Geçen ay 2.5 milyon genç üniversite sınavlarına girdi ve
üniversite okumak istiyor. Sonuçlar şimdilerde açıklandı. Epey bir
aday ve aileleri için tercih heyecanı devam ederken yaklaşık
adayların üçte ikisi için durum iyi değil zira herhangi bir bölüme
yerleşemeyecekler.
Çünkü YÖK tarafından bu yıl açıklanan toplam kontenjan 845 bin
909. Açık öğretim kontenjanları sayılmazsa yaklaşık olarak sınava
giren her üç gençten biri yerleşecek diğer ikisi ise açıkta
kalacak.
Çalışan öğrenci yerleşiyor çalışmayan ise bir sene daha
bekleyecek. Ne yapalım? Sınırlı sayıda kontenjan için çok fazla
gencimiz var.
Peki, öyle mi?
Değil.
Karşımızda daha büyük ve karmaşık bir sorun var. Daha doğrusu
çok ağır bir yükseköğretim planlama sorunu var.
Şöyle anlatayım.
Üniversiteler ve bölümlerin öğrenci altyapısı bu açıklanan
kontenjandan çok daha fazla. Nice üniversitenin bir hayli bölümünde
altyapı ve yeterince hoca bulunmasına rağmen bu bölümler tercih
rehberinde yer almıyor. Yani bu bölümler öğrenci alamıyor. Çünkü
daha önceki senelerde bölümleri öğrenciler tercih etmediği için YÖK
bu bölümleri tercih rehberinden çıkarmış. Fen Edebiyat
fakültelerinin sayısal bölümleri ile Eğitim fakültelerinde bir
süredir durum böyle.
Kapanan bölümlerden mezun olunca iş bulma sorunu olduğu için
öğrenciler tercih etmiyor olabilir mi?
Hayır, sorun bu değil. Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
mezunları, Biyoloji Bölümü mezunlarından daha fazla iş imkânına
sahip değil ama yine de kontenjanlar son zamanlara göre görece dolu
oldu hep. Demek ki sorun iş bulma ya da diploma değeri ile ilgili
de değil.
Üniversitenin eğitim öğretim kalitesi ya da öğretim üyesi sayısı
ile ilgili olabilir mi?
Atatürk Üniversitesi oldukça köklü ve gelenekleri oturmuş bir
üniversite. Ayrıca Ankara’nın doğusundaki tüm üniversitelerin
öğretim üyelerini de yetiştirmiş ve birçok üniversitenin
kurulmasına kaynaklık etmiş. Buna rağmen kontenjanlarında epey
boşluk var. Buna karşın çok daha yeni bir üniversite olan Karabük
Üniversitesi'nin öğrenci sayısı neredeyse Atatürk Üniversitesi
kadar. Dolayısıyla konunun üniversitenin tarihi geçmişi ve kalitesi
ile ilgisi yok.
Sorun coğrafya temelli olabilir mi?
Kısmen evet. Kontenjan boşlukları 2011 yılından itibaren ilkin
doğudaki üniversitelerde baş gösterdi ancak Fen Edebiyat
fakültelerinin kontenjanlarındaki boşluklar Ankara ve İstanbul’daki
köklü üniversitelerdeki bölümlere kadar gitti. Temel bilimlerde
uzun süredir öğrenci yetişmiyor Türkiye’de. Ancak sorunun doğudan
başlaması coğrafya temelli olduğunu göstermiyor. Sadece sıralamada
ilk önce doğudaki ve taşradaki üniversiteler etkileniyor.
Kaçınılmaz kader, tüm üniversiteleri buluyor.
Birçok üniversitede kontenjan dolduranlar da kıdem almak isteyen
devlet memurları ile üniversite personelleri oluyor maalesef.
Bir taraftan devletin kurulması için çuvallarla para döktüğü,
öğretim elemanı yetiştirip istihdam ettiği boş üniversiteler,
bölümler, yüksekokullar öte taraftan üniversite kapısında bekleyen
ancak yerleşemeyen bir buçuk milyonu aşkın genç. İkisinin ortasında
konuyu hiç anlamamış ya da fena halde yanlış anlamış bir
yükseköğretim sistemi.
Konuya devam edeceğiz…