Türkiye yükseköğretiminde sadece iki tür üniversite var: Devlet
üniversitesi ve vakıf üniversitesi. Ülkemizde özel üniversite yok.
Bu yüzden vakıf üniversitelerini özel üniversite olarak tanımlamak
da bu üniversitelere özel üniversite gibi davranmak da yanlış.
Zira vakıf üniversitelerinin rektörleri Cumhurbaşkanı tarafından
atanıyor ve akademik kadro ilanları YÖK onay ve iznine bağlı.
Ayrıca kamu üniversitelerine ve yüksek teknoloji enstitülerine
tanınan mali muafiyetler-istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan
vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumları da kanunen
faydalanıyor. Yani aslında bu üniversiteler yarı resmi üniversite
gibi.
Bir çok açıdan kamu maliyesinden faydalanan ve yükseköğretim
sistemi içinde tanımlanmış bu üniversite kurma ve yürütme formülü
son zamanlara kadar Bilkent Üniversitesi tecrübesi üzerinden kısmen
sorunsuz bir şekilde ilerledi.
Son yıllarda hızla artan vakıf üniversiteleri ile oldukça
heterojen bir yapı ortaya çıktı. Kampüsleri ve gelenekleri ile
saygın kuruluşlardan apartman dairesinde kurumsal altyapısı ve
kimliği olmayan yapılara kadar geniş bir yelpazede 75 tane vakıf
üniversitesi ve 4 tane vakıf MYO var.
Maalesef mevcut halleri ile epey sorunlu kurumlara dönüşmeye
başladılar ve vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının
birikmiş yığınla sorunu var. Bu sorunların başında maaş sorunu
geliyor… Birçok vakıf üniversitesinde araştırma görevlileri ve
öğretim görevlilerine verilen maaşlar, kurumdaki temizlik
elemanları ile aynı seviyede idi. Bunu aşma adına 15 Nisan 2020
tarihinde 7243 sayılı kanunla vakıf üniversitelerinde maaşların en
az devlet üniversiteleri ile eşit olma zorunluluğu getirildi. Ancak
bu konuda uygulamada sorunların devam ettiğine dair şikâyetler
alıyorum. Denetleyen kurumların yasanın uygulanmasında hassasiyet
göstermesi ve istismarların önüne geçmesi önemli.
Vakıf üniversitelerinin bir kısmında akademik personel alım
sınavları ile ilgili usulsüzlük iddiaları var. Özellikle sınavı
kazanan adayların bir kısmının keyfi olarak göreve başlatılmadığı,
yerlerine başka adayların sınavsız alındığı ya da başlatılmayan
adayların kadrolarının yeniden ilana çıkıldığına dair kanıtlar
sosyal medyada paylaşılıyor.
Vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının herhangi
bir iş güvencesi yok. Birçok üniversite iş akitlerinin
feshedilmesinde çok keyfi davranıyor. Sözleşmesi keyfi olarak
ya da politik sebepler ile iptal edilen ve bu yüzden aniden işsiz
kalan öğretim elemanları var. Böyle durumların azaltılması
için öğretim elemanlarını üniversite idarelerine karşı koruyacak
yasal mekanizmalara ihtiyaç var.
Sorunlardan bir diğeri ise bazı vakıf üniversitelerinin
kurumlarında çalışan öğretim elemanlarını uzmanlık alanları dışında
ders vermeye zorlaması. Öğretim elemanlarının bu şekilde alanları
dışındaki dersleri yürütmeye zorlanması akademik ciddiyeti ve
kaliteyi düşürüyor.
Öğrencilerin para verdikleri gerekçesi ile öğretim elemanlarına
karşı sürekli kollanması, vakıf üniversitelerinin
yükseköğretim kalitesi ile ilgili bir diğer sorun.
Yükseköğretim kurumlarının kar amacı güden işyerleri gibi
işletilmelerinin önüne geçmek gerekiyor. YÖK’ün bu kurumları daha
titiz denetlemesi, yükseköğretimde kalite sorunu oluşturan bazı
vakıf üniversitelerinin keyfiliğini ortadan kaldıracaktır.