Bazı generaller ders almadılar mı?
23 Nisan’da yaşanan “çocukluk” krizi gösterdi ki, Türkiye korkunç
bir akılsızlık ve vicdansızlıkla karşı karşıyadır..
Aklın seyahate çıktığı; vicdanların nadasa bırakıldığı çorak bir
düşünce “iklimine” tekrar girilmesi neticesinde, 30 Nisan’da
toplanacak olan MGK’nın bu iklim meselesine de girerek, Türkiye’nin
“meteorolojik” sorunlarına da el atmasını ümit ve temenni
ediyorum!
Ne aklın ne de vicdanın tek başına bir hükmü olmadığı açıktır..
Aklın, vicdanla hemhal olmadığı bir kişilik sapmasının Türkiye’yi
yeni bir sürece soktuğu günleri tekrar yaşıyor olmanın kahredici
azabından acaba ne zaman kurtulacağız?
1000 yıl süreceği söylenen ve 28.Şubat.2997’de biteceğini
zannettiğimiz sürecin, 6 yıl daha uzatılarak 28.Şubat.3003’de
biteceğini görmek, “ulusal güvenlik konseptinin” yeniden dizaynı
sonucunu doğurması açısından büyük bir önem arzediyor!
10 yıl önce duysam “inanamayacağım”; 10 yıl sonra çocuğum duysa
“utanacağı” cümleleri, Türkiye’nin en ünlü Kalemlerinden duymak ve
okumak ne feci bir yazgıdır!..
Güngör Mengi, Yalım Eralp, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Hıncal Uluç
gibi önemli isimler, “açın başınızı, Türkiye rahatlasın!” diye yazı
yazabiliyorsa ve üstelik bu gibi insanların yazıları, MGK
toplantıları için kaynak teşkil edebiliyorsa ortada bir facia var
demektir..
Bir başörtüsünün, laik rejimi tehlikeye düşürmesinden endişe
duyanların, Türkiye’de önemli mevkilerde oturuyor olması karşısında
endişe duymamak mümkün müdür?
30 Nisan’da yapılacak olan MGK toplantısından rant devşirmek için,
kurnaz bir tilki, korkak bir tavşan, kemirgen bir köstebek ve leş
yiyen bir çakal gibi davrananlar, Türkiye’yi hayvanat bahçesi
zannedip, Türk insanını sirk seyircisi mi zannediyor!?
Hazımsızlıktan kıvranan bu tiranperverler, bu zulümperestler, “28
Şubat’tan ders alın” derken, bu sözün asıl muhataplarının kendileri
olduğunu niye düşünmüyorlar?
MGK’nın “Türkiye’nin tek hakimi benim” şeklindeki antidemokratik
yaklaşımına karşı çıkmanın, Ordu düşmanlığı olarak görüldüğü;
kızların üniversiteden başörtüsü nedeniyle atılmasının Anayasanın
eğitim özgürlüğü ve temel hak ve hürriyetleri ihlal ettiğini
söylemenin laikliğe, Cumhuriyete ve Atatürk’e ihanet olarak telakki
edildiği bir siyaset ve medya dünyasının, Türkiye’yi derin bir
girdaba hapsettiğini, bir cendere içine soktuğunu görmek bu kadar
zor mudur?
Askeri kışkırtarak, en temel hakları dahi “askıya” almayı bırakınız
“mahzene” atan bir küflü siyaset anlayışı ile Türkiye’nin milli
geliri artmış ve demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti
olduğumuz müseccel hale gelmiş mi oluyor?
Neresinden bakarsanız bakınız, ortada müthiş bir Anayasa ihlali
vardır..
Anayasa hukukunun en temel prensiplerinden birisinin, “Anayasa
Mahkemesinin kendini yasama organı yerine koyarak hüküm ihdas
etmemesi” ilkesini gözardı edenlerin başında geçmişte Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı yapmış olanların bulunmasından tedirginlik ve
endişe duymamak imkanı var mıdır?
Egemenliği MGK’ya havale edenlerin, Atatürkçülüğünü nereye
koyacağız?
Cumhuriyeti kuran ve üstelik kendisi mareşallığa kadar yükselen bir
Atatürk, egemenliğin MGK’da olduğunu söyledi de, bunun böyle
olduğunu tarih öğretmenim Ülkü Acem ve Anayasa hukuku hocam Prof.
Bülent Tanör yoksa bize öğretmedi mi!?
Hocalarım belki de bu dersi okuttu da ben derste yoktum; yoksa siz
de mi “ders almadınız!?”