Üşümez yaz! Ama siz yine de bir mendil almaz mısınız?
Yazın yüreği üşür! El ayak çekilince boş kaldırımlarda,
sığınacak sıcak bir kuytu aranır, sıcak bir bakış. Üşüyen yüreğinin
hapşırıklarını saracak bir mendil!
Üşümez yaz! Ama siz yine de bir mendil almaz mısınız?
Çocuklar diyorum! En çok yanan evlerde üşür!
Şu gördüğünüz, ama benim sizi göremediğim gözlerim; durmaksızın
içime açılan bir penceredir. Sesleriniz kaldırımlar boyu akan
ırmaklar gibi, renk renk, biçim biçim durmaksızın içime akışır.
Kimi yumuşaktır kadife gibi, varlığımı sarar ısıtır. Kimi
neşelidir sıcacık bir çorba gibi, gençliğimi çalar oynatır. Kimi
öfkelidir, üşütür güneşin altında yanan ellerimi. Kimi de gergindir
ince bir tel gibi, çalar korkuyla gönlümün tellerini.
Her sabah günün ilk ışıklarıyla gelirim bu eski kaldırıma. Hep
aynı köşede, aynı lekeli kartonun üzerinde beklerim sabahın ilk
siftahını. Mevsimlerden kış ise iyice sarılırım eski paltoma.
Yorgun ayaklarım üşümüş bir kedi yavrusu gibi kaybolur çizmelerin
içinde. Yaz ise daha hafif yüklerle, ama hep aynı köşede! Ben ve
mendillerim karşılarız günü büyük bir ümitle!
Üşümez yaz! Ama siz yine de bir mendil almaz mısınız?
Kanı çekiliyor ellerimin son günlerde. “Yaşlılık böyle bir şey
mi dede?” diye sordu dün akşam küçük torunum. Ufacık tombul
elleriyle yokladı kurumuş damarlarımı. “Irmaklar gibi” dedi sonra!
Yalnız azalmış suları! Bu coğrafyaya yağmur yağmaz mı? Ne diyeyim
bilemedim. Cebime gizlediğim çikolatayı tutuşturdum ellerine. Kurak
coğrafyama çekildim!
Kurak coğrafyadan mendil almaz mısınız? Farkındayım aceleniz
var. Acele, mendil sevmez bilirim! Ama siz yine de bir mendil almaz
mısınız? Belki yağmur yağar coğrafyasına bir çocuğun! Bir
başkasının göğüne güneş doğar. Tohum çatlar toprağın altında. Ve
yeşil gözlerinden ışıl ışıl bir umut doğar!
Gözlerim! Ah gözlerim, mendilleri görmez onlar!
Mendiller, beyaz kanatlı naif melekler!