Yediğimizin-içtiğimizin faturasını doğaya ve gelecek nesillere ödetmek-3

Gıda kaybı ve israfı

Muhammet Şakiroğlu msakiroglu@gmail.com

Bir yazı dizisi olarak ele aldığım “tarım problemi”ne devam ediyoruz. Son iki yazıda tarımsal üretimin kendisinin en büyük çevresel sorun olduğunu dile getirmiş, besin ve diğer tarımsal ürünleri üretmenin çevreyi ne kadar kirlettiğini ve su kaynaklarını nasıl heba ettiğini yazmıştım. Çevreye hangi yollarla ne kadar zarar verildiğini açıkça ortaya koymak, herkesin bu zarardaki rolünü anlamasına yardımcı olacaktır. Çünkü sorun kolektif olduğu için çözüm ancak ortak çaba ile mümkün.

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre üretilen tüm tarımsal üretimin yaklaşık üçte biri hiç tüketilmeden geri çöpe gidiyor. Yani büyük bir çevresel maliyetle üretilen tarımsal ürünlerin üçte birini boşu boşuna üretiyoruz. Büyük bir enerji ve su harcayarak tarla sürüp, ekin ve ürün alıyor, bu sırada doğaya ilaç ve gübre bırakıyor atmosferi, suları ve toprakları kirletiyor ancak bu kadar yüksek bedellerle ürettiklerimizi ise çöpe atıyoruz.

Nasıl oluyor da bu kadar gıda çöpe gidiyor ya da kayboluyor?

Bunun bir kısmı gıda kaybı iken diğer bir kısmı gıda israfı oluyor.

Gıda kaybı, zincirdeki gıda tedarikçilerinin tüketime sunmak yerine kullanılmadan çöpe attığı gıdaları kapsıyor ve yaklaşık olarak üretilen gıdanın %15 kadarına karşılık geliyor.  Bu kayıp, üretim, hasat sonrası ve dağıtım sırasında gerçekleşiyor. Maalesef üreticiler için cazip bulunmayan gıdalar hayvan yemi olarak da değerlendirilmiyor ve çevreye çok büyük bir maliyet olarak heba ediliyor.

Gıda israfı ise gıda tedarik zincirini kaliteli ve tüketime uygun nihai bir ürüne kadar tamamlayan, ancak tüketiciye ulaştığı halde israf edilen kısım olup geri kalan %15’lik dilime tekabül eder. Üstelik israf çok daha yüksek bir çevresel maliyete sahiptir. Çünkü paketleme, taşıma/ikmal ve pişirme maliyetleri ile beraber çevreye çok daha fazla zarara verir.

Küresel rakamların biraz altında seyretse de Türkiye’de de israf rakamları benzer şekildedir ve hala çok yüksek bir seviyededir.

İsraf genellikle şekil, boyut veya renk açısından uygun olmadığı düşünülen taze ürünlerin, ayıklama işlemleri sırasında atılması ile başlar.

Son tüketim tarihi yaklaşan veya geçmiş ürünler de genellikle perakendeciler ve tüketiciler tarafından farklı şekillerde tüketime katmak yerine çöpe atılır.

Büyük miktarlarda sağlıklı ve yenilebilir yiyecekler genellikle ev veya işyeri mutfaklarından atılır. Çok büyük bir hastalık olan bu çeşit israfta maalesef herkesin çok ciddi katkısı var.

Türkiye’de sadece yılda israf edilen 2,1 milyar adet ekmeğin maliyeti bile ülkenin 23 günlük ekmek ihtiyacı kadarken israfın ekonomik maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu anlatmaya bile gerek yok.

Tarım pratiklerimiz ve sonrasında gıda üretim ve dağıtım zincirindeki sorunlu sistemimiz yüzünden çok ciddi bir çevresel yıkıma sebep oluyor ve gelecek nesillere kabarık bir fatura bırakıyoruz. Mevcut tarım pratiğimizle bizden önceki tüm atalarımıza ve muhtemelen bizden sonraki tüm nesillere göre en hoyrat dönemde yaşıyoruz. Yaşadığımız dünyaya ve üzerindeki tabiata yabancı ve düşman mantalitemizle korkunç bir yıkıma sebep oluyoruz. Bu yıkımı azaltmak da mümkün, daha sürdürülebilir bir tarımsal sistem de.

Tarım sorununu yeterince irdeledikten sonra çözüm yollarını tartışacağız.