Mağaradaki Dehşet

Çocuklar taşıyor kadının gözlerinden. Yitik, korkmuş, umutsuz, coğrafyasını yitirmiş ülkeler gibi hangi kıtaya ait olacağını şaşırmış çocuklar.

Elçin Sevgi SUÇİN elcin@internethaber.com

“Önce gölgeler silindi” diyordu kadın. “Sonra her şey!”

Ben yüzüne bakıyordum. Yüzünün kıvrımlarından taşan dehşetin izlerine.  Eski, çok eski bir savaşın izlerinden yürüyerek, yaşamın tümünü kavrayan bugünün sınırları kaybolmuş savaşlarına. Çocuklar taşıyor kadının gözlerinden. Yitik, korkmuş, umutsuz, coğrafyasını yitirmiş ülkeler gibi hangi kıtaya ait olacağını şaşırmış çocuklar.

“Gölgeler” diye devam ediyor kadın, gözlerinden taşan korkuya beni de ortak etmeye çalışırken. “Bildiğimiz bir maziydi bizim için ve bildiğimiz bir gelecek. Yağmurun ne zaman yağacağını bilirdik. Irmağın ne zaman taşacağını da. Ne zaman başak vereceğini buğdayların ve çocuklarımızın ne zaman doğacağını. Bu yüzden düzenliydi uykularımız. Rüyalarımız, içimizden en bilge olanın yorumlayabileceği denli anlamlı.

Her şey birdenbire oldu. Böyle demeyi çok isterdim! Çok isterdim bütün bu korkunçlukta bizim payımız olmadığını söylemeyi. Fark etmedik değil aslında gölgelerdeki değişimi. Duvara yansımalarındaki dalgalanmaları. Her gün silinen ufak tefek kısımlarını. Bir kaya gölgesi gibi koyu renklerinin ağır ağır solmasını. Fark ettik fakat aldırmadık. Mağara, gölge, güneş denklemine öylesine güveniyorduk ki; bir gün bozulabileceğine hiç inanmadık. İşte, her şey bu yüzden oldu.”

Gölgenin bilincine itaat et. Varlığın ilk gününden beri bütün hatıraları biriktiren odur. Bizim unuttuğumuzu hatırlayan da. En iyi o bilir savaş meydanlarında ağır ağır solan bir etin tarifsiz acılarla seğirmesini ve bir çocuğun gecenin örtüsü altında ısınmak için bir anne kucağına duyduğu hasreti.

Şimdi gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Daha önce hiç görmediğim kadar şiddetli ve kirli. Ağladıkça geçmiş bir hatırayı yıkıyordu sanki.

Gözlerimi kaçırmak istiyordum. Kocaman bir yanlış gibi önümde duran bu kadını ve onun gözlerinden taşan yitik çocukları görmek, üzerinde durduğum zemini akan bir ateş seline dönüştürüyordu. Fakat gözlerime söz geçiremiyordum. Tanıdığım ama çıkaramadığım bir gölge uzuyordu ardımsıra ve beni yabancısı olduğum bir coğrafyanın topraklarına itiyordu.

“Korkma” diyor kadın gözyaşlarıyla yıkanmış ellerini uzatırken. “Gölgenin bilincine itaat et. Varlığın ilk gününden beri bütün hatıraları biriktiren odur. Bizim unuttuğumuzu hatırlayan da. En iyi o bilir savaş meydanlarında ağır ağır solan bir etin tarifsiz acılarla seğirmesini ve bir çocuğun gecenin örtüsü altında ısınmak için anne kucağına duyduğu hasreti.”