varsayılan ve denetimden geçmesi beklenen (üstelik bakanlık tarafından ücretsiz dağıtılan) bir ders kitabındaki  bilgi düzeyi, ilk örneğimiz olan sokak röportajından çok da farklı değil.

Kurum ya da kişi, uzman ya da değil herkes yanlış bildiği bir konuda güçlü önyargılara sahip ve bu neredeyse tüm ülkeyi birleştirmiş durumda.. Kötü de olsa artık bir ortak paydamız var.