BIST 10.677
DOLAR 32,22
EURO 34,94
ALTIN 2.418,47
HABER /  GÜNCEL

'Asılmayıp beslenenler' piyasada

Mavioğlu’nun 4 yıl üzerinde çalıştığı kitapta, Menderes'ten, Kenan Evren'e birçok ünlüye yer veriliyor..

Abone ol

Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun 4 yıldır üzerinde çalıştığı, 12 Eylül döneminin cezaevlerini anlatan “Asılmayıp Beslenenler” adlı kitabı 1 Mayıs 2004’te Babil Yayınları’nın Sözlü Tarih Dizisi’nden çıktı. “Kenan Evren, 3 Ekim 1984'te Cumhurbaşkanı sıfatıyla Muş'ta yaptığı konuşmada, cunta ilan edileli beri gerçekleştirilen 48 idamı savunuyor ve ‘Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?’ diye soruyordu. Evren'in bu sözleri kuşkusuz, "demokrasiye geçiş programı" çerçevesinde 6 Kasım 1983'te seçilen ve henüz hiçbir idam cezasını onaylamamış olan TBMM'ye yönelikti. Seçilmişlerin parlamentosu, Evren'in bu sözlerini emir olarak mı algıladı yoksa sonradan moda olan bir deyimle ‘durumdan vazife’ mi çıkardı bunu bilen yok. Neredeyse ‘derhal’ denilebilecek kadar çok kısa bir süre sonra; Anavatan Partisi ve Milliyetçi Demokrasi Partisi'ne mensup milletvekillerinin oylarıyla, İlyas Has 6 Ekim 1984'te; Hıdır Aslan da 24 Ekim 1984'te idam edildiler. Evren'in ünlü "asmayıp da besleyecek miyiz?" düsturunda, TBMM'yi kendi cinayet zincirine ortak etmenin ötesinde, o gün ve sonrasında hiç tartışılmayan başka bir yön daha vardı. Evren'in "hainler" diye adlandırıp düşman safında gördükleri aslında ikiye ayrılıyordu. Birincisi asılanlar, ikincisi de beslenenler. Asılanların toplam sayısı 50'ye ulaşmıştı. Peki ya beslenenler? ‘Asılmayıp beslenenler’ kimlerdi? Kaç kişiydiler? Yaşları kaçtı? Nasıl yaşamışlardı? ‘Asılmayıp beslenenler’, yağlı urganla değil ama; cezaevlerinde dayakla, işkenceyle, direnişle, açlıkla onar onar öldüler, sakat kaldılar. Ömür boyu kendilerini bir gölge gibi takip edecek olan hastalıklarıyla baş başa bırakıldılar. Bu kitap, onları anlatmaktadır...” Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, Babil Yayınları’nın Sözlü Tarih dizisinden yayımlanan ‘Asılmayıp Beslenenler’ adlı kitabındaki haykırışı böyle özetliyor. 1 Mayıs 2004’te okuyucusuyla buluşan ‘Asılmayıp Beslenenler’ öncelikle bir hesaplaşma kitabı. Toplumun üzerinden bir silindir gibi geçerek binlerce insanı cezaevlerine tıkan, yıllarca işkenceden geçiren ve yaşattığı tüm bu dehşete rağmen, hesap vermekten kaçınmakta da son derece usta olan 12 Eylül Cuntası ile hesaplaşmayı kendisine esas alıyor. Asılmayıp Beslenenler, bir teşhir kitabı. 12 Eylül’de yüzlerce genç insanın üzerinde binbir çeşit eza yöntemini deneyenleri ve bu yaptıklarının kapalı kapıların, duvarların, karanlıkların arkasında kalacağını sananların teşhirini hedefliyor. Asılmayıp Beslenenler bir hafıza kitabı. 12 Eylül döneminde hücrelerde işkenceden, yoksunluklardan, yasaklardan ötürü ölenleri, sakat kalanları, akıl sağlıklarını yitirenleri anımsatmak ve mutlaka ama mutlaka toplumsal hafızayı diri tutmak istiyor. Acılar hafızalarda canlı tutulmalı, çünkü unutmak sadece bugünü değil, geleceği de yitirmek demek. Mavioğlu kitabının konseptini şöyle özetliyor: “Bu bir sözlü tarih çalışması. Kişisel tanıklıklar, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden yükselip tarihin boşluğunda saklı kalmış acı dolu haykırışların yanısıra, belleklerde yer etmiş olaylara ilişkin de son derece önemli ve renkli ipuçları sunuyor. Tariş direnişi, Fatsa yerel yönetim deneyimi, Aybastı’daki mücadele, Kürtlerin yaşadığı katmerli işkence; bunlardan sadece birkaçı. Sadece Metris, sadece Mamak ya da sadece Diyarbakır Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde yaşananlarla ilgili kitaplar yazıldı. Ama “Asılmayıp Beslenenler”, bu üç cezaevini kapsamakla kalmayıp, 12 Eylül’ün cezaevi politikasının tüm Anadolu cezaevlerinde uygulanmaya konulmuş bir kontr gerilla operasyonu olduğu gerçeğinin tanıkları ve örnekleriyle bu denli kapsamlı olarak anlatıldığı ilk kitaptır. Kitapta ağırlıklı olarak duvarın arkasının en yakın tanıkları olan eski mahkumların anlatımlarına yer verildi. Ama duvarın ardında mahkumların dışında başka gözler de vardı; cezaevi doktorları, psikiyatristler, cezaevi müdürleri... Cezaevi görevlilerinin tuttukları projeksiyon, son derece ilginç oldu. 19 Aralık 2000 sonrasında kanlı bir operasyonla ülkenin gündemine bütün ağırlığıyla giren F tipi cezaevleri, başlı başına bir kitap olabilecek kadar kapsamlı incelenmesi gereken bir konu. Ne var ki, 1980 sonrası hapishanelerdeki zulmün ulaştığı nokta itibarıyla, F tipi cezaevleri konusuna girmekten kaçınılamazdı. 12 Eylül sonrası sürecin gayri meşru çocuğu olan bu yok edici hücreler ve yürütülen direnişe ilişkin bazı anlatımlar da kitapta yer alıyor. Bu anlatımlar arasında özellikle iki nokta son derece dikkat çekici. Birincisi, hapishanelerdeki zulmün, özellikle son 25 yıllık zaman kesitinde neredeyse hiç kesintiye uğramamış olması. İkincisi ise hapishanelerdeki direnişlerin neredeyse tamamen insani taleplerle örülü içeriğinin sabitlenmiş olmasıdır. Sanki yıllar hiç geçmemiş, bir arpa boyu bile yol alınmamış gibi... Öyle ki, önümüzde duran tabloya dikkatli bakmadığımız takdirde, zaman mekan kavramını yitirmek, korkunç bir yanılsamanın girdabında kaybolup gitmek işten bile değildir.” İşte bu korkunç yanılsamanın girdabında kaybolmamak, hafızanızı diri tutmak için okuyun. Ve yarası oluk oluk kanamaya devam eden ülkeniz için, ilk kez ya da bir kez daha kanayın.