BIST 10.337
DOLAR 32,26
EURO 34,72
ALTIN 2.401,27
HABER /  GÜNCEL

Ata'nın manevi kızından sitem var

Erdoğan ve Baykal arasında polemiğe neden olan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe tartışmalardan rahatsız. Devletten araba ve koruma talep eden Adatepe'den sitem var.

Abone ol

Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe, son günlerde adının bazı tartışmalara karıştırılmasının kendisini çok üzdüğünü belirterek, "Devletten sadece bir araba ve koruma istedim. Her ortamda ve her fırsatta Atatürk ilke ve devrimlerini, özellikle öğrencilere ve genç kuşaklara anlatmaya çalıştığım için sürekli tehdit mektupları ve telefonları alan bir insan olarak bu isteğim çok mu görülmeliydi?" dedi. Adatepe, son günlerde yaşanan gelişmelere açıklık getirmek amacıyla Pera Palas Oteli'nde basın toplantısı düzenledi. Yaşanan gelişmeler nedeniyle 3-4 gündür son derece üzgün ve yorgun olduğunu belirten Adatepe, tartışmalarda adının kullanılmasına kırıldığını söyledi. Adatepe'nin hazırladığı açıklamayı, gazeteci Orhan Karaveli okudu. Adatepe açıklamasında, mal bildirimi tartışmalarında adının kullanılması nedeniyle basın toplantısı düzenlemeyi uygun bulduğunu kaydederek, "Atatürk'ün hiç bir zaman evlatlığı olmadı. Ben Atatürk'ün manevi kızıyım. Aralarında Sabiha Göçken ablamın da bulunduğu Atatürk'ün 5 kızı, onun evladı olmanın onurlu sorumluluğunu özenle taşıdık. Ablalarım artık aramızda değiller, geriye bir tek ben kaldım. Eşimle birlikte varımızı yoğumuzu ortaya koyarak ve gerektiğinde bunları elden çıkararak onu bugünün koşullarında bile yaşatmak için katkıda bulunmaya çalışıyoruz" dedi. Yurt dışında ticaretle uğraşan 2 oğlu olduğunu belirten Ülkü Adatepe, oğullarından birine ait olan Şişli'deki apartman dairesinde oturduklarını söyledi. Adatepe, "Herhangi bir işimiz, taşınır veya taşınmaz servetimiz, bankada paramız, şirketlerde hissemiz yok. Arabamız vardı, onu da satmak zorunda kaldık. Atatürk'ün benimle ilgili vasiyeti gereği bize ödenen ve halen 5 bin YTL'ye çıkarılmış bulunan aylıkla geçinmeye ve Atatürk'ün hayatta kalmış tek yakını olarak yüklendiğim sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyorum. Bu para Atatürk'ün vasiyetindeki Ülkü Hanım'a verilmesi gereken 200 liranın altın hesabıyla bugünkü değeridir. Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı yıldan bu yana devletimizden hiç kimse halimi ve çocuklarımı nasıl okutup yetiştirdiğimi sormadı, ben de devletimiz dahil kimseden herhangi bir istekte bulunmadım" diye konuştu. Bu tür tartışmalara adının karıştırılması karşısında büyük üzüntü duyduğunun altını çizen Adatepe, "Bunun siyaset malzemesi yapılacağını ve 'evlatlık' olarak niteleneceğimi aklımın ucundan bile geçirmediğim için sayın başbakana 14 Ekim 2005 tarihinde bir mektup yazdığım doğrudur. Daha önce 10 Şubat 2005 tarihinde de sayın İçişleri bakanına sonuçsuz kalan bir mektup göndermiştim. Ancak bu mektupları yazmadan önce gerekli mercilerle görüşme yapıp olumlu sonuç alamadığımızdan bu mektupları yazmak durumunda kaldım. Hükümetin en üst düzey görevlileri ve sorumluları olarak kendilerinden ne istemiştim. Maddi herhangi bir talepte mi buluşmuştum? Öncelikle yabancı misyonlardaki davetlere gidişler ve çıkışlarda, kötü hava koşullarında, yağmur altında bizleri vasıta aramaktan kurtaracak ve sağ sağlim evimize ulaştıracak uygun bir araba ve bir koruma görevlisi. Her ortamda ve her fırsatta Atatürk ilke ve devrimlerini, özellikle öğrencilere ve genç kuşaklara anlatmaya çalıştığım için sürekli tehdit mektupları ve telefonları alan bir insan olarak bu isteğim çok mu görülmeliydi?" ifadelerini kullandı. "YAZILIP SÖYLENENLER BENİ DERİNDEN ÜZMÜŞTÜR" Adatepe'nin açıklamaları şöyle devam etti: "Bunca güvensiz ülkemiz ortamında 'Atatürk'ün son manevi kızı' sokak ortasında bir kör kurşuna hedef olsaydı bunun sorumluluğunu kim taşıyacaktı? Devletimiz bundan dünya kamuoyu önünde yara almayacak mıydı? Türkiye, Atatürk'ün hayatta kalmış son yakınını koruyamamış bir devlet durumuna düşmeyecek miydi? Babalarınızın, dedelerinizin Türk harflerini söktüğü alfabelerin kapağında babası Atatürk ile beraber resmi bulunan Küçük Ülkü'nün devletçe tahsis edilmiş arabası ve yanında bir koruma görevlisi olsa da olmasa da hiçbir şey değişmeyecek. Basında sorumsuzca yayınlanan bazı haber başlıkları, Sabiha Gökçen ablamızın ölümüne yol açmıştır. Son günlerde yazılıp söylenenler beni de çok üzdü ve yordu. Şimdi biraz dinlenip, Atatürk'ün manevi kızı olmanın görev ve yükümlülüklerini eskisi gibi taşımayı sürdürmek istiyorum." Açıklamanın okunmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Ülkü Adatepe, tek talebinin bir otomobil ve koruma olduğunu ifade ederek, "Ben birkaç kere İş Bankası'na telefon ettim; fakat sonuç alamadım. İçişleri Bakanlığı koruma vereceğini söyledi. Arabayı da İş Bankası'nın vereceğini söylediler. Maalesef kimseyle konuşamadım. Ben CHP'yi şikayet etmiyorum. Onlar kendilerine düşen vazifeyi yaptılar. Araba konusu, onları aşan bir şey sanırım. Bu devletin işiydi. Bu konuşmalar geçtiğinde kendimi çok kötü hissettim" dedi. Adatepe bir soru üzerine, 3-4 sene önce tehdit telefonları aldığını belirterek, tehditlerin zaman zaman devam ettiğini söyledi. Şimdiye kadar devletten hiçbir şey istemediğinin altını çizen Adatepe, "Gençlikte hiçbir zaman ortaya çıkmadım. Ama şimdi bu yaştayım, okullara gidiyorum. Oralarla konuşmalar yapıyorum. Türk gençliğine, Atatürk'ün bilinmeyen yönlerini anlatıyorum. Bu şekilde de bir korumaya ve bir arabaya son derece ihtiyacım var. Bunu da istemek benim hakkım diye düşündüm. Kesinlikle para istemedim. Her sene ücret ufak ufak artıyordu. Bu sene yüzde 42 artırıldı. Ben hiçbir şekilde siyasetle uğraşmıyorum. Bütün okullara gidiyorum, imam-hatip okullarına da büyük bir zevkle gidiyorum. Ben herhangi bir vatandaş değilim. Atatürk çok şık giyinmeyi seven bir insandı. Bana o kadar büyük özen gösterdi ki, beni son derece şık giydirmeye uğraşırdı. Atatürk milletini o kadar seviyordu ki, bu kıymetin karşılığı olarak da iyi giyiniyordu. Çünkü şık giyinmek, karşısındakine kıymet vermektir. Benim sigortam yok. İsmimi kullandıkları için kırgınım" ifadelerini kullandı. Adatepe, sözlerini şöyle tamamladı: "Bundan 23 sene evvel Atatürk'ün bana vermiş olduğu imzalı fotoğraflar, porselenler, cep saatlerinin hepsini kendimde muhafaza edebilirdim veya satabilirdim. Ben hepsini Harbiye Askeri Müzesi'ne hediye ettim. Orada Atatürk'ün sadece bir pelerini vardı. Verdiğim şeylerle ayrı bir bölüm yaptılar. Yurt dışından davetler alıyorum. Yakında Almanya'ya gideceğim. Orada Türk talebelere konuşma yapacağım; ama kimse 'Sen nasıl gidiyorsun' diye sormuyor. Eğer Atatürk diye her yerde ağızlarına alıyorlarsa, bunun bir tek yadigarı ben kaldım. Bunu artık devletin, partinin, bankanın düşünmesi lazım."