BIST 10.170
DOLAR 32,19
EURO 34,79
ALTIN 2.430,56
HABER /  GÜNCEL

Sistemin iflasını ilan eden rapor

ATO hükümeti bir kez daha uyardı. Hazırlanan "Sosyal Güvenlik Raporu"nda önlem alınmaması halinde, orta vadede Türkiye'nin neler ile karşı karşıya kalacağını açıkladı.

Abone ol

Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) hazırladığı "Sosyal Güvenlik Raporu"nda, önlem alınmaması halinde Türkiye'nin kısa ve orta vadede ciddi bir sosyal güvenlik sorunuyla karşı karşıya geleceği belirtildi. ATO'nun raporuna göre, 1990'lı yılların başında bozulmaya başlayan sosyal güvenlik sistemi ülke ekonomisinin sırtında adeta bir kambur gibi duruyor. 1994-2004 yılları arasındaki son 11 yıllık dönemde, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'nın bütçe üzerindeki yükü, işsizlik sigortası dahil olmak üzere 59 katrilyon liraya (44.6 milyar dolar) ulaşmış durumda. Sadece 2004 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları 19.3 katrilyon (14.3 milyar dolar) lira. 2005'te bu rakamın 22.5 katrilyon liraya (16.7 milyar dolar) çıkacağı tahmin ediliyor. 2000 yılında sosyal güvenlik açıkların GSMH'ya oranı yüzde 2.6 seviyesindeyken, bugün bu oranın yüzde 4.5'a çıkmış olması tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaya yetiyor. Oysa Türkiye'nin de uymak zorunda olduğu Maastricht Kriterleri, sosyal güvenlikler de dahil olmak üzere toplam bütçe açıklarının milli gelire oranının yüzde 3'ü geçmemesi gerektiğini söylüyor. Sadece sosyal güvenlik kurumlarının açıkları bile bu oranın üzerinde. Devletin bu sosyal güvenlik kuruluşlarına, 1994-2004 yıllarını kapsayan 11 yıllık dönemde yaptıkları bütçe transferleri, işsizlik sigortası hariç 57.2 katrilyon lirayı buluyor. Raporda, Türkiye'nin bu açığı kapatmak için dönemin iç borçlanma faizleri üzerinden borçlanma yaptığı düşünüldüğünde 57.2 katrilyon liralık açık için devletin ayrıca 32 katrilyon lira da faiz ödediği ve böylece sosyal güvenlik açıklarının bütçeye verdiği hasarın on yılda 90 katrilyon lirayı bulduğu hesaplanıyor. Sosyal güvenlik kurumlarının bütçe üzerinde yük oluşturmasının en temel nedeni aktüeryal dengenin (aktif-pasif) bozulmuş olması gösteriliyor. Uluslararası standartlara göre 4 çalışanın bir emekliyi finanse etmesi gerekirken, Türkiye'de bu oran 1.6'lara kadar düşmüş durumda. Emekli Sandığı'nda 1956 yılında 8.7 çalışandan toplanan primle bir emeklinin maaşı finanse edilirken, bu oran 1960 yılında 6.6, 1970 yılında 5.2, 1980 yılında 3.3, 1990 yılında 2.6, 2000 yılında 1.9, 2004 yılında ise 1.7'ye indi. SSK'da aktif pasif oranı 1960 yılında 24.3, 1970 yılında 9, 1980'de 3.4, 1990'da 2.3, 2000'de 1.9, 2004'de de 1.6. 1479 sayılı kanuna göre Bağ-Kur'a kayıtlı olanlarda aktif pasif dengesi, 1980'de 10.7, 1990'da 4.3, 2000'de 2.4, 2004'te ise 2.1'dir. 2926 sayılı kanuna tabii olarak çalışanlarda ise, 1990'de 60, 1995'de 13.8, 2000'de 8.3, 2004'te de 5.4 olarak gerçekleşti. Yıllar içinde aktif sigortalılarla emekli maaş alanlar arasındaki dengenin bozulmasına neden olarak, erken emeklilik, iktisaden faal nüfusun yeterince aktif hale getirilememesi, prim miktarı ile emekli aylığı arasındaki ilişkinin sağlanamaması, sigorta primlerinin yüksekliği dolayısıyla işçi maliyetlerinin artması sonucunda kaçak işçi çalıştırılması gösteriliyor. SİSTEM NASIL ÇÖKTÜ Raporda, Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin sorun haline gelmesinin başlıca nedenleri şu şekilde sıralanıyor: "Prim tahsilat oranının düşük kalması. Kayıt dışı istihdam oranının yüksekliği. Prim ödeme sürelerinin kısalığı. Erken emeklilik. Emeklilik aylıklarının belirlenmesinde baz alan geçmiş prime esas tavarının düşük kalması. Sosyal güvenlik kurumları arasında koordinasyon eksikliği, bu kurumlar arasında bir standartın sağlanamaması. Sosyal güvenlik sisteminin yaygınlaştırılamaması ve aktif-pasif sigortalı oranının dengelenememesi. Sosyal yardımlarıyla sosyal sigorta hizmetlerinin iç içe girmesi. Denetim hizmetlerinin yetersizliği. Rapora göre, Sosyal Güvenlik Kurumlarının bütçe üzerinde yük oluşturmasının bir nedeni de prim alacaklarının tahsil edilememesi. SSK'nın 2.8 katrilyonu prim alacağı, 3.3 katrilyonu da gecikme zammı olmak üzere toplam 6.1 katrilyon lira birikmiş alacağı söz konusu. Bağ-Kur'un prim ve gecikme zammı alacağı ise 23.3 katrilyon lira. Her iki kurumun toplam alacağı da 29.4 katrilyon lirayı buluyor. SSK'da tedavi giderleri dikkate alınmadan sadece prim gelirleriyle emeklilik ödemeleri dikkate alındığında, kurumun topladığı primlerle emekli maaşların tamamını bile ödeyemiyor. 2004 yılında kurum 17.4 katrilyon lira gelir toplarken emekli ödemelerine 18.2 katrilyon lira harcadı. 2004 yılında prim gelirlerinin emekli ödemelerini karşılama oranı ise yüzde 96 seviyesinde. SSK, prim gelirlerinin tahsilatında da sıkıntı yaşıyor. 2000 yılında yüzde 84.4, 2001 yılında yüzde 81.7, 2002 yılında yüzde 82.3 olan SSK'nın tahsilat oranı 2003 yılında da ancak yüzde 82'ler seviyesinde kaldı. Prim tahsilatında yaşanan güçlüğün en büyük nedeni de istihdam üzerindeki vergilerin ağırlığından kaynaklanıyor. Türkiye yüzde 42.1'lik istihdam vergisiyle OECD ülkeleri arasında birinci sırada yer alıyor. Yeterli prim toplanamamasının bir diğer nedeni de denetim hizmetlerinin yeterince olmaması. Bağ-Kur'da da prim gelirleri aylık giderlerini karşılayamıyor. 2004 yılında 3.8 katrilyon lira prim toplayan Bağ-Kur, buna karşılık 4.6 katrilyon lira emekli maaşı ödemesi yaptı. YAŞLILIK KRİZİ 1994-2004 yılları arasında SSK'nın bütçeye yükü 14.9 katrilyon, Bağ-Kur'un 17 katrilyon, Emekli Sandığı'nın 25.2 katrilyon lira olmak üzere, sosyal güvenlik sisteminin toplam yükü 57.1 katrilyon lira. Bütçe üzerinde büyük bir yük oluşturan sosyal güvenlik kurumlarının ilerleyen dönemde "yaşlılık krizi" olarak adlandırılan yeni bir krizle de karşılaşacağı hesaplanıyor. ILO'nun verilerine göre, Türkiye'de 65 yaş ve üzerindekiler 2012 yılında toplam nüfusun yüzde 7'sine, 2039 yılında yüzde 14'e ulaşacak. Yaşlı nüfusun oranının yüzde 7'den yüzde 14'e ulaşması 27 yıllık bir süreyi alacak. Bu süre Fransa'da 115 yıl, İsveç'te 85 yıl, ABD'de 75 yıl, İngiltere'de 45 yıl, Japonya'da 26 yıl sürmüş. Sosyal güvenlik sistemi primleri rejimler olarak işlevlerini sürdürdükleri için, işsizlik oranında düşme, istihdam oranında artış sağlanamazsa ve bu kuruluşların açıkları konusunda önlem alınamazsa, Türkiye' orta vadede ülke ekonomisini alt üst edecek boyutta sorunlarla karşı karşıya kalacak ve bu kuruluşlar emeklilerine maaş ödeyemez duruma düşebilir. Raporda sosyal güvenlik sistemindeki açığının bir nedeni olarak da sağlık harcamaları kalemi gösteriliyor. 2004 yılı verilerine göre, Emekli Sandığı'na bağlı olarak sağlık hizmeti alan 9.3 milyon kişi için anılan yıl 4.5 katrilyon harcama yapılmış. Kişi başına düşen sağlık harcaması da 363 dolar olarak gerçekleşmiş. SSK'ya bağlı olarak sağlık hizmetlerinden faydalanan 27.8 milyon kişi için aynı dönemde 6.4 katrilyon (kişi başı 172 dolar), Bağ-Kur'a bağlı olarak sağlık hizmetlerinden faydalanan 9.8 milyon kişi için 3.7 katrilyon liralık sağlık harcaması yapılmış (kişi başı 279 dolar). Buna göre, 2004 yılında sosyal güvenlik şemsiyesi altında toplam 14.6 katrilyon liralık sağlık harcaması yapılmış. İLAÇ GİDERLERİNDE PATLAMA SSK'nın 6.4 katrilyon liralık harcamasının içerisinde 2.5 katrilyonluk bölümünü ilaç giderleri oluşturuyor. Bağ-Kur'un 2004 yılı 3.7 katrilyon liralık sağlık giderleri içerisinde 2.3 katrilyon lirasını, Emekli Sandığı'nda 2.8 katrilyonluk sağlık giderlerinin 1.5 katrilyon lirasını ilaç giderleri oluşturuyor. Emekli Sandığı'nda halen çalışan memurlarla onların bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dahil edildiğinde sağlık giderleri 4.5 katrilyon liraya ulaşıyor. 1992 yılında uygulamaya konan Yeşilkart sisteminde, kart alan kişi sayısı 13 milyona ulaşınca, ihbarlar sonucu Sağlık Bakanlığı soruşturma başlattı ve yaklaşık 4.5 milyon kişinin haksız yere bu kartı aldığı ortaya çıktı. Şu anda Türkiye'de 8 milyon 452 bin kişi Yeşilkart sisteminden yararlanıyor. Kart kapsamında bulunan kişilerden 1992 yılından bu yana 11 milyon 375 bin kişi hastanelerde yatakta tedavi gördü. Devletin yeşil kartlılar için son 5 yılda harcadığı para 1.2 milyar doları aştı. Rapora göre, SSK kapsamında prim ödeyen 7 milyon, Emekli Sandığı'nda 2 milyon 400 bin, Bağ-Kur'da 3 milyon 385 bin olmak üzere toplam 12 milyon 849 bin kişi bulunuyor. Bu sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam kapsadığı nüfus ise 63 milyon 805 bin kişi. Buna karşın toplam sağlık karnesi sayısı 47 milyonu ancak buluyor. Bağ-Kur kapsamında 16 milyon 48 bin kişi bulunmasına karşın, bunlardan 6 milyon 98 bin 493'ü prim ödemelerini yapamadıkları için sağlık karneleri iptal edilmiş durumda. SSK kapsamındaki nüfus 38 milyon 473 bin 43 kişi olmasına rağmen, tamamının sağlık karnesi almaması nedeniyle, sağlık karnesi sayısı 27 milyon 795 bin. Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün, sosyal güvenlik sisteminin alarm verdiğini belirterek, "İstihdam üzerindeki yükler yüzünden sistemde gaz birikmesi var. Yaşanan öncü sarsıntılar iyi algılanmalsuı" dedi. Aygün şunları kaydetti: "Türkiye orta vadede yaşlılık krizi alametleri gösteriyor. Yüksek işsizlik oranı sosyal güvenlik sistemini de vuruyor. İşsizlik oranında düşme, istihdam oranında artış sağlanamazsa ve bu kuruluşların açıkları konusunda önlem alınamazsa, Türkiye'de orta vadede çok büyük sorunlar çıkar. Zaten son derece kötü durumda olan sosyal güvenlik sistemi çöker. Temel sorun primlerin yüksekliğinde. Primler düşürülmezse her 3 yılda bir borçlar yeniden yapılandırılmak zorunda kalınır. Yüksek primler kayıtdışı istihdama neden oluyor. 2 işçi çalıştıran 1 gösteriyor. Bu sorun mutlaka aşılmalı. Aşılmazsa altında kalırız."