BIST 10.392
DOLAR 32,33
EURO 34,94
ALTIN 2.392,91
HABER /  GÜNCEL

Babasıyla kızını ilişkiye zorladılar!

Akşam yazarı Engin Ardıç'tan 'tüyler ürpertici' Almanya yazısı. Ardıç, Almanya'daki Naziler'in akıllara durgunluk veren işkencelerini tüm çıplaklığıyla kaleme aldı...

Abone ol

Akşam Gazetesi Engin Ardıç, Nazi dönemi Almanyası'nda birbirinden ilgi çekici insanlık dramlarını yazdı. İşte insanın tüylerini ürperten işkence metodları: Girmek için tepiştiğimiz Avrupa Birliği'nin 'başat ülkesi' Almanya'da yeni bir uygarlık örneği sergilenmiş: Suratlarına maske takmış yedi ırkçı, bir Türk kadınına saldırıp zincir ve sopalarla dövmüşler. Kadın bebeğini düşürmüş. 'Hamileyim dedim, beyzbol sopasıyla karnıma vurdular' diyor. Böylece faşizmi daha yakından tanımış oluyor. Türkiye'de çok kalmamış olduğu belli. 'Gastarbeiter' olarak bulunduğu ülkede eskiden köle gibi, gibisi fazla, köle olarak çalıştırılan 'Ostarbeiter'lar olduğunu bilseydi (işgal edilmiş Slav ülkelerinden getirilenler) ne derdi acaba? 'Alamanyalara' gitti, 'afedersiniz Bochum'a, 'Manayım'a, Hanofer'e felan' yerleşti, 'hayım'larda kaldı, 'akort' çalışıp para biriktirdi, ara sıra 'kırank' yazılıp 'kırankenkasa'dan para da aldı ama, Alman tarihi bizim 'gastarbayıter'i pek fazla ilgilendirmedi... 'Doğu Alman'ı bir çeşit 'dağ Alman'ı' sanan bile vardı aralarında. Sibel Hanım'ın şiş karnına sopayla vuranlar, evvelce de içinde çoluğu çocuğuyla birlikte Türk evini topluca yakıyorlardı, oradan da uyanamadı. Şimdi bir münevver çıkar, bana 'Beethoven'in, Goethe'nin, Schiller'in memleketi' diye Nazım okur. Hatta Alman Lisesi'nde öğrettikleri şekilde Tankred Dorst, Martin Walser falan gibi sevimsiz ve ruhsuz yazarları da anlatır. Onları biliriz de, daha başka malumatımız da vardır. Alman faşistleri, üç yaşında Yahudi çocuklarını iki bacağından tutup ağaca çarpa çarpa öldürüyorlardı, evvelce de arz etmiştim. Toplu ceset yakma törenlerinde, şişmanları en üste koyarlardı, bir sıra insan, bir sıra odun, bir sıra insan, bir sıra odun... Izgara şeklinde diziyorlar, odunlar bir yöne, insanlar doksan derece açıyla başka bir yöne bakıyordu, şişmanları da en üst sıralara yatırıyorlardı ki, akan yağları arada oluşan boşluklardan sızarak ateşi beslesin... Lüfer ızgara gibi. 'Kitap yakmış olmaları' kitabı çok seven ve çok okuyan halkımızı pek ırgalamıyor da, ceset yakmalarını bari daha çarpıcı bulasınız diye söyledim. Doktor Mengele, özellikle ikizlere kafayı takmıştı. İkiz Yahudi çocuklarından birini öldürüyor, ötekinin ne tepki vereceğini inceliyordu. Sonra bir Yahudi erkeğini buzlu suya atıp donduruyor, bir Yahudi kadını onunla sevişmeye zorlayıp kaç dakikada ısınacağına, kendine geleceğine bakıyorlardı. SS neferlerinin kurt köpekleri vardı. Sevimli hayvancıklar... Hepsi de özel eğitimli. Bunları Yahudi kızlarının üstüne salarlardı. Köpek kızı ısırırdı, diyeceksiniz. Bilemediniz. Köpek kızın ırzına geçerdi. Faşistler de keyifle seyrederlerdi. Trenin hayvan vagonundan inen baba kız buldukları zaman da, babayı kızıyla yatmaya zorluyorlardı. Bunu da ilgiyle izliyorlardı. Bunları ben uydurmadım. 'Tarihçilere de bırakmadım' son zamanlarda pek sevdiğimiz bir deyimle. Kamplardan kurtulmuş çok az sayıda kişinin bire bir, doğrudan tanıklıkları bunlar. Ellerinde bira şişeleri bir manga sarhoş Alman, on altı yaşında öz kızıyla cinsi münasebette bulunmaya zorlanan orta yaşlı babayı seyrediyor gülerek... Bunu tasavvur edebilirseniz, faşizmin ne olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladınız demektir. Ellerinden gelse gene yaparlar. Bu kez bize yaparlar, çünkü oralarda kıracak Yahudi kalmadı. Şimdi gördünüz mü, Avupalı demokratlar faşizmin hortlama tehlikesine karşı niçin bu kadar hassas davranıyorlar, ve aday ülkelerde de işkence mişkence istemiyorlar? Bize öğüt verirken bir yandan da kendi pisliklerini temizleyecekler. Biz de, beğenmediğimiz Kopenhag kriterlerine karşı kendi kafamızdan Ankara kriterleri koyarken, asıl şu Auschwitz kriterlerinden kurtulmaya bakacağız. Eloğluna laf ettik ama, hani biz de testis ezmeyi, penise elektrik vermeyi, kukuya sopa sokmayı falan pek severdik de bir dönem!... Yazı: Engin Ardıç Kaynak: Akşam