BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

BDP'liler neden Karadeniz'i zorluyor?

BDP ve PKK, Karadeniz gibi milli hislerin ve hassasiyetin bu denli geliştiği bir bölgede sinir uçlarına dokunur dokunmaz tepki verileceğini bilmiyorlar mıydı?

Abone ol

MURAT İLKTER
İNTERNETHABER ANALİZ- BDP ve PKK, Karadeniz gibi milli hislerin ve hassasiyetin bu denli geliştiği bir bölgede sinir uçlarına dokunur dokunmaz tepki verileceğini bilmiyorlar mıydı?

Elbette biliyorlardı. Zaten duyulur duyulmaz da “gelirseniz sonuçlarına katlanırsınız” şeklinde uyarılar yapılmıştı.

O zaman amaçlanan neydi?

Stratejide “algı yönetimi” denen bir alan vardır. İlk atak buradan başlar ve her şey bunun üzerine inşa edilir. O zaman bu algı kime ve neye yönelikti sorusunu sormak gerekiyor.
PKK’nın uzun süreden beri - inemeyeceğini bildiği halde- Karadeniz’e açılma politikası olduğunu biliyoruz. Bir dönem bunu silahlı militanlar aracılığıyla gerçekleştirmeye de çalıştılar.

Ama bilinsin ki bunların hepsi birer denemeydi ve “karşı bir refleks” oluşumunu hedeflemişlerdi. Yoksa o bölgenin nasıl hassasiyet taşıdığını bilecek kadar istihbarat ve harekât aklına sahipler. Hatta bu bölgede hiçbir saklanma ve sığınma alanı bulamayacaklarını bile bile de Başbakan’a suikast gösterisinde bulundular. Sırf mevcut güçlerinin daha kuvvetli bir algıya sahip olunması için…

Bunun hemen ertesinde Samsun’da Ahmet Türk’e kafa atıldı. Bu da bir getiriydi.
Bu öyle uzun zamanlı bir hesaptır ki, bölgede yapılan her tür saldırı amaçladıkları hedefe varmada bir damla görevi icra eder. Ta ki bardak dolana kadar…

Bardak nasıl doldurulur o zaman bakalım…

1- Karadeniz’de bile zorladığın devletin, Güneydoğuda zaten olmadığının ispatı bu tür yoklamalar ile sağlanmalıdır.

2- Karadeniz’de var olan sol potansiyel bir şekilde devletle karşı karşıya getirilmelidir ki çatışma sonucunda bu gruplar BDP/PKK paraleline/siyasetine otomatikman düşsünler. Orada ölebilecek her sol militan yeni olayların başka yerlerde başlaması için; ölebilecek her sağ militan MHP ve benzeri kurumların suçlanması için lâzımdır.

3- Karadeniz’de var olan AKP potansiyeli mecburen AKP taraftarlığına, dolayısı ile bu günkü “açılıma” sahip çıkmak mecburiyetinde kalmalıdır.

4- Güneydoğuda devletin kaymakamını taziye ziyaretinde bile linç etmeye kalkanların yaptıkları “demokratik tepki, hak arayışı, özgürlük mücadelesi” olarak günümüz medyasında yer alırken, Karadenizlinin tepkisi ise yeni bir terör, Ergenekon çalışması, kışkırtma sınıfına sokulmalıdır.

Bardak dolduğunda bu nereye ikram edilecek?

Birleşmiş Milletler, Brüksel vs… Uluslararası alanda Türkiye’nin zayıf ve çaresiz kalması için kimler işbirliği yapıyorsa, onlar… Yani uluslararası karar organları!

Şimdi biraz geriye giderek… PKK ve siyasi uzantıları, en son ki stratejik atağını ne üzerine kurmuşlardı, hatırlayalım.

ALAN HÂKİMİYETİ

Teröristlerle kucaklaşma ertesinde BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın 350 kilometrekarelik bir alanın PKK hâkimiyetinde olduğunu açıklamasındaki amaç da bu algının yaratılması ile alakalıdır…

Davetsiz misafir olarak gittikleri yerden kovulmaları neticesinde oluşacak algı da…
Şimdi eminim şunu söyleyecekler: “Bize inisiyatif alın dediniz, aldık… Bize Türkiye partisi olun dediniz, olmaya çalıştık. Barışı ve umudu anlatmak için ayağınıza kadar geldik, bizi ötekileştirdiniz. Hâkim olduğumuz alan var mı; var… Kalplerde ve gönüllerde gördüğünüz gibi bölünmüş müyüz? İşte size Sinop, işte size Samsun! Trabzon’a neden gideyim ki!”…

Gerçi ben yakın zamanda Yozgat, Tokat, Balıkesir, Bursa gibi hassasiyeti yüksek bölgelere de bir şekilde avdet edeceklerini düşünüyorum ya, genel ölçek bu mudur, bakalım:

1- Yakın zamanda Kandil, İmralı, PKK-BDP-KCK nın arasını açmak için Oslo görüşmelerinin meşruiyetini sağlamaya çalışanlar, Apo’yu Türkiye’nin dış politikasındaki en önemli sorunlarından biri olan Suriye meselesinde devreye sokarak Esad-Kürt ittifakını zar zor engelleyebilmişlerdi. Yani “Apo yattığı yerden” hâkim-hakem-belirleyici rolünü sorunsuzca yürütmektedir. Maalesef bunun neticesinde parçalanan bir Kürt Bloğu da olmamıştır. Aksine daha sıkı şekilde birbirlerine sarılmışlardır.

2- Hükümetin eli ciddi derecede boştur. Sahadaki başarıyı bu zaman diliminde etkisiz kalan, muhatap bile kabul edilmeyen BDP-KCK-PKK üçgenini bir anda balkona çıkartmış ve gereksizce-anlamsızca kan ikmali yapılmıştır. Sayın Başbakan görüşmelerin devam ettiğini ve istendiği an vazgeçilebileceğini söylese de sonuç böyle olmayacaktır. Muhataplarınızı reddetseniz bile “oluşan hukuk sebebi ile açtığınız konu başlıklarını” artık reddedemeyeceksiniz…

3- BDP parlamentoda meşru bir muhatap olmasına ve açılım planındaki en uygun aktör olmasına rağmen “Başbakanın hayallerinde kalan ama herkesin bilâ itiraz uymasını istediği” sınırları anında gevşetmiş, meydan okumuştur. Başbakan, proje ortağının bu tavrını ise “es” geçerek sadece muhalefete yüklenmiştir.

Sonuçta…

BEKLENEN OLASILIKLAR

1- Gücün Apo’da olduğunu gören bölge halkı AKP’nin bölgede beklediği desteği artık ver(e)meyerek İmralı-PKK-KCK üçgenine kesin olarak düşecektir.

2- PKK-KCK-BDP ilişkileri dışında hükümet tarafından bölge için vaat edilenler “zaman içinde” tehir edildikçe bölge halkı hükümetten ayrıca hesap soracaktır.

3- Yakın zamanda Apo’nun uluslararası bir mahkemeye devri mümkün kılınacak, Apo’nun infazı Uluslararası güçlere devredilecektir.

4- En son safhada “self determination ve haritalar konusu” sıkça gündeme getirilecek ve korkarım ki uluslararası alanda da karşılığını bulacaktır.

Velhasıl; Bu mesajlar biliniz ki, ne size, ne bizedir.

Biz otuz senedir devlet kuramadık… Sıkıştırın bunları; “Verin bize devletimizi” diye seslendikleri batılı ağabeyleredir.