BIST 10.471
DOLAR 32,86
EURO 35,22
ALTIN 2.455,54
HABER /  GÜNCEL

ATV ve Sabah yabancıya satıldı

Medya dünyasında flaş gelişme. Sabah Gazetesi ile ATV televizyonu yabancı gruba satıldı. Şirketin danışmanı Cüneyd Zapsu

Abone ol
GAZETECİLER.COM (ÖZEL) - ATV ve Sabah Gazetesi yabancıya satıldı.
Bir süredir satış masasında olan ATV ile Sabah'ı Texas Pasific Group (TPG) aldığı öne sürüldü. Bu gruba Cüneyd Zapsu danışmanlık yapıyor.

Bir süre önce satış sürecinden çekildiğini duyuran TPG yeniden ATV ve Sabah'a talipli oldu. İddiaya göre de satış için prensipte anlaşmaya varıldı.
TPG, ATV ve Sabah için ilk etapta iki üst düzey yönetici yollayacak.

TPG, News Corp ve Time Warner ile birlikte talipli olmuştu. Daha sonra da TPG süreçten çekilmişti.

Satış sürecinde fiyatın 1 milyar doların üzerinde olmasını isteyen Çalık Holding, Goldman Sachs‘tan danışmanlık alıyor.

Çalık grubu ATV ve Sabah'ı TMSF'den 2008 Nisan'ın da 1.1 milyar dolara satın almıştı.

ZAMAN YAZARINDAN AK PARTİ'NİN TABLET HAYALİNE
AĞIR YAZI...
[PAGE]

GAZETECİLER.COM - 'Akıllı tahta ve tablet' ne kadar akıllıca? diyerek anlamak istediğini yazısının başlığına taşıyan Zaman gazetesi yazarı Sosyolog Ali Bulaç AK Parti'nin 2011 seçimlerinde vaat ettikleri arasında "akıllı tahtalar ve tablet bilgisayar" projesini eleştiri bombardımanına tuttu.

Bulaç daha ilk cümlesinde  "Tablet ihalelerini alacak firmalara ödenecek miktar 7,5 milyar dolar." diyerek olayın ekonomik boyutuna dikkat çekti, sonra Başbakan Erdoğan'ın tablet ve akıllı tahta konusundaki sözlerini hatırlattı:

BAŞBAKAN CHP'YE ÇATMAK İÇİN KULLANDI

"Seçim kampanyası boyunca Başbakan R.Tayyip Erdoğan sıkça tabletlerin propagandasını yaptı, hatta CHP'nin kendilerinden teknoloji ve bilimsel ilerleme alanlarında ne kadar "geri ve gerici" olduğunu vurgulamaktan özel zevk aldı.

"Yatırım maliyeti, üretim, kazanç ve piyasa değerinin çok iyi hesaplandığında hiç kuşku yok. İki yüzyıldır, Batı karşısında ezik yaşayan "dindar-muhafazakârlar"ın bu projeyi büyük bir hevesle sahiplenmeleri gayet anlaşılır" diyen Bulaç,  eleştirisini şöyle sürdürdü:

"15 milyonun üstünde bir öğrenci kitlesinin bu proje üzerinden eğitilmesinin psikolojik, sosyal ve kültürel maliyeti üzerinde yeterince düşünüldüğünü sanmıyorum.


İNTERNET İÇİN AİLESİNE BIÇAK ÇEKEN  GENÇLER VAR

1) Tablet bilgisayar, sonuçta bilgisayardır, çocukları hayli küçük yaşlardan başlamak üzere bilgisayara ve internete bağımlı hale getirecektir. (...) Başta ABD olmak üzere birçok ülkede "internet hastaneleri" hızla artıyor. Bizde de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne günde 70 internet hastası başvuruyor. İnternet için ailesine bıçak çekenden, reel dünyadan kopup nevroz olanlara varıncaya kadar sayısız araz çocukları ve gençleri ahtapot kolları gibi sarmış bulunuyor.

MATBAACILAR ÇALIŞANLARINA MAAŞ ÖDEYEMİYOR

2) Matbaa, kitap, yayın ve kâğıt piyasası büyük endişe içinde. Yüz binlerce esnaf ve bunların eline bakan aileler şimdiden kara kara düşünüyor. Açık ve gizli işsizler ordusuna, bu projeyle kâğıt, kitapçı, yayıncı ve matbaa piyasasında ortaya çıkacak yeni işsizler eklenecek. (...) Hükümet AVM'lerle orta sınıfa ve esnafa zaten ağır darbe indiriyor, şimdi bu yeni proje ile belli bir sermaye zümresini zenginleştirecek ama, yüz binlerce aileyi işsizliğin kucağına itecek.

YAZMA UNUTULUP GİDECEK

3) Öğretim "okuma ve yazma yetisi"nin paralel ve eşzamanlı geliştirilmesini gerektirir. Akıllı tahta ve tablet bilgisayar, "kalemle yazma yetisi"ni zayıflatırken, "görsel düzeyde okuma"yı öne çıkaracak. (...)

OSMANLININ GERİSİNE DÜŞECEĞİZ

Osmanlı'da okuma oranı yüzde 85, yazma oranı hayli düşüktü; kırsal kesimlerde bile aileler çocuklarına Kur'an okumayı öğretirlerdi. Kur'an öğrenen, kolayca yazılı metni okumayı da sökerdi. Bu gidişle Osmanlı'nın gerisine de düşmüş olacağız.


ÇANDAR KENDİ GAZETESİNE DE ACIMADI

[PAGE]ÇANDAR KENDİ GAZETESİNE DE ACIMADI

GAZETECİLER.COM - Cengiz Çandar için "Mevzubahis olan Fenerbahçe ise gerisi teferruat" mıdır?
Sanmıyoruz!
Sıkı bir Fenerbahçeli Cengiz Çandar...
Kendi deyimi ile "adı asiye çıkmış" bir taraftar...
Ancak şike davasının başından beri "hak ve hukuk" gözeterek kalem oynatıyor.
Az biraz Fenerlilik damarıyla yazdığını kabul etsek de bugün bir çok kişinin görmeye başladığı "şike oyununu" en başından beri dillendiren isim.
Misal Hüseyin Gülerce'nin sözleri...
Mehtap TV'de canlı yayında şike davasıyla ilgili önceki gün aynen şunları söyledi;

"Ergenekon davasını başka yerlere çekip itibarsızlaştırma gibi bu şike davasını da Fenerbahçe'nin üzerine yıkmak suretiyle, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ı öne çıkartmak suretiyle itibarsızlaştırmaya çalışan bir grup var. Kim söylemişse bir laf var; Bütün renkler kirlendi birinciliği beyaza verdiler. Futbolda şike varsa, kandırma, hile varsa bu bütün takımlarla ilgilidir. "


Dönelim Cengiz Çandar'ın kaleme aldığı son Fenerbahçe yazısına... Aziz Yıldırım'ın duruşmadaki konuşmasını özetlemiş. Kendi gazetesi Radikal de dahil medyaya çakmış.

Demiş ki;

"Aziz Yıldırım'ın, milyonlarca Fenerbahçelinin merakla beklediği, İstanbul'da 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün başlayan ve bugün sona erecek savunmasını mahkeme salonunda dinlerken 8 aydır doğru bir yerde durduğumu büyük bir mutlulukla hissettim.

AZİZ YILDIRIM İDDİANAMEYİ ÇÖKERTTİ

Hukukçu bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş, epey yaş almış ömrümde mahkeme salonlarını izleyici, tanık ve sanık olarak hayli yakından bilen birisi olarak, beni asıl meraklandıran Aziz Yıldırım'ın hakkındaki iddianamede ileri sürülen suçlamaları 'maddi deliller'le çökertip çökertmeyeceği, bunu nasıl yapacağı idi... İddialar yığını' diye önceden nitelediği iddianameyi darmadağın etti, Çökertti. Aziz Yıldırım savunmasıyla Fenerbahçe Spor Kulübü'nün 'iddia makamı'na geçeceğini yazmıştım.

YARGISIZ İNFAZ YAPAN MEDYA

Yapılan haksızlığa taraf olan herkes dünkü savunmadan nasibini aldı.
Başta temmuz ayından bu yana hukuk dışına çıkarak 'yargısız infaz' yapan medya.

Aziz Yıldırım, medyanın bu rolünü delillerle ortaya koyarken Fenerbahçe'nin Karabük'ten transfer ettiği Nijeryalı futbolcu Emenike'nin 'şike için aldığı paralan sayarken çekilmiş fotoğrafları' olduğunun medyada ileri sürüldüğünü hatırlattı ve "Ancak bu fotoğraflar hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır" dedi.

RADİKAL'İN ÖZÜR BORCU VAR

Bütün medyanın, bu arada benim gazetem Radikal'in de 'özür borcu' vardır. O tarihlerde bu tür iddialar Radikal'de de yayımlanmıştı ve ben gazete yönetimini yapılanın yanlışlığı konusunda uyarmıştım.

Polisten servis edilen 'dezenformasyon' niteliğindeki malzemeler, soruşturmanın gizliliği ilkesini ihlal ederek hukuk dışına çıkıyordu. 1998'de başımıza gelen 'andıç'tan, bu hukuk dişiliği ve medyanın rolünü gayet iyi bilecek konumdaydım.

Yazının tamamı için


AYŞE ARMAN'IN OKURLARI NE KADAR EDEPSİZMİŞ...
DEMEDİKLERİNİ BIRAKMAMIŞLAR... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
NE KADAR ÇOK NEFRET EDENİ VARMIŞ

GAZETECİLER.COM -
Ertuğrul Özkök
'ün Hürriyet'e ve Türk medyasına kazandırdığı en önemli isimlerden biri kuşkusuz Ayşe Arman. Kendisinden, seks deneyimlerinden, ailesinden, kocasından, çocuğundan bahsettiği yazıları ile okur kitlesi kazanan Arman, bugün okurlarından gelen yorumları ile doldurmuş köşesini.
Ama ne yorumlar...

Nefret, öfke, tiksinti, edepsizlik dolu...
"Ne ekersen onu biçersin" diye boşuna dememişler galiba...

İşte Arman'ın okur yorumlarından bazıları;

“Yazısını okudum da, ofisteki çöp kutusuna kusasım geldi...”
“Oha İngilizce bile bilmiyor bu kadın! Godless turtle, yerine goodless turtle yazmış...”
“İğrenç dişlerinden, yapay gülüşünden ve herkesle çektirdiği o pozlardan fena halde sıkıldım, yok mu bunu işten atacak biri...”
“Sevgilisi, yatak hikayeleri, kızı baydıııııı...”
 
“Yaşlandı karta karıştı, menopoza girmiştir kesin!”
“Bakın ben herkesle ne kadar samimiyim diye bas bas bağıran röportaj fotolarından nefret ediyorum. Feci sahte ve yapmacık...”
“Allah’ım ne kadar uyuz!”
“Kocasının mezhebi geniş...”

“Bu memleketin başına gelen en kötü şeylerden biri...”
“Gerizekalı gördün mü ne abuk sabuk sorular sormuş yok mu buna dur diyecek!”
“Bedavadan para kazanıyor”
“İblis o, iblis!”
“Benim pantolonumun aynısını giymiş, ölsem giymem bir daha...”
“O çizmeler ne lan, manyak mı kadın, ne kötü giyiniyor!”
“Vazgeçmeyecek mi bu salak saçlardan.”
“Geberse de kurtulsak...”

Arman'ın okur yorumlarını yayınladığı yazısını okumak isterseniz, buraya ...



YİĞİT BULUT MAKAMIYLA BİRLİKTE KOVULDUĞU HABERTÜRK'E
BİR İLKE İMZA AÇIP ŞOK BİR DAVA AÇTI... DİĞER SAYFADA
[PAGE]YİĞİT BULUT GERİ DÖNÜŞ DAVASI AÇTI

GAZETECİLER.COM (ÖZEL) - Habertürk'ten atılan Yiğit Bulut, işe iade davası açtı. Evet yanlış okumadınız!

Yiğit Bulut, Habertürk'ü ve Turgay Ciner'i kendisini işten çıkarttığı için dava etti ve "işe iadesini" talep etti.

Habertürk'ten kovulduktan sonra Başbakan danışmanlığını zorlayan Yiğit Bulut, tam işi oldu derken büyük hayal kırıklığı yaşadı.

Erdoğan'ın yakın çevresinin markajını aşamayan Yiğit Bulut, "enerjiden sorumlu danışmanlık hayalin"den oldu...

Beyaz TV'nin başına geçeceği yönünde ortaya saldığı söylentilerde doğru çıkmadı. Yiğit Bulut kelimenin tam manasıyla ortada kaldı.

Şimdi Habertürk'e "mahkeme" yoluyla dönmeye çalışıyor.
Bunun içinde "işe iade davası" açmış durumda.
Bakalım "makamı ile birlikte kovulan" Yiğit Bulut, Habertürk'e mahkeme zoruyla dönebilecek mi?


CEZAEVİNDEN ÇIKARKEN NEDİM ŞENER KAPIYA VURUP "GÜLE GÜLE"
DEYİNCE AZARI YEDİ... DOĞAN YURDAKUL İLK KEZ
CANLI YAYINDA ANLATTI... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]DOĞAN YURDAKUL CEZAEVİNDEN ÇIKTI
CANLI YAYINDA KONUŞTU

GAZETECİLER.COM - Odatv davasında tutuklu yargılanan gazeteci/yazar Doğan Yurdakul yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi.

Doğan Yurdakul, tahliyesinin hemen ardından Ayşenur Arslan'ın hazırlayıp sunduğu Medya Mahallesi'ne telefon ile katıldı.

İşte Doğan Yurdakul'un tahliyeden sonra ilk kez çıktığı ekranlarda söyledikleri:

Ayşenur Arslan: Sağlık yetmezliği ile geldi tahliye kararı, böbrek yetmezliğinden diyabete bir çok sorun var biliyorum ama...

Doğan Yurdakul: Yarın tedavi başlayacak. belki bir iki operasyon geçirmem de gerekecek. Neyimiz var neyimiz yok bir görelim, sonra başlayacağız göreve.

TAHLİYE SIRASINDA GARDİYANLARDAN AZAR

Biliyorsunuz ben Ahmet ve Nedim ile aynı koğuştaydım. Yeri Gelmişken, her sabah izliyorlar ben de onlara selam söyleyeyim. Alt koğuşumda Yalçın Küçük, Coşkun Musluk kalıyor. Tahliyem sırasında onların kapısının önünden geçtim, kapıya vurup beni uğurladılar diye azar işittiler onlar.


Ayşenur Arslan: Ne hissettiniz, tahliye sırasında?

Doğan Yurdakul: Aklımın, gönlümün yarısını orada bırakıp çıktım. Onlar çıkmadan rahat edemeyeceğim.

Ayşenur Arslan: Bizler de bir süredir sizin ve arkadaşların içeride olması nedeniyle kendimizi içeride hissetmiştik... 

CEZAEVİNDE EN BÜYÜK PROBLEM TECRİT

Yurdakul, cezaevlerinde tuvalet temizlemek zorunda bırakılan Vatan muhabiri Çağdaş Ulus ile ilgili bir soru üzerine de şunları söyledi:

"Çağdaş kardeşimden başlayayım. Korkunç bir şey. Ben 12 Mart, 12 Eylül döneminde cezaevinde kaldım. Orada bile böyle zulüm uygulanmamıştır. Elimizden yapacak hiç bir şey gelmiyor. Çağdaş kadar değil ama biz de Silivri'de zor durumdaydık. Orada en önemli problem tecrit.
 
BARIŞ PEHLİVAN'A KİTAP CEZASI

Cezaevlerinde en büyük problem  tecrit. Bilmiyorum haberiniz var mı Barış Pehlivan'ın kitabı çıktıktan sonra Soner Yalçın'ın yanından alındı. Yani bir bakıma kitap cezası verdiler."


Doğan Yurdakul, programa katılma gerekçesini de şöyle anlattı:
"Meslektaşlardan çok arkadaş arayıp görüşmek istiyor, onlara olumlu yanıt veremiyorum. Önce sağlık problemlerini halledelim, sonrasında hepsiyle konuşacağım. Size borcum vardı onun için programınıza katılmayı şart gördüm."


MİLLİYET "ÜÇ MAYMUN" ROLÜ OYNARKEN, EN ÖNEMLİ KALEMİ
"MERT"ÇE YAZDI... DİĞER SAYFADA...
[PAGE]
HASAN CEMAL "MERT"ÇE YAZDI

GAZETECİLER.COM - Sonunda Milliyet'ten bir ses çıktı.
Ama o ses yönetimden değil, gazetenin "vicdan" köşesinden geldi.
Hasan Cemal, Nuray Mert'in "dünkü" açıklamasını okuyunca bugün kaleme aldığı siyasilere dair yazısını yarıda kesmiş.
Sonra da Nuray Mert'e dair şu yazıyı kaleme almış.

HAYAL KIRIKLIKLARI

Bu yazıyı yazarken Nuray Mert'in internete düşen açıklamasını haber verdiler. Okuduktan sonra bu yazımı kestim. Ve şu notu önce düştüm:
Hayal kırıklıkları...
Kırk yılı geçen meslek hayatımda o kadar çok yaşadım ki bu duyguyu...
Cumhuriyet'teki genel yayın yönetmenliği yıllarımda tek tük de olsa bazı arkadaşlarımı ben de işten çıkarmak zorunda kalmıştım. Sonra Sabah ve Milliyet'te bazı meslektaşlarımın işlerine son verilirken seyirci kalmış ve bu sessizliğimden dolayı fena halde rahatsız olmuştum. Bunlar hayal kırıklıklarıdır.
Benim hayal kırıklıklarım...

KÖKÜ ANKARA'YA UZANIYOR

Evet biliyorum. Bazen patron, bazen yönetici, öyle olur ki değişik nedenlerle bir gazeteciyle, bir köşe yazarıyla artık çalışmak istemeyebilir. Ama böyle örnekler günümüzde çoğalıyor, gitgide sıklaşıyor. Ne yazık ki öyle. Üstelik bu can sıkıcı örneklerin kökleri Ankara'ya kadar uzanıyor. Siyasal iktidar odaklarından kaynaklanan farklı, eleştirel seslere tahammülsüzlük, yazın bir kenara, her geçen gün artıyor..
Bu hayra alamet değil.

KÖŞELER BOŞALIYOR

Haber kanalları ve gazete köşelerindeki yerlerini kaybedenlerin sayısı çoğalıyor.
Son olarak Ece Temelkuran'la Mehmet Altan'dı. Şimdi Nuray Mert de mi onlara katılmaya hazırlanıyor?..

DÜŞE DÜŞE YÜRÜYÜŞE DEVAM

Bugün varsın, yarın yoksun.
Not düşe düşe, yürüyüşe devam!
Tek çarem bu.
Yazmak, yine yazmak ve kendi doğru bildiğim değerleri yapayalnız da kalsam savunmaya devam etmek...
Benim kendi hayal kırıklıklarımdan çıkarabildiğim ders bundan ibaret.
Başka ne yapabilirim ki?..


HABERTÜRK'ÜN MANŞETİNDEKİ FOTOĞRAFI ÇEKEN
MUHABİR HAPİS CEZASI MI ALACAK?

[PAGE]BU FOTOĞRAF CEZA ALIR MI?

GAZETECİLER.COM -  Habertürk gazetesi'nin Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı'nın sabıkalı fotoğrafını yayınlamasını Aziz Yıldırım duruşmada eleştirilirken eller yine boş durmadı.

Şike davası sırasında duruşmanın fotoğrafı çekildi ve gazeteye basıldı. Bu konuda yasalar ne 1.20120223110343.jpgdiyor? Muhabir ceza alabilir mi? 'Atilla Güner'le Akşam Postası' programına canlı yayınla bağlanan basın hukuku uzmanı avukat Fikret İlkiz konuyu yorumladı.

"Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 183'ncü maddesinde, mahkeme tarafından yapılan kayıtlar dışındaki görüntü çekmeyi yasaklayan maddesi şöyle; 'Adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.'

6 AY HAPİS CEZASI VAR

Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 'Ses veya görüntülerin kayda alınması' başlığı altındaki Madde 286. göre; 'Soruşturma ve kovuşturma işlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' ifadesi mevcuttur... Eğer ortada usule olmayan bir durum varsa bu maddelere göre işlem yapılır... "

ÖNCE BİR GÖZÜNÜ BIRAKTI SAVAŞ MEYDANLARINDA... SON İŞİNDE DE
HAYATINI... ABD'Lİ GAZETECİYİ TANIYAN TÜRK GAZETECİ ANLATTI...
DİĞER SAYFADA...

[PAGE]
SAVAŞ MEYDANINDA BİTEN ÖMÜR

GAZETECİLER.COM - Humus'taki son saldırıda bilindiği gibi 2 gazeteci yaşamını yitirdi. Bu gazetecilerden biri tek gözü 'korsan bandı" ile kapalı olan ABD'li kadın gazeteci Marie Colvin'di...

Ömrünü savaş meydanlarında geçiren Colvin, bir gözünü de yine o meydanlarda bırakmıştı. Son olarak da yaşamını verdi o savaş arenasında...
Onu yakından tanıyan Milliyet muhabiri Aslı Aydıntaşbaş, ABD'li gazeteciyi anlatmış köşesinden...
Demiş ki;

"Dün Marie Colvin'in Humus'taki bombardımanda öldüğü haberini alınca, içim cız etti. O korsan gibi tek göz, bantlı halini, savaştan savaşa koşarak geçen ömrünü, yıllardır kan-gözyaşı görmekten, tarihe tanık olmaktan iyice sertleşen 'delikanlı' üslubunun arkasında gizlemeye çalıştığı o yumuşak kadını düşündüm.
2.20120223110405.jpg
IRAK SAVAŞINDA TANIDI

Marie'yi Irak savaşı sırasında tanıdım. Kimselere benzemeyen acayip bir kadındı; hem 'acayip muhteşem', hem de basbayağı 'acayip' anlamında kullanıyorum bunu. Lübnan'dan Bosna'ya, Sri Lanka'dan, Çeçenistan'a, Gazze'ye kadar son 30 yılda dünyadaki bütün önemli çatışmalara tanıklık etmiş, büyük yankısı olan yazılarıyla zaman zaman savaşların seyrini değiştirmişti. Korkusuzdu. Tam bir özgür ruhtu.

SAVAŞ MÜPTELASIYDI

Marie gibilerine 'savaş müptelası' derler ve bu tanım da çok yanlış değil. Sri Lanka'da Tamil Kaplanları ve hükümet arasındaki savaşı izlerken gözüne isabet eden şarapnelin hikayesini, sanki 'Dün de dizimi çarptım' havasında anlatmıştı. Tek gözünü kaybetmiş olmaktan rahatsızlık duyuyorsa da, bunu hiç hissetmedim. Bildiği şey, bildiği yer, rahat hissettiği durum, savaş ve savaş halinin resmini çekmekti. Muhtemelen Londra'daki evine döndüğünde günlük hayata adapte olmak, ona her şeyden zor geliyordu.

DON KİŞOT GİBİYDİ

İşin garibi, hayatını savaşlarla geçirmiş olmasına rağmen inanılmaz yufka yürekli biriydi. Hep insanlarla, küçük insanlarla, savaşın etrafında şekillenen öyküler ve haksızlıklarla ilgiliydi. Don Kişot gibi.

IRAK'TAKİ İLK TOPLU MEZARI BULDU

Bir ara, sabahın 6'sında fırlayıp her gün Basra'ya gitmeye başladı. Birinci Körfez Savaşı sonunda Saddam ordularının Basra'nın güneyinde Şii'leri topluca katlettiği kasabalardan birini hatırlıyor, orada toplu mezar arıyordu. Kafayı takmıştı. Amerikan ordusu (olmayan) kitle imha silahlarının, Marie ise kaybolan hayatların peşindeydi. Günün birinde rüşvetle bir buldozer kiralayarak, köylülere sora sora belirlediği noktada kazıya başladı. Ve işte Saddam sonrası Irak'ta bulunan ilk toplu mezarın hikayesi budur.