BIST 10.267
DOLAR 32,31
EURO 34,81
ALTIN 2.411,25
HABER /  GÜNCEL

Cani annenin şok eden açıklamaları

Boş bir arazide cesedi parçalanmış şekilde bulunan 9 yaşındaki Fırat Sezer'i öldüren üvey anne ve annanesi yargılanmaya başlandı

Abone ol

Sultangazi'de boş bir arazide cesedi parçalanmış şekilde bulunan 9 yaşındaki Fırat Sezer'i öldürdükleri iddiasıyla Gürcistan uyruklu üvey annesi ve üvey annanesinin yargılanmasına başlandı.

Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanıklar Ekaterine Ochkhikidze ile Viola Ochkhikidze katıldı. Duruşmada, Fırat Sezer'in babası müşteki Necmi Sezer de hazır bulundu.

Duruşmada savunma yapan sanık Viola Ochkhikidze, kızı Ekaterine, kızının resmi nikahı olmadan birlikte yaşadığı Necmi Sezer ve çocuklarıyla aynı evde kaldıklarını, olay sabahı erkenden kalktığını, torunu Taha ile ilgilendiğini anlattı.

O sırada Necmi Sezer'in ilk eşinden olan oğlu Fırat'ın uyandığını fark ettiğini, Fırat'ı Necmi Sezer'in ikinci eşinden olan kızı Helin ile birlikte yatakta öpüşür vaziyette gördüğünü öne sürdü.

Daha öncede Fırat'ın bu tür kötü hareketlerini gördüğünü, babasına da bu durumu söylediğini ifade eden Ochkhikidze, "Helin'i oradan alarak yatağına götürdüm. Fırat o sırada kirli elbiselerini giymişti. Kızım da bu nedenle Fırat ile tartışıyordu. Sonrasında Fırat'ın mutfağa gittiğini gördüm. Çıktığında elinde bıçak vardı. Kızıma doğru bıçakla hareket etti, saldırdı. Kızım da olay çıkmaması için amcasına götürecekti, üstünü giyinmeye gitti" dedi.

Çocuğun elinden bıçağı almak için hamle yaptığı sırada Fırat'ın koltuğun üstüne düştüğünü dile getiren Ochkhikidze, Fırat'ı korkutmak için çekiç aldığı sırada kendisinin karnına tekme attığını, bunun üzerine Fırat'ın kafasına çekiçle 2 defa vurduğunu söyledi.

Fırat'ın yere düşmesinden sonra bıçağı alarak 2 kez de bıçakladığını kaydeden Ochkhikidze, şunları söyledi: "Kızım olayı görünce şok oldu. Bana kızdı ve şoka girerek dışarı çıktı.

Daha sonra Fırat'ı alarak banyoya götürdüm ve bıçakla kendisini doğradım. Banyoya götürdüğüm sırada Fırat ölmüştü. Kendimi de öldürmek istiyordum. Cesedin parçalarını bebek arabasına koydum. Yarım saat sonra kızım eve geldi. Bebek arabası ağır olduğu için merdivenlerde aşağıya indirmek için kızımdan yardım istedim. Daha sonra arabayla çocuğun bulunduğu torbayı bir bahçeye attım. Biri bunu görmüş ve beni yakaladı. Polisler beni yakalayarak karakola götürdüler. Çok pişmanım. Kızımın yabancı bir şahısla evlenmesi çok zor bir olaydı. Ayrıca evlendiği şahıs da başka biriyle evliydi. Ben Gürcistan'daki evimi satarak Türkiye'ye gelip ev aldım. Kızımın mutlu olmasını istedim. Fırat da çok zor bir çocuktu. Babasıyla sürekli kavga ediyordu. Sokakta büyümüştü. Amcasının fırınına gidip geliyordu."

Savunmasını yapan sanık Ekaterine Ochkhikidze da 2007 yılında Türkiye'ye geldiğini, Necmi Sezer'den Taha isimli bir çocuğu olduğunu, Necmi Sezer'in daha önceki 2 eşinden olan 4 yaşındaki kızı Helin, 9 yaşındaki Fırat ve kendi annesiyle aynı evde yaşadıklarını anlattı.

Olay günü Fırat'ın kirli elbiseler giydiğini gördüğünü, bu nedenle tartıştıklarını belirten Ochkhikidze, Fırat'ın mutfağa giderek bıçak aldığını, bu sırada annesinin de yanlarına geldiğini ifade etti.

Ekaterine Ochkhikidze, "Ben Fırat'ın bıçağı bana vuracağına inanmıyordum. Annem Fırat'ın koluna vurdu ve elinden bıçağı aldı. Ben tehlike geçti diye anneme, üzerimi değiştirerek Fırat'ı amcasına götüreceğimi söyledim.

Üzerimi değiştirmeye gittiğim sırada içeriden sesler geldi. Odaya gittiğimde annem Fırat'ın göğsüne bıçakla vurmuştu. Ben gördüğümde bir kere daha vurdu.

Annemle kavga ettim ve dışarı çıktım" diye konuştu.

Sokakta ağladığı sırada eşinin kardeşi Nedim'in kendisini aradığını ve Fırat'ı sorduğunu belirten Ochkhikidze, o anda evde olanları hatırladığını ve eve gittiğini, kapının açık olduğunu, annesinin kapıda kendisini beklediğini anlattı.

Ochkhikidze, annesinin kendisinden yardım istediğini ve bebek arabasını indirmek için annesine yardım ettiğini ve arabada ne olduğunu bilmediğini savunarak, şunları söyledi: "İçeride Fırat'ın olmadığını görünce, bebek arabasında cesedin olduğunu anladım. Annem gitmişti. Polisler gelmeden halıyı kaldırdım ve silmeye çalıştım. Eşim eve geldi, karakola gitmesini ve Fırat'ın kaybolduğunu söylemesini istedim.

Mutfak camından baktım ve iki kişi arabadan indi. Kendilerinin haberci olduğunu söyledi. Her şeyi anlatmamı istediler ben de kendilerine her şeyi sadece polise anlatacağımı söyledim. Benim tek kabahatim annemi şikayet etmemekti. Babası Fırat'ı sürekli döverek adam etmeye çalışırdı. Fırat sabah erkenden çıkar, eve hiç gelmezdi. Yemek yemek için bile gelmezdi. Bir keresinde eşim onu hurda toplayanların yanında görmüş. Babasından korktuğu için, babası onu dövünce etrafa annemin dövdüğünü söylerdi.

Ben Fırat'a kötü bir muamelede bulunmadım, annem de sürekli Fırat'ı korumaya çalışırdı." Necmi Sezer de hayatlarının normal olduğunu, iyi bir şekilde yaşadıklarını, ancak kayınvalidesi geldikten sonra evde huzursuzluklar yaşandığını, eşinin çocuklara karşı davranışlarının değiştiğini söyleyerek, "Eşimle müşterek çocuğumuz olduktan sonra, diğer çocuklara farklı davranmaya başladı. Ben çocuğumu sürekli döven birisi değilim. Üzerinde iz bırakacak şekilde de dövmedim. Fırat hiperaktif bir çocuktu. Mahallede, Fırat'a kötü davranıldığı konusunda laflar ediliyordu. Eşimle konuştum ve böyle bir şey yapmadıklarına inandım" şeklinde konuştu.

Sezer, olay günü eve gittiğinde evde temizlik yapıldığını, oğlunun kayıp olduğunu bildirmek için karakola gittiğini, olayı en son kendisinin öğrendiğini ve sanıklarından şikayetçi olduğunu kaydetti.

Sanık Viola Ochkhikidze'nin avukatı Hüseyin Çubukçu, olay yerinde olan Helin Sezer'in tanık olarak dinlenilmesini talep etti.

Mahkeme Heyeti, Helin Sezer'in bulunduğu Kadıköy Göztepe Semiha Şakir Koordinasyon Merkezine yazı yazılarak, çocuğun bulunduğu ortam ve psikolojisi dikkate alınarak tanık olarak ifade verip veremeyeceği konusunda bilgi alınmasına karar verildi.

Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı erteledi.

-İddianameden Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Mustafa Gülsoy tarafından hazırlanan iddianamede, Sultangazi'de, 28 Mart'ta cesedi parçalanmış olarak bulunan 9 yaşındaki Fırat Sezer'in Gürcistan uyruklu üvey annesi Ekaterine Ochkhikidze ile üvey anneannesi Viola Ochkhikidze tarafından öldürüldüğü anlatılıyor.

İddianamede, sanıkların "kendini savunamayacak çocuğu canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması isteniyor.

 

ÜNİVERSİTELİ KIZA 3 YIL STRİPTİZ YAPTIRDILAR

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]

Adana'da üniversite öğrencisi 23 yaşındaki N.C., internette chat yaparken tanıştığı çiftin tuzağına düşüp, fuhuş batağına sürüklendi. İlaçlı kolayla uyutulduktan sonra çıplak görüntüleri çekilerek şantaj yapılan, 3 yıl boyunca internetteki sitelerde striptiz görüntüleri yayınlanan ve fuhuş yaptırılan N.C., düştüğü tuzaktan kurtulmak için polise sığındı.

Çukurova Üniversitesi'nde okuyan N.C., internette bir sosyal paylaşım sitesinde 27 yaşındaki S.H. adlı kadınla tanıştı. Sohbeti ilerleten N.C., S.H.'nin yüz yüze tanışma davetini kabul etti. Bir kafeteryadaki buluşmada S.H. ve eşi 26 yaşındaki T.H., samimiyet kurdukları N.C.'yi akşam yemeğine davet etti. Daveti kabul eden N.C., yemek sırasında kolasına ilaç atılıp, uyutuldu.

S.H. ve T.H., kendinden geçen N.C.'nin çıplak görüntülerini kameraya çekti. Bir süre sonra ayılan N.C.'ye çektikleri görüntüleri izleten çift, internetteki bazı sitelerde striptiz yapması istedi, kabul etmemesi halinde çıplak görüntüleri internette yayınlamakla tehdit etti. İnternet üzerinden üç siteye N.C.'nin striptiz yaparken çekilmiş görüntülerini yükleyen T.H., 2 yıl boyunca genç kızı kullanarak, para kazandı.

Ayda 10 bin liranın üzerinde para kazanan T.H., N.C.'ye ise aylık 300 lira verdi. T.H., N.C.'den daha fazla yararlanmak amacıyla internet üzerinden erkeklere pazarlamaya başladı. Bir yıl boyunca T.H.'nin bulduğu paralı müşterilerle fuhuş yapan N.C., sürüklendiği hayattan kurtulmak için önceki gün polise sığındı.

N.C.'nin şikayeti üzerine harekete geçen Ahlak Bürosu, Gasp Bürosu ve Bilişim Suçlarıyla Mücadele Büro Amirliği ekipleri, T.H.'nin kurduğu üç sitede, bazı kadınların canlı olarak para karşılığı striptiz yaptığını, aralarında işadamlarının olduğu erkeklerin de soyunma görüntülerini kaydederek onlara şantaj yaptığını tespit etti. Polisler, şüpheliler T.H. ve eşi S.H.'yi fuhuşta kullandıkları iddia edilen bir evde gözaltına aldı.

Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgularının ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden, T.H. tutuklandı, S.H. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Polis, bilgisayar kayıtlarını ve ele geçirilen CD'leri inceleyerek T.H.'nin şantaj yaptığı müşterilerine ulaşmaya çalışıyor.

BEBEĞİNİ POŞETE KOYUP GÖMDÜ

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]Tekirdağ'ın Şarköy İlçesi'nde oturan inşaat işçisi 33 yaşındaki Mehmet Kılıç, eşi 23 yaşındaki Ayşe Kılıç'ın ölü dünyaya getirdiği 7 aylık kız bebeğini poşete koyup toprağa gömdü. Olayın ortaya çıkmasının ardından bebeğin gömüldüğü yerde inceleme yapan Şarköy Cumhuriyet Savcısı Yeşim Can, baba Mehmet Kılıç'a "Sen bebeğine bu kadar mı değer veriyorsun" diyerek tepki gösterdi.

Şarköy'de önceki akşam doğum sancısı tutan 7 aylık hamile Ayşe Kılıç'a kayınvalidesi tarafından evde doğum yaptırıldı. Daha önce de düşük yapan Kılıç'ın bebeği ölü olarak dünyaya geldi. Ölü doğan bebeğini beyaz bir poşete koyarak evden ayrılan Mehmet Kılıç, ilçedeki mezbahanın bulunduğu bölgeye giderek bebeğini tarlada kazdığı bir çukura gömdü.

Eve dönen Mehmet Kılıç, doğum sonrası kanaması durmayan eşi Ayşe Kılıç'ı saat 03.00 sıralarında Şarköy Devlet Hastanesi'ne götürdü. Nöbetçi doktorun haber vermesi üzerine hastaneye gelen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Başhekim Dr. Çetin Kirezli, hayati tehlikesi bulunmayan Ayşe Kılıç'a müdahale etti. Baba Mehmet Kılıç'a bebeğin nerede olduğunu soran başhekim, babanın ölen bebeğini gömdüğünü söylemesi üzerine durumu hastane polisine bildirdi.

Olayı öğrenen Şarköy Cumhuriyet Savcısı Yeşim Can, havanın aydınlanmasıyla birlikte polis ve sağlık ekiplerini de yanına alarak baba Mehmet Kılıç'ın tarif ettiği yere gitti. Mehmet Kılıç'a tepki gösteren savcı, "Sen kendi kendine bu işlere neden karar veriyorsun? Kaldı ki neden buraya gömüyorsun? Mezarlık denen bir şey var. Sen bebeğine bu kadar mı değer veriyorsun?" diyerek tepki gösterdi. Gömüldüğü yerden sağlık ekipleri tarafından çıkarılan bebek, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

ARKADAŞINI EŞİ İLE AYNI YATAKTA BASINCA...

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]Samsun'da eşi ile aynı yatakta yakaladığı arkadaşı, 43 yaşındaki Sabahattin Yener'i baltayla öldürüp cesedini 10 parçaya bölerek ırmağa atttığı öne sürülen 39 yaşındaki Engin Payaz ile eşi 32 yaşındaki Reyha Payaz'ın yargılanmasına devam edildi.

Kanıtları yok etme suçundan tutuklu yargılanırken tahliye olan Reyha Payaz, bu kez cinayete iştirak suçundan açılan davanın duruşmasında hakim karşısına çıktı. Cinayete karışmadığını öne süren Payaz, "Sabahattin ile ilişkimiz olduğundan şüphelenmesin diye eşimin yanında ona 'ağabey' diyordum. Oğlum 1-2 kez bizi aynı yatakta çıplak gördü. Babasına söylememesi için ona hediyeler aldım. Olay akşamı da eşim uyuyana kadar bekledik. Sonra ilişkiye girdik" dedi. Dava, Payaz çiftinin iki çocuğunun dinlenmesi için ertelendi.

Olay, İlkadım İlçesi Fevzi Çakmak Mahallesi'nde 2008 yılı Mart ayında meydana geldi. Denizli'de inşaatlarda çalışan 2 çocuk babası Engin Payaz, tatil için ailesinin yanına geldi. Payaz, akşam evlerine misafir olarak gelen arkadaşı 3 çocuk babası Sebahattin Yener ile birlikte bir süre alkol aldı. Aldığı alkolün etkisiyle sızan Payaz, gece geç saatlerde uyanınca eşi Reyha Payaz ile arkadaşı Sebahattin Yener'i aynı yatakta uyurken gördü. Payaz, odun kesmekte kullandığı baltayı alarak Yener'i başına vurarak öldürdü. Bu sırada uyanan eşine de tokat atarak bayıltan Engin Payaz, cesedi tuvalete götürerek parçaladı. Engin Payaz'ın daha sonra poşete koyduğu ceset parçalarını Mert Irmağı'na attığı öne sürüldü. 4 gün sonra ihbar üzerine eve gelen polis, çifti gözaltına aldı. Engin Payaz, planlayarak adam öldürmek suçundan, eşi Reyha Payaz ise delilleri yok etmek suçundan tutuklandı.

Samsun 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan iki sanıktan Reyha Payaz, geçen yılın Eylül ayında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak, bu kararın ardından Yener ailesinin avukatı Ata Giritli'nin yeni bulunan deliller ile birlikte Cumhuriyet Savcılığına baş vurarak Reyha Payaz hakkında 'cinayete iştirak' suçundan ikinci bir dava açılmasını sağladı. Planlayarak adam öldürmeye suçuna iştirak ettiği iddiasıyla ömür boyu hapis cezası istemiyle bugün hakim karşısına çıkan Reyha Payaz, suçlamaları kabul etmedi.

"ÜÇÜMÜZ BİRLİKTE SEVİŞTİK"

Duruşmada savunma yapan Reyha Payaz, cinayet olayına karışmadığını söyledi. Payaz, "Selahattin ile olan ilişkimizi onun eşi biliyordu. Hatta bir seferinde onların evinde üçümüz birlikte seviştik. Ancak, benim eşim ilişkimizi bilmiyordu. Şüphelenmesin diye onun yanında Selahattin'e 'ağabey' diyordum. Olay akşamı Sebahattin beni arayıp akşam geleceğini söyledi. Alkol alıp eve geldi. Eşim, Selahattin ve ben birlikte içtik. Engin uykusu gelince yatmaya gitti. O uyuyana kadar bekledik.

Sonra da ilişkiye girdik. Aldığımız alkolün etkisiyle uyuyakalmışız. Bir ara yüzümde bir ıslaklık hissetim ve uyandım. Baktığımda eşim, Sebahattin'in kafasına baltayı vurmuştu. 'Bu ne rezillik?' diyerek bana da vurmak için baltayı kaldırdı. Sebahattin'in beni zorladığını, tehdit ettiğini söyleyerek kendisini kandırdım. Bana tokat attı. Şoka girmiştim. Zaten duvara çarpınca da kendimden geçtim. Bir süre sonra kendime geldiğim de eşim banyoda cesedi parçalıyordu. Sonra da parça parça götürdü."

Evdeki kan lekelerini ve cinayetle ilgili delilleri kendisinin yok ettiğini kabul eden Reyha Payaz, ölen Sebahattin Yener ile olan ilişkisini çocuklarının da bildiğini dile getirerek, "Oğlum 1-2 kez bizi aynı yatakta çıplak gördü. Ancak babasına söylememesi için ona hediyeler aldım. Olay akşamı Sebahattin benim yanımda eşini arayıp, benim yanımda olduğunu söyledi. Engin beni tehdit ettiği için kimseye bir şey söylemedim. Korktuğum içinde evdeki kan lekelerini temizledim" dedi. Tutuklu yargılanan Engin Payaz'da eşinin savunmalarına katılarak, "Cinayeti planlamadım. Onları çıplak aynı yatakta görünce şoka girdim. Reyha, bu olaya hiç karışmadı. Sadece benden korkusuna evdeki kanları temizledi" diye konuştu.

"EŞİMİ PLANLAYARAK ÖLDÜRDÜLER"

Duruşmaya katılan Sebahattin Yener'in eşi 42 yaşındaki Ayşe Yener ise, tutuksuz sanık Rehya Payaz'ın yalan söylediğini belirterek, "Bizim eve geldiği doğrudur. Ancak, benim yanımda eşime Sebahattin 'ağabey' diyordu. Kocasının kendisine bakmadığı ve başka erkeklere sattığını söyleyip para istiyordu. Üçümüz birlikte cinsel ilişkiye girmedik. Böyle bir şey hiç olmadı. Bunların eşime 60 bin TL borçları vardı. Bu yüzden plan yapıp eşimi öldürdüler. Bu kadının da tutuklanmasını istiyorum" dedi. Mahkeme, Payaz çiftinin 12 ve 15 yaşındaki iki çocuğunun dinlenmesi için davayı erteledi. 

TECAVÜZ DAVASININ CEZASI KESİLDİ

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]

Katamonu'da 21 yaşındaki E.Ç. kız arkadaşı 20 yaşındaki D.U'ya zorla tecavüz etmesi davası sonuçlandı. E.Ç  soruşturma kapsamında Kastamonu Cezaevi'ne gönderildi

 Kastamonu'nun  Taşköprü İlçesi'nde 2007 yılı Haziran ayında meydana gelen olay iddiaya göre şöyle gelişti: 21 yaşındaki E.Ç., kız arkadaşı 20 yaşındaki D.U.'nun kendisini zorla ırmak kenarına götürerek tecavüz ettiğini öne sürerek savcılığa başvurdu. 4 yıldan bu yana süren soruşturma, Taşköprü Cumhuriyet Başsavcısı Alperen Alkılınç'ın davayı tekrar ele almasıyla sonuçlandı.

Soruşturma kapsamında D.U., mağdur E.Ç.'ye yönelik tecavüz nedeniyle 'çocukların cinsel istismarı' suçundan tutuklanarak Kastamonu Cezaevi'ne konuldu. Olay sonrası E.Ç.'nin psikolojisinin bozulduğu raporla tespit edildiği bildirildi. Olayın gerçekleştiğinde D.U.'nun 16., E.Ç.'nin ise 17 yaşında olduğu belirlendi. 

KARISININ BOĞAZINI KESEREK ÖLDÜRDÜ

HABERİ DİĞER SAFADA TIKLAYIN

[PAGE]

İzmir'in Bornova ilçesinde bir kadın, yaklaşık iki aydır ayrı yaşadığı eşi tarafından bıçakla boğazı kesilerek öldürüldü. Kadının ilk eşinden şiddet gördüğü için ayrıldığı öğrenildi. Yakınları koruma talebi için karakola başvurduklarını iddia etti.

Olay, Bornova İlçesi Mevlana Mahallesi 1738 Sokak 10 numarada, dün saat 23.30 sıralarında meydana geldi. 8 yıllık evliliğini kocasından şiddet gördüğü için bitiren Ferdane Çöl (28), Sedat Çöl (23) ile tanışarak evlendi.

Bir ilköğretim okulunda temizlikçi olarak çalışan Sedat Çöl ile Ferdane Çöl çifti sorunlar yaşamaya başladı. 2 yıllık evli olan ve Ali Çöl isimli bir çocukları bulunan çift, aralarındaki sorunlar sebebiyle ayrı yaşamaya başladı. Ferdane Çöl, bakmakta zorlandığı için Ali Çöl'ü ve ilk evliliğinden 3 çocuğunu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na (SHÇEK) yerleştirdi. Sedat Çöl, yaklaşık iki aydır yalnız yaşayan Ferdane Çöl ile barışmak için eve geldi.

Genç çift evde bir süre konuşup tartışmaya başladı. Sinirlerine hakim olamayan Sedat Çöl, genç kadının boğazını bıçakla keserek olay yerinden uzaklaştı. Ferdane'nin ayrı yaşadığı eşiyle buluştuğunu bilen kardeşi Birdane Çağan (22), durumu merak ederek ablasının evine geldi. Çağan kapının kapalı olduğu görünce zile bastı. Kapı açılmayınca ablasını telefonla arayan Çağan, telefon sesinin içeriden geldiğini duyunca durumu polise bildirdi.

Olay yerine gelen polis ekipleri çilingir yardımıyla kapıyı açtı. Ferdane'yi yerde kanlar içerisinde gören polis ekipleri durumu sağlık ekiplerine bildirdi. Kısa sürede gelen sağlık ekipleri, kadının olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. Zanlı Sedat Çöl, polis ekipleri tarafından yakalandı. Genç kadının yakınları evin önünde sinir krizi geçirdi.

Ferdane Çöl'ün kardeşi Birdane Çağan, "Ablam eşinden şiddet görüyordu. Ayrı yaşamaya başladıkları zaman eşi tarafından çok kez tehdit edildi. Ablam da bunun üzerine karakola gidip şikayette bulundu.

Karakolda ablamın birçok kaydı bulunuyor. Savcılığa koruma talebinde de bulundu. En son bu olay meydana geldi. Biz geldiğimizde ablam daha yaşıyordu. Polis ekibi çilingirle gelene kadar ablam hayatını kaybetti. Prosedürler olmasaydı belki ablam hala hayatta olacaktı" iddiasında bulundu.
 

GENÇ HEMŞİRE KORKUNÇ ŞEKİLDE CAN VERDİ

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]

Çanakkale'nin Ezine İlçesi'nde yaklaşık bir ay önce göreve başlayan ebe-hemşire 22 yaşındaki Didem Sarı, bir hafta önce aldığı otomobiliyle mesai bitimi evine gitmek isterken bir kamyonla çarpıştı. Ağır yaralanan Sarı, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden mezun olup, yaklaşık bir ay önce Ezine Toplum Sağlığı Merkezi'ne atanan ebe-hemşire Didem Sarı, Uluköy Köyü'ndeki sağlık ocağında görevlendirildi. Ezine'de ev tutan Sarı, aynı köyde görev yapan arkadaşı Seher Mandacı'nın otomobiliyle işe gidip gelmeye başladı. Ancak bir süre sonra arkadaşı Mandacı, Ezine'ye atandı. Bunun üzerine Sarı, geçen hafta kendine bir otomobil satın aldı. Görev yaptığı yerle ilişiğini henüz kesmeyen Mandacı ile Sarı otomobilleriyle peş peşe Uluköy'e gidip gelmeye başladı.

Mesai bitimi dün saat 16.30 sıralarında ilçeye 19 kilometre uzaklıktaki köyden otomobilleriyle yine peş peşe yola çıkan iki arkadaştan önde giden Didem Sarı'nın yönetimindeki 35 AY 4072 plakalı araçla, karşı yönden gelen 26 yaşındaki Selçuk Hazar yönetimindeki 17 SE 759 plakalı kamyon, Kemallı Köyü çıkışındaki virajlı yolda çarpıştı. Kazada ağır yaralanan ebe-hemşire Sarı'ya ilk müdahaleyi arkadaki otomobilde bulunan arkadaşı Seher Mandacı yaptı. Çağırılan ambulansla Ezine Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Didem Sarı, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kazayı öğrenen arkadaşları hastaneye akın ederken, Sarı'nın ailesine de acı haber bildirildi.

CENAZESİ İZMİR'E GÖNDERİLDİ

Manisa doğumlu olan Didem Sarı'nın İzmir'de yaşayan anne ve babası, kaza haberi üzerine Ezine'ye geldi. Genç kızın ailesi sinir krizi geçirirken, çocuklarının cenazesini hasteneden alıp toprağa vermek üzere izmir'e götürdü. Arkadaşları, hayat dolu olan Didem Sarı'nın, etrafına sürekli gülücükler saçan, arkadaş canlısı bir yapıda olduğunu söyledi.

Kazayla ilgili soruşturma başlatan jandarma, kamyon şoförü Selçuk Hazar'ı gözaltına aldı. 

ANNESİNDEN HABERSİZ UYURSA ÖLECEK

HABERİ DİĞER SAYFADA TIKLAYIN

[PAGE]

Kocaeli'de yaşayan 5 yaşındaki Ümmügülsüm, dünyada sadece birkaç yüz kişide görülen ve tedavisi olmayan ''Santral Hipoventilasyon Sendromu'' (uykuya bağlı solunum bozukluğu) nedeniyle 5 yıldır geceleri solunum cihazına bağlı şekilde uyuyabiliyor.

1996 yılında evlenen Nebahat ve Güven Genç çiftinin üçüncü çocukları Ümmügülsüm, 2006 yılında 8 aylıkken erken doğum sonucu dünyaya geldi. Ümmügülsüm, doğduğu anda morarmaya başlayınca hemen kuvöze alınarak solunum cihazına bağlandı.

Doktorlarca yapılan kontrollerde çocuğa Santral Hipoventilasyon Sendromu (uykuya bağlı solunum bozukluğu) teşhisi konuldu. Hastalığı hızla ilerleyen Ümmügülsüm'ün gece solunum cihazına bağlanabilmesi için nefes borusunun ön duvarına, nefes alıp vermesini kolaylaştırmak amacıyla cerrahi yöntemle bir delik açıldı. Geceleri bu deliğe bağlanan solunum cihazıyla uyuyabilen minik Ümmügülsüm, 5 yıldır bu şekilde yaşama tutunuyor. Solunum cihazı olmadan uyuması durumunda hayatını kaybedecek olan Ümmügülsüm, sürekli dışarı çıkamadığı için günün büyük bölümünü pencereden çocukları izleyerek geçiriyor.

39 yaşındaki anne Nebahat Genç, hamileyken doktorların her şeyin yolunda olduğunu söylediğini ve 3. çocukları olan Ümmügülsüm'ün 8 aylıkken dünyaya geldiğini söyledi. Kızının doğumdan hemen sonra morarmaya başladığının anlatan Genç, kuvöze alınan ve solunum cihazına bağlanan kızlarına Santral Hipoventilasyon Sendromu teşhisi konulduğunu anlattı.

Uyuduğu zaman solunum cihazı desteği olmadan kızının yaşamayacağını ifade eden Genç, ''Doktorlar solunum cihazı almamız gerektiğini, cihaz olmadan kızımın yaşayamayacağını söylediler. Biz de cihazı sigorta ile aldık'' dedi.

Doğduktan sonra 3 ay yoğun bakımda kalan Ümmügülsüm'ün nefes borusunun delinerek ''Trakeostomi Kanülü'' konulduğunu, solunum cihazının da buraya takıldığını anlatan Genç, şöyle devam etti: ''Kızımın yanından 24 saat ayrılamıyorum. Kızım benden habersiz bir yerlerde uyursa ölecek. Bu çok acı bir durum. Başka anneler çocuklarını uyutmaya çalışır, ben ise Ümmügülsüm'ü gündüz uyanık tutmaya çalışıyorum. Gece uyuduğu zaman solunum makinesine bağlıyorum. Buharını veriyorum ve boğazını temizliyorum. Boğazındaki kanül veya cihazın hortumları çıktığı zaman hemen yerine takıyorum. Kızıma bir şey olmasın diye 24 saat başından ayrılmıyorum. O benim her şeyim.''

GECE ELEKTRİK KESİNTİSİ KABUSU OLDU

Ümmügülsüm'ün bir süre önce grip olduğunu ve solunum sıkıntısı yaşamaya başladığını anlatan anne Genç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Tam o dönemde bir gece elektrikler kesildi ve cihazın şarjı da bitti. Kızım uykudan uyanmıyordu. Balkondaki jeneratörü çalıştırmak istedim. Çalıştı fakat hemen durdu. Kızım da hemen morarmaya başladı. O ara çocuğum elimden gitti sandım. 112 Acil Servisi aradım. Daha sonra elektrik gelince hemen oksijen cihazını taktım. O gece çok korktum. Hastanelerin yoğun bakımında doktor veya hemşire ne yapıyorsa ben de onları yaparak kızımı hayatta tutmaya çalışıyorum.'' ''Gece uyuduğumuzda elektrik gitse ya da cihazda bir sorun olsa ve bunu fark edemezsek kızımı kaybederiz'' diyen Genç, kızının boğazındaki delikten dolayı devamlı zatürre olduğunu, antibiyotik kullanmak zorunda kaldıklarına dikkati çekti.

Kızının boğazındaki delik nedeniyle enfeksiyon kapma ihtimali olduğunu, o yüzden 3 ayda bir hastaneye gitmek zorunda olduklarını vurgulayan Genç, şöyle konuştu: ''Beyin gelişirse solunum ile ilgili bir gelişme olabilir diye yılda bir defa kontrol ediyorlar. Bir hafta önce yıllık kontrole gittik. Fakat durumda bir gelişme olmadığını söylediler. Bir gelişme olmadığını duyunca yıkıldım. Gece yarısı İstanbul'dan Kocaeli'ye geldik. Bu hastalık çok yaygın bir hastalık değil. Türkiye'de 8-10 çocukta bulunan bir hastalık. Sadece çocuklarda görülen bir hastalık. Bu hastalık teşhis edilmeden önce çocuklar doğar doğmaz ölüyorlardı. Son 10 yılda solunum cihazı ile eve göndermeye başladılar. Yurt dışında da 300 kişide görülüyormuş.''

VALİ TOPACA SAHİP ÇIKTI

Kızının hastalığından dolayı Kocaeli Valisi Ercan Topaca'nın kendilerini ziyaret ettiğini bildiren Genç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Kızım biraz hiperaktif bir çocuk. Evin içerisinde durmuyor. Pencereden dışarı bakmayı çok seviyor. Biz o zaman 6. katta oturuyorduk. Ben orada onu kontrol edemiyordum. İkimiz de hapis hayatı yaşıyorduk. Düşmesin diye camların önüne sürekli bir şeyler dayıyordum. Cihazlar ile inip çıkmak da zor oluyordu. Bunları yaşadığımı Valimize anlattım. Valimiz de valiliğe ait lojmanların olduğunu istediğimiz takdirde taşınabileceğimizi söyledi. Biz de kabul ettik. Aylık 250 lira kira ödeyecek şekilde 5 yıllık kontrat imzaladık. Yaklaşık 3 aydır Yuvacık Irak Konutları'nda oturuyoruz. Şimdi içim rahat. Çünkü zemin katta oturuyoruz. Kızım rahatça pencereden bakıyor. Temiz hava konusunda da burası çok temiz bir yer, solunumu için de iyi oldu. Valimize çok teşekkür ediyorum.'' Kızlarının 5 yıldır hasta olduğunu aynı zamanda diğer iki kızını da okuttuklarını söyleyen Genç, masraflar nedeniyle borçlarının arttığını başka çareleri kalmadığı için evlerini ipotek ettirerek borçlarını taksitle ödemeye çalıştıklarını belirtti.

Artık taksitleri ödeyemeyecek duruma geldikleri için evlerini satışa çıkardıklarını dile getiren Genç, ''Ama evi alan yok. Devlet mi alıyor kim alıyorsa alsın. Biz kimseden yardım istemiyoruz. Hiçbir şeye muhtaç değiliz. Tek isteğimiz evimizi satmak ve borcumuzdan kurtulmak'' dedi.

DÜNYADA ÇOK NADİR GÖRÜLEN BİR HASTALIK

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seda Uyan, Ümmügülsüm'ün yakalandığı hastalığın çok nadir görülen bir hastalık olduğunu ve bu hastalığa yakalanan çocukların uyurken nefes almayı unuttuğunu söyledi.

Söz konusu hastalıkla mücadele eden çocukların uyurken solunum cihazına bağlanmadıkları takdirde nefes alamadıkları için öldüğüne dikkati çeken Uyan, sözlerini şöyle tamamladı: ''O yüzden oldukça ciddi bir problem. Bu hastalığın dünyada görülme yüzdesini vermek çok zor. Dünyada bu hastalığa yakalanan insan sayısının 300 ila 500 kişi arasında olduğunu söyleyebiliriz. Hastalığın ilaçlı bir tedavisi yok. Ancak uykudayken solunumunu desteklemek söz konusu oluyor. Bu solunumu desteklemek için de bir takım cihazlar lazım oluyor. Ümmügülsüm şu anda ev tipi solunum cihazı kullanıyor. Bunu ilk başta çocuklar maske ile alamadıkları için yeteri kadar nefes alamadıkları için boğazından bir trakeostomi kanülü yardımı ile oksijen veriliyor. Fakat çocuk büyüdükçe maskeye alıştıkça bu boğazındaki trakeostomi kapatılıyor ve maske ile solunuma geçiliyor.''