Yine deprem...

Türkiye’yi perişan eden 1999 depremlerini yaşamıştım. O günlerde deprem bölgesine gitmek, yapılan çalışmalara yerinde nezaret etmek ve dahil olmak gibi zor ve sarsıcı insani ve vicdani görevlerimi yerine getirmiş idim.

Prof. Dr. Zakir Avşar zakiravsar@internethaber.com

Türkiye’nin gayrı safi milli hasılasının %33’ünü üreten bir alana yayılan bölgedeki depremin yaralarının sarılması hiç de kolay olmamıştı.

Aralarında İstanbul’un da bulunduğu 11 ilin doğrudan periferideki illerin dolaylı bir şekilde etkilendiği depremlerde onbinlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yaralanmış, evler ve işyerleri yerle bir olmuştu.

Sonrasında bu ölçekte büyük bir deprem yaşamamakla birlikte bazı şehirlerimizi etkileyen önemli depremlerle karşılaştık.

 Hepsinde de can evinden vurulduk.

Kayıplarımız büyük oldu. Mala gelen yerine konsa da canlar gidince onun hiçbir şekilde telafisi mümkün olmadı…

Aziz milletimiz kardeşliğini, hamiyetini, merhametini derhal ortaya koydu ve her nerede bir afet yaşanmış ise orada anında maddi ve manevi bütün gücü ile bulunma çabasında bulundu. Kenetlendi ve tek yürek oldu.

Şimdi Elazığ ve Malatya illerimizde etkili olan bir deprem yaşadık. Canlar kaybettik, yaralı vatandaşlarımız var.

Günlerdir Türkiye ayakta ve afetzede kardeşlerimiz için dualarımız, çabalarımız.

Yaşananları görünce bu milletin büyüklüğüne bir kez daha hayran oluyor ve Türklüğün bir ferdi olmaktan gurur duyuyoruz…

Elbette tüm depremlerde kayıplarımızı artıran nedenler benziyor. Kötü, özensiz yapılmış binalar, genel olarak malzemeden çalınmış müteahhit işleri… İnsanlarımız ev sahibi olmak ümidi ile bin bir zahmet ile edindikleri evlerini kaybetmekle kalmıyor, bu dayanıksız, çürük yapılar içinde canlarını veriyorlar…

Yıllardan beri sürekli deprem uyarısı yapılıyor, binaların güçlendirilmesi ve deprem önlemlerinin alınmasının önemi üzerinde duruluyor, depremlerin ilk günlerinde toplumun tüm dikkati bu konulara yoğunlaşıyor ama depremlerin sıcaklığı geçtikten, acılar biraz küllendikten sonra yeniden eskiye dönülüyor.

Deprem günlerinde ekranlardan boy gösteren deprem uzmanlarını uzun süre görmüyoruz. Onlar muhtemelen uyarılarını yapacakları platformlar arıyor ama gündem dışı kaldıkları için ekranlarda izlerine rastlanmıyor… Hâlbuki her zaman ekranlarda olsalar, bir felaket tellalı gibi değil ama uyarıcı olarak bizleri bilgilendirseler ne kadar yararlı olur…

Eski ve yeni siyasetçiler yerli yersiz konuşuyorlar. Birbirlerine afetler üzerinden laf söyleme gayretkeşliğine giriyorlar. Buna ne gerek var. Sonuçta bu ülkenin pek çok yeri deprem kuşağında ve depreme hazırlıklı olma bilincinin yerleşmesi gerekiyor. Artık gelinen noktada kimin ne kadar hatası var diye tartışmak gereksiz. Bundan sonrasına odaklanmak ve depremlerden en az kayıpla çıkmanın yollarına bakmak lazım.

Depremler üzerinden popülarite yakalama meraklılıkları hiçbir dönemde eksik olmuyor. Yine böyle tipler bolca ortaya çıktı. Bir kısmı ise kötü niyetli. Allah ıslah etsin.

Hatta bazıları depremde arama kurtarma faaliyetlerini geciktirecek neviden sosyal medya paylaşımları yapacak kadar ahlaksız… Bunları bulup mutlaka cezalandırmak şart. Sorumsuzluğun, suiistimalin böylesini affetmek hiç de kolay değil.

Afet anlarında telefonlara yüklenmemek gerektiğini bir kez daha gördük. Hatlar kilitlendi. Lazım olan iletişimin temininde zorluklar doğdu. Yetkililerin uyarılarını dinlemek ve iletişimi sosyal ağlar üzerine kaydırmak en doğrusu. Hatlar kilitlenince kamu görevlileri de işlerini yapamaz durumda kalıyor.

Depremin ilk anlarında kalabalık maiyeti olan, sıkı korunması icap eden kişilerin müdahalelere katkısı olmuyor. Bu kez tüm kamu görevlilerinin dikkatleri onlara yöneliyor ve iş gücü, enerji kaybı ortaya çıkıyor. Özellikle siyasetçilerin böyle anlarda deprem ve afet bölgelerinden biraz uzakta kalmaları iyidir. İlk kırk sekiz saat geçince gelmeleri daha iyi. Kimse onları ilgisiz ve duyarsız kalmakla suçlamaz. Suçlamamalıdır da.

Afet durumları için oluşturulan kurumlarımız iyi sınav veriyor. Allah yokluklarını ve acziyetlerini göstermesin. Kızılay, AFAD başta olmak üzere, arama kurtarma çalışmalarında yer alan tüm kurumlar ve oluşumlar çok başarılı. Bakanlıklarımızın olaylara müdahalesi yerli yerinde ve hızlı. Şükür.

Uzmanların İstanbul’a ilişkin söylediklerini ciddiye alalım. Felakete hazırlıksız yakalanmayalım. Korku ve panik ile değil, hazırlık ile geleceği yönetmeye uğraşalım.

Duamız daim: İnşallah afetleri bir daha yaşamayız, yaşamak mukadder olursa daha az kayıplarla karşılayacağımız, tedbirlerimizin tam olduğu günleri de görürüz.