BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,78
ALTIN 2.425,84
HABER /  GÜNCEL

Bu isimler neden saklandı?

Polis, Peker'in ses kayıtlarını açıkladı. Ancak o kayıtlarda, ünlü bir politikacının yeğeni ile bir AK Partili Başkan'ın danışmanının da sesleri vardı. Peki bu isimler kim

Abone ol

O isimleri, Gözcü Gazetesi yazarı Saygı Öztürk yazdı.. Öztürk'ün yazısı: TELEFONU DİNLENEN ALİ, ÜNLÜ BİR POLİTİKACININ YEĞENİ Mahkeme kararı olmadan kişilerin telefonlarını dinleme ve bunları belli yerlere “servis” yapma İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin başını çok ağrıtacak gibi gözüküyor. Mahkeme kararı olmadan telefonu dinlenenler arasında ünlü bir politikacının yeğeni var. O yeğeni, sıkça televizyonlarda ünlü politikacının en yakınında görürsünüz. İşte basına “Ali diye biri” geçen Ali, politikacının yeğeni olan Ali. Yaşar Durmuş’un, politikacı yeğeni Ali ile yakınlığını herkes biliyor. Telefonları dinlenen Yaşar Durmuş’la, Ali arasında 16 Mayıs 2004 tarihinde yapılan telefon konuşmasının sadece bir cümlesi basına verildi. Soyadı bilinmesine rağmen basına sadece “Ali diye birisi” diye verilen kişiye bazıları bu yolla mesaj mı vermek istedi? Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Haluk Kırcı başta olmak üzere binlerce kişinin telefonları dinleniyor. Mahkeme kararıyla dinlenen telefonların yanı sıra, mahkeme kararı alınmadan bu kişilerle yapılan telefonlar da “dinlemeye” takılıyor ve bunlar yeri gelince ortaya çıkarılıyor. İşte, Sedat Peker’le ilişkili olduğu gerekçesiyle telefonları dinlenenlerden birisi de Yaşar Durmuş. Bu kişinin telefonları dinlenirken, sıkça konuştuğu ünlü bir politikacının yeğeninin de telefonları da “tekniğe takılıyor” ve konuşmasından bir bölüm cımbızlanıp “mesaj” niteliğinde, soyadı belirtilmeden “servis” yapılıyor. Mahkeme kararıyla telefonların dinlenmesine kimse karşı çıkmıyor. Telefonların dinlenip, suç unsuru varsa bunların ilgili makamlara sunulmasına da kimsenin diyecek bir şeyi olamaz. Hatta, olanların ortaya çıkmasına destek bile verilir. Ancak, daha ilgili makamlara göndermeden, bunlar belli yerlere veriliyorsa altında başka amaçlar aranmalı. AKP’Lİ BAŞKANININ DANIŞMANI, PEKER’İN YANINDA İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi, Sedat Peker ve adamlarına yönelik operasyonu yaparken “sızdırmadığı” çok özel bilgiler de var. Bakıyorsunuz, mahkemeye gitmeden “sızdırılmaması” gereken bilgiler neredeyse işportaya düşmüş, yayımlanmasında sakınca olmayan bazı bilgiler ise AKP’ye zararı olur düşüncesiyle “sır” gibi saklanıyor. Sedat Peker operasyonuyla ilgili olarak arananlardan birisi H.A.’dır. Sedat Peker’in yanında olan bu kişi, kısa süre öncesine kadar nerede çalışıyordu? Kimin danışmanlığını yapıyordu? İşte bunu Organize suçlar Şube Müdürü basın açıklaması yaparken ortaya koymalıydı. H.A.’nın kısa süre öncesine kadar AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nde basın danışmanı olarak çalıştığı bilinmesine rağmen, her şeyi ortaya dökenler bunu gizlemeyi önemli bir marifet olarak görüyor. Çünkü, yapacakları böyle bir açıklamanın AKP’ye zarar vereceğini düşünüyorlar. H.A’nın, uzun süre Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştıktan sonra Sedat Peker’in yanında çalışmaya başlamasının, AKP’li belediye başkanına zarar vereceğini dikkate alanların, aslında aynı duyarlılığı yapılan bazı dinlemeleri ilgili yerlere ulaştırılmasını beklemeleri gerekirdi. Daha önce Organize Suçlar Şube Müdürlüğü görevini 5 yıl yürüten Adil Serdar Saçan’ın niçin meslekten çıkarıldığını biliyor musunuz? Futboldaki şike konuşmalarını bir gazeteciye verdiği iddiasıyla Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu, Saçan’ı meslekten çıkardı. Daha önceki “atılma” gerekçelerinin ikisi de mahkemeden dönen Saçan, son karar yüzünden mesleğine dönemedi. Futbolda şike konuşmaları, dinleme kayıtlarının mahkemeye gönderilmesinden tam 44 gün sonra gazetede yayımlanmasından Adil Serdar Saçan’ı sorumlu tutanların, şimdi dosyanın bırakın adliyeye gönderilmesini, daha Emniyet’te bulunurken “servis” yapılmasına seyirci kalıyorlar. “ALİ DİYE BİRİ”NİN SOYADINI AÇIKLAYIN İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi’nin dinlemelerine takılanlardan birisi de “Ali diye biri” oldu. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü isteyecek de, “Ali”nın soyadını belirleyemeyecek. Olacak şey mi? Ancak, belirlemeden konuşmaların bant çözümünün sadece bir cümlesi basına veriliyor. 16 Mayıs 2004 günü saat 13.13’de yapılan telefon konuşmasında “Ali adlı biri, Yaşar Durmuş’la görüşüyor” ve ona şunu söylüyor: “Rizespor’un düşmemesi için elimizden geleni yaptık. Beşiktaşlı futbolcular da bize yardım etti. Sedat Pekear bu işi halletti.” Telefon konuşmasından sadece bir cümle veriliyor, üstelik Ali’nin soyadı belirtilmeden. Yaşar Durmuş’u polis iyi tanıyor. Hangi Ali ile konuştuğunu da biliyor. Bilinçli olarak Ali’nin soyadı belirtilmiyor. Çünkü, Ali’nin soyadı eğer açıklanırsa kıyamet kopar. Telefon dinmemelerinin nerelere, kimlere kadar uzadığının ip uçları verilmiş olur. Emniyet, bu konuda çok iyi bir taktik uyguluyor ve Ali’nin soyadını vermeden, “Ali diye biri” deyip bu kişinin konuşmasından sadece bir cümle sızdırmakla yetiniyor. Yani anlayan anlar. Bu Ali’ye de önemli bir mesaj niteliği taşıyor. Belki bilinçli olarak bu mesaj tek cümleyle de olsa verilmiş oldu. İşte, bu iş kapanmamalı. Dosyada Ali’nin yaptığı konuşmanın devamının ne olduğu da açıklanmalı. Ali’nin “Ali diye birisi” deyip geçiştirilmemesi de önemli. Ali’nin sıradan bir politikacının yakını olmadığını belirtmek istiyorum. İşte, Ali’nin dinlenmesi de basına verildiği gibi mahkemeye gönderildiyse, konuşmanın diğer bölümleri de ortaya dökülmeli. Bakalım Rizesporla ilgili daha neler neler konuşulmuş öğrenelim... Aslında Türkiye’de bazı ilişkileri anlamak zor. Bakıyorsunuz Emniyetin önemli bir mensubunun PKK itirafçısı olan iki yakını İstanbul’a götürülüyor ve Sedat Peker’in yanına yerleştiriliyor. “Derin” ilişkileri çözmek, bir zaman birbirlerine yakın olanların yol ayrımlarının nedenlerini belirlemek hayli zor, hatta imkansız olduğunu anlıyoruz. AMAÇ DOĞRULTUSUNDA DİNLENİRSE Telefonlar, amaç doğrultusunda dinlenirse güvenlik birimlerinin işleri hayli kolaylaşıyor. Telefonların dinlenmesi sırasında, güvenlik birimleri başka bilgilere de ulaşıyor. Bunlar “delil” olarak kabul edilmezse bile “yol almak” için önemli bulgu niteliğini taşıyor. Alaattin Çakıcı’yı telefonları dinlenmesine rağmen elinden kaçıran güvenlik birimleri, yine telefonları dinlenerek Alaattin Çakıcı’ya ulaştı. İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın 4 kişilik ekibi Avusturya polisiyle işbirliği yaptı. Çakıcı’nın kullandığı 3 aracın plakasını onlar belirledi. Zahmetli de olsa Çakıcı yakalandı. Bu, tabii ki başarıdır, Türk polisinin kabuğunu kırdığının göstergesidir. Haluk Kırcı, 7 TİP’li öğrencinin öldürülmesi olayının hükümlüsü. Kırcı’nın “yanlışlıkla tahliye edilmesi”nin sorumluları ortaya çıkarılmalı. Bu kişinin yakalanması kolay değil. İzi, Ukrayna’da bulunabildi. Bunların izlenmesi, yakalanması, getirilmesinin altında gerçekten kendisini mesleğine adamış insanların emeği inkar edilemez. Onların teknolojiden en iyi bir biçimde yararlanması da desteklenmeli. Yani amaç doğrultusunda çalışma yapıldığı zaman sonuç da alınıyor. Amaç dışına çıkıldığı zaman, bu Emniyete olan güveni bir anda ortadan kaldırıyor. PASAPORT KONUSUNDA EMNİYET HAKLI Haluk Kırcı, tahliye olduktan sonra pasaport almak için başvuruyor ve isteği hemen yerine getiriliyor. Bazıları bunu kullanacak ve Emniyeti “Kırcı’ya 2 günde pasaport verdi” diye eleştirecektir. Oysa, hakkında yurtdışına çıkış tahdidi olmayan bir kişiye, Emniyet niçin pasaport vermesin? Ankara Emniyet Müdürlüğü bir günde başvuranlara pasaportlarını veriyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün iki günde Kırcı’ya ehliyet vermesinde abartılacak bir durum yok. Kişi hakkında tahdit olmadan, Emniyet’in vatandaşa tahdit uygulamasını istemeye de kimsenin hakkı olamaz. CHP’nin, telefon dinlemeleri dahil olmak üzere bazı operasyonlar konusunda Meclis Araştırması önergesi günümüzde giderek önem kazanıyor. CHP’nin bu konunun peşini bırakmamaları bazı bilgilerin hangi amaçlarla “servis” yapıldığının ortaya çıkarılması gerekiyor. Bunu belirlemek da zor olmasa gerek. İçişleri Bakanlığı’nın bu konuda ki derin sessizliği ise insanları şaşırtmaya devam ediyor...