Toplum Tamircisi

Birey sevgisiz kaldı, toplum bozuldu!

Elçin Sevgi SUÇİN elcin@internethaber.com

Birey  sevgisiz kaldı, toplum bozuldu!

Bu yüzyılda herkes meşgul. Yalnız iş saatlerinde değil günün yirmi dört saati meşgul! Mekanik iletişim cihazlarının bunca gelişmediği zamanların dünyasında iş, mesai kavramı olan bir işse mesai saatleriyle; mesai kavramı olmayan bir iş ise örneğin çiftçilik, esnaflık gibi gün doğumu ve batışı ile sınırlı idi. İş bitince insanlar evlerine döner, eve dönüş yolunda karşılaşılan konu komşu, eş dost akraba ile hal hatır sorar, yalnızlığı sıcak ve samimi sohbetlerde eritip akıtırdı.

Akşam yemeği hazırlanana kadar güne dair muhabbetler döner, varsa bir sıkıntı sorun paylaşılır halledilir; sevinecek bir şey varsa da hep birlikte sevinilir, sevinç bir nar gibi açılıp tanelenirdi. Yemek, çay, meyve paylaşımları arasında çoğaltılan muhabbet kalpleri ısıtır, korkuyu azaltır; sağlıklı ve mutlu bir toplumun temelini oluşturan güven duygusunu besler büyütürdü.

İletişimin böylesine yoğun ve yakın olduğu ailelerde sevgiye dokunabilen, huzuru özümsemiş, sevilen, seven, kendini sevdiği için de diğerlerini sevebilen dengeli nesiller yetişirdi. Bir toplumun DNA’ları olan aileler arasında ki iletişim böylesine sağlıklı ve dengeli olunca, toplum da sağlıklı bir beden gibi gelişir, arada bir oluşan ayrık otlarını da imece usulü ayıklayıp yoluna devam ederdi.

Şimdilerde kalabalıklar içre yalnız bireyler! Toplumun en küçük birimi olan aile kendi içinde yalnız. Gündüz işyerlerinde onca meslektaşının arasında çalışanlar yalnız. Okullarda öğrenciler, arkadaşları arasında yalnız. Telefon ya da bilgisayar ekranına hapsedilmiş gençler yalnız. Dikkati gelen mesajda, paylaştığı durumda ya da mağaza vitrinlerinde olan sokaktaki bireyler yalnız.

İletişim araçları çoğaldıkça artması beklenen paylaşım, giderek azaldı ve sterillik kazandı. Şimdinin aileleri akşam eve geldiklerinde, baba genellikle ya bilgisayar başında ya da telefon başında zaman geçiriyor. Dijital çağın medya araçları, haberleri an be an yenilediğinden, babalar ve evin yetişkin bireyleri durmadan online gazeteler ve haber kanalları arasında mekik dokuyor.

Evin anneleri, özellikle çalışan anneler; çantayı bir kenara fırlatıp mutfağa koşuyor. Onların mesaileri hiç bitmiyor! Ana yemek, çorba, pilav, salata derken dört kol dört el çalışıyor. Henüz dijital iletişim hastalığına tutulmamış olan evin küçük çocukları, tüm bu karmaşa içerisinde bir anneye bir babaya, çoğu zaman cevabını alamadığı sorular soruyor. Bir süre ısrar ediyor bu durumda. Hakkı olan sevgiyi ve ilgiyi almak için mücadele ediyor. Belli bir tekrarlar dizisinin sonunda edindiği deneyim sonunda o da pes ediyor. Yemek vakti geldiğinde yemeğini yiyor, oyunlarını kendi başına oynuyor, ödevi varsa ödevini yapıyor ve vakti gelince yatıp uyuyor. Kendi yalnızlığı içinde soğuyup katılaşan, içine kapanık bir bireyin oluşum süreci de böylece başlamış oluyor!

Özlemiş ve özlenmiş olan çocuk, ne özlemini giderebiliyor ne de özlenmişliğini. Sevgi, onun için ara sıra kalplerden çıkarılıp, mikrodalga anlarda ısıtılıp önüne konan; hızlıca yiyip bitirmesi gereken ve hiç doyurmayan bir şeye dönüşüyor.

Sonrası mı? Sonrası içine kapalı bireyler. Sonrası bilgisayar başından kalkmayan, telefona yapışık yaşayan çocuklar. Sonrası kendini ifade edemeyen, şiddete, madde kullanımına, depresyona eğilimli gençler. Sonrası sudan sebeplerle işlenen cinayetler. Sonrası daha fazla teknoloji alımı, daha fazla madde alımı için işlenen suçlar. Sonrası yalnızlaşan, mutsuz yetişkinler. Sonrası sapkın davranışlar. Sonrası her geçen gün sayıları artan, sokaklara terkedilmiş yaşlılar. Sonrası hakların ihlal edildi, güçlünün güçsüzü; zenginin fakiri köleleştirdiği sistemler. Sonra radikal gruplar. Sonrası toplu katliamlar. Sonrası insanlığın kendini topyekûn imhası!