BIST 10.337
DOLAR 32,26
EURO 34,68
ALTIN 2.405,87
HABER /  GÜNCEL

BTP Lideri Baş'tan Erdoğan'a çağrı

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Haydar Baş, yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylara değinerek, "Başbakan yanlışından hemen dönmeli" dedi.

Abone ol

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen şiddet olayların başlangıç noktasının, “Kürt sorunu” iddiasıyla ortaya çıkan PKK ve Apo’nun bu iddiasını doğrular mahiyette Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu’daki sorunu “Kürt sorunu” olarak ifade etme yanlışını işlemesine dayandığını söyledi. “Hareketi başlatan, düğmeye basan sayın Başbakandır” dedi.

Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu” tabirini Türkiye’nin gündemine sokmasının ardından gelişen ve son olarak da yurdun çeşitli yörelerinde kendini gösterdiği haliyle şiddet içeren sokak hareketlerine kadar uzanan olayları değerlendirdi. “Haftanın Sohbeti”nde Mehmet Emin Koç’un sorularını cevaplandıran Prof. Dr. Haydar Baş, olayların bu şekilde gelişmesinin Başbakan Erdoğan’ın, Güneydoğu’daki sorunu “Kürt sorunu” olarak niteleme yanlışından kaynaklandığını belirtti.

“Kürt sorunu” tabiri PKK’ya aitti

- Hocam, özellikle son günlerde vatandaşlar sokağa dökülmeye başladı. Gemlik’ten İstanbul’a kadar ülkenin bir çok yerinde Apo posterleri, PKK sloganları ile insanlar sokağa döküldüler. Bunun sebebi nedir? Kimler düğmeye bastı? Düğmeye nasıl basıldı? 

Haydar Baş– Düğmeye kim bastı? Sayın Başbakanımız Diyarbakır’a gidiyor. “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyor. Düğün değil, bayram değil. Bugüne kadar Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın tamamının sorunları bir milli kimlik içerisinde ifade edilirdi. Halbuki “Kürt sorunu diye bir sorun vardır” şeklinde bugüne kadar bir tek, bilhassa 1984 yılından sonra “Kürt sorunu vardır” deyip dağa çıkan, Ermeni uyruklu, Suriye uyruklu kişilerden vücuda gelen bir eşkıya çetesi vardı. Bunun adına PKK deniliyordu. Bunlar “Türkiye’de Kürt sorunu var” diye iddia ediyorlardı. Bunun da başı Apo’ydu. Apo, PKK’nın liderliğini yaptığı süre içerisinde, “Bir halk harekâtı yürütüyorum. Onun meseleleri vardır. Onu temsil ediyorum” diyordu. Yıllardan beri “Hayır! Sen yanlışsın. Yalan konuşuyorsun” diye Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu insana karşı, onun illegal, dağda beslediği eşkıyaya karşı binlerce şehit vererek mücadele verdi.

PKK yabancı güçlerin taşeronu

Şimdi diyeceksiniz ki 3–4 bin kişilik bir PKK ekibinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile bu kadar mücadele etmesi mümkün mü? Elbette mümkün. Hatırlarsanız geçen hafta yaptığımız sohbette bir meseleye temas etmiştik. Misak–ı Milli hudutlarımızın içerisinde cereyan eden her türlü etnik hareket, ayaklanmanın, uzaktan ve yakından o bölgenin insanı ile alakası, ilgisi yoktur. Bunların tamamı yabancı güç odaklarının organize edip o bölgenin insanına mal etmek istediği hareketlerdir. Apo ve PKK ekibi de bunlardan bir tanesidir.

Malumunuz Güneydoğu bölgemizde, Kuzey Irak bölgesinde ABD’nin Çekiç Güç diye vasıflandırdığı askeri birliği vardı. Orada bulunduğu günden terk ettiği güne kadar vazifesi PKK’yı beslemek, yeşertmekti. Ne hikmetse Türkiye’de siyaset yapan bütün partiler iktidar olduklarında bu harekete müsaade etmişlerdir. Zamanı doluyordu. Hepsi “Devam edebilirsiniz” diye Meclis’ten karar çıkartıyordu. Bu derece yanlış, kasıtlı, ihanet dolu bir harekete o günden bugüne vazife yapan iktidarların müsaade etmesini şahsen ben hiç bir mantık ile izah edemiyorum. Siz, bu milletin düşmanı mısınız? Niçin bunu böyle yaptınız? Ve bu PKK’yı başımıza bela ettiniz. Kısaca demek isterim ki PKK harekâtı Güneydoğu bölgemizde yaşayan Kürt kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın meselelerini gündem eden bir hareket değildir. Yabancı güçler tarafından vazifelendirilmiş, yaptığı hareketleri de millete mal etmeye çalışmış bir çetedir. Onun için Apo’ya bebek katili derlerdi. Çünkü “Ben sizin temsilciniz olduğum iddiasıyla yola çıktım. Siz bana destek vermiyorsunuz” diye Kürt köylerine baskın yaparlardı. Çoluk çocukları öldürürdü. Bebek katili denmesinin sebebi budur. Bütün bunları toparlarsak Kürt kardeşlerimiz Türk vatandaşlarıdır. Türkiye’de Müslüman Türk kimliği altında Lazı, Çerkezi, Boşnağı, Süryanisi, Keldanisi, Arabı, Acemi vardır. Ama hepsi Müslüman Türk kimliği adı altında Türk vatandaşıdır. “Sen burada Kürt’ü mü inkar ettin?” Hayır, öyle bir şey demiyoruz. Bunlar Müslüman Türk kimliğinin boylarıdır. Bu fiilen de böyle, hukuken de böyledir. Dini bir, kültürü bir, siyaseti bir, örfü bir, adeti bir, geleneği bir, tek bilek, tek yürektir, bunlar.

Düğmeye basan Başbakan oldu

Düğün değil, bayram değil, sayın Başbakan “Kürt sorunu” diyerek taa bilmem kaç yıl evvel bu iddia ile ortaya çıkan Apo’nun dediklerinin çok doğru olduğunu ifade etme yanlışını yapmıştır. Apo da “Bu bizim Kürt sorunumuzdur” diyordu. Halbuki Türkiye cumhuriyeti Devleti, “Biz buradayız, içiçeyiz. Burada böyle bir sorun yok” diyordu. Sayın Başbakan işte bunu dedikten sonra halk da “Demek ki bu adamın verdiği mücadele haklıymış. Bu bizim sorunumuz imiş” demek suretiyle ayağa kalktı. Sayın Başbakan sağır kulağa ses verdi. Milleti ayaklandıran o sözdür. Milletin böyle bir tarakta bezi yoktu. Hatırlarsanız ilk duyduğumda ben umreden gelmiştim. “Bu çok mesuliyetli bir sözdür. Bunun vebali de kolay kolay ödenmez” demiştim. Eğer bu hareketler büyürse hiç şaşmayın. Hareketi başlatan, düğmeye basan sayın Başbakandır. Nasıl önlenecek? Kendisi bilir. “Efendim, burada bir kastı yoktur.” Zaten kastının olması mümkün değil. Bunu da kabul edelim. Neticede bu ülkenin Başbakanıdır. Ama Başbakan demek yanlış yapmaz manasına gelmez. Burada meseleleri karıştırmakla birlikte bir yanlışın içerisine düşmüştür. Allah ayıktırsın. Bu yanlıştan bir an evvel geriye dönsün. Sayın Başbakanımızın yapacağı iş budur.

Bu millete çok oyun oynandı

- Muhterem Hocam, ülkemizin birlik ve beraberliğinin temin edilmesi noktasında birkaç birlik bütünlük mesajı vermek yeterli midir? “Bu millet bütünleşecektir. Sıkıntı yoktur. Bu tip olaylar olur” demek yeterli midir? Ya da gerçekten milletimizin üzerindeki oyun büyük olduğu müddetçe bir büyük seferberlik mi gerekiyor?

Haydar Baş– Öyle bir kaç basit cümle ile Türk milletinin biraraya getirilmesi zor, belki de imkansızdır. Çünkü bu gövde ciddi yaralar aldı. Türk milleti Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Acemiyle, Kürdüyle, Türküyle aynı medeniyeti, aynı kültürü, aynı siyaseti, aynı adeti yaşamış ve bir dinin şemsiyesi altında asırlarca birarada olmuştur. Yani bu birliktelik çok uzun bir zaman tünelinden geçerek vücuda geldi. Uzun bir zaman sürecinde, tünelinde meydana gelen bu birlik yine uzun bir zaman tünelinde ciddi darbeler almıştır.

Esasen Türk milleti üzerinde, yaşadığı coğrafyadan onu çıkartabilmek için o Türk kimliğine karşı hasmane müthiş organizasyonlar vücuda getirilmiş ve milleti öncelikle bölüp parçalamak istemişlerdir. Mesela bendeniz Hicaz bölgesini devamlı ifade etmeye çalışırım. Ki bunun içerisinde bugünkü Filistin vardır. Allah rahmet eylesin! Abdülhamit Cennetmekan, Filistinliler, Yahudilere topraklarını satarken, “Etmeyin. Gitmeyin. Yarın sattığınız topraklar sizin için bir hayal olur. Vatancüda olursunuz. Bu topraklara bir daha adım atamazsınız” demiş olmasına rağmen sanki ona nispet edercesine birbirleriyle yarış ederek ellerindeki toprakları ucuz demeden pahalı demeden sattılar. Yahudilere verdiler. Bugün Filistin’de ezilen insanların tamamı dedelerinin gafletle toprak satışından vücuda getirdikleri fiilden dolayı bu haldedirler. Yani onun faturasını ödüyorlar. Demek istediğim şu: Bu milletle çok oynandı. Hicaz bölgesi aynı şekilde oldu. Orada binlerce misyoner faaliyet yaparak Müslüman Arapları bizden ayırmak istediler. Şiidir, Sünnidir diye vuruşturmak istediler. Hülasa o günden bu tarafa o fitnedeler durmadı. Taa 1800’lü yıllardan itibaren fitne kurumlaştı. Kurumlarla Müslümanların, özellikle Türk milletinin üzerine geldiler. Şimdi o gün de bu fitne Anadolu’da vardı. Bugün de Anadolu’da var. Fitneyi daha doğrusu bölücülüğü, tefrikayı yabancı güçler dava ettiği için, onların meselesi olduğu için, o bölgede yaşayan insanların alakası ve ilgisinin olmamasına rağmen bazı siyasilerin dönemlerinde gafletle sadece o bölge insanlarının üzerinde bir oyun oynanmadı. Siyasilerin üzerinde de oyunlar oynandı. Siyasetle o bölgenin insanlarını karşı karşıya getirdiler. İstesek de istemesek de asırlar boyu vücuda getirilen o birlik yara aldı.