28 Şubat döneminde meslektaşlarımızın medyadaki
rezaletlerine alışmıştık. Torunun giydiği asker üniformasından
dolayı torununa karşı hazır ol durumunda beklediğini televizyonda
ballandırarak anlatanından politikacılara cevap yetiştirenine,
askeri darbe yapmaya davet edeninden veteriner olduğu halde inkılap
tarihi dersi verenine kadar her rengini gördüğümüz bu yüz karası
akademisyenlerin en nihayetinde silikleştiğini görmüştük. Görmüştük
de sevinmiştik. Çünkü bilim insanlarının sadece kendi meslekleri ve
uzmanlık alanları ile ilgili konularda ve sadece ihtiyaç
duyulduğunda konuşması gerektiğini biliriz.
Üzücüdür ki o netameli günlerin akademisyenleri ve yeni
versiyonları yeniden medyada görünür oldular. Bir süredir
Ortadoğu’da beş başkent sayabilenin Ortadoğu uzmanı tripleri
kestiğini, Suriye’de 5 köy ismi söyleyenin ulusal güvenlik uzmanı
geçindiğini toplum kanıksamıştı. Hatta konu ne olursa olsun
saatlerce gevezelik yapabilenleri sosyal medyada tiye almak ulusal
bir hobi bile sayılabilirdi. Kimsenin izlemediği tartışma
programlarında bir kamyon dolusu akademik unvan ile saatlerce kahve
muhabbeti çevrilmesini zor da olsa sineye çekmiştik.
Ancak, kıymetli beyler ve hanımlar, durum artık
bunun da bir tık ilerisine geçmiş durumda. Seviye yavaş yavaş sirk
maymunu düzeyine iniyor. Eskiden teşhir ile reyting yapmaya
çalışan medyanın yeni malzemesi olduğunuzun farkında mısınız?
Uzatılan her mikrofona konuşmak, çevrilen her kameraya
demeç vermek zorunda değilsiniz. Konuşma şehvetine bir sınır koymak
bu mesleğin alameti farikalarından biriydi, unuttunuz mu?
Medya, en nihayetinde haber değeri olan sansasyonel
malzemenin peşindedir ve bu malzemeyi temin edeceği birkaç meslek
grubu var. Bu meslek grupları da doğası gereği buna teşnedirler.
Siyasetçi var olmak için konuşmak zorunda. Magazin ehli
görünürlüğünü canlı tutmak için her daim dikkat çekme derdinde. Bu
tür mesleklerle meşgul olanların yaptıkları yadırganmaz ancak bilgi
öğrenmek, öğretmek ve üretmekle mükellef bilim insanlarının bu tür
davranışları sakil duruyor, bilesiniz.
Diyet konusundaki uzmanlığı insanlara hakaret ettirmeye
vardıran, uzmanlık alanı dışında yalanları ve saçmalıkları bilimsel
teori olarak sunan sevgili Profesör Doktor, Twitter hesabından en
laubali tehditleri savuran, en galiz küfürleri eden sayın
rektör, Farzı-ayin muhabbeti çeken bay mühendis rektör
bunlardan sadece birkaçı. Akademik kimliğin arkasına saklanarak
trollük yapmak ucuz bir yöntem. Medyada ortalama akademisyen
temsili böyle olunca, taşrada durum daha da vahim olabiliyor. İdari
görev alabilmek için hayatı boyunca hiç oy vermediği partiden aday
adayı olabilenlerden geçilmiyor üniversitelerde. Birer
temsilcisi olduğunuz mevcut akademik ahlak düzeyinden dolayı
dünyada esamimiz okunmuyor. İlk beş yüz üniversite arasına sondan
bilmem kaçıncı olarak giren birkaçı ile övünür haldeyiz.
Uzmanlık alanınızın toplumu ilgilendiren yönü varsa bu
konularda kelam edebilirsiniz. Nitekim bir kısmımız yapıyor da.
Bunun için medyayı kullanabilirsiniz ve bunda bir sakınca yok.
Ancak 18. Yüzyıl Osmanlı idare hukuku uzmanıysanız, ÖSYM'nin sınav
uygulamaları hakkında medyada şehvetli bir akademik tartışmaya
girmeyin.
Her konuda konuşunca ne oluyor?
Öncelikle mesleğin ciddiyetini düşürüyorsunuz.
Hepimizi rezil ediyorsunuz. Kifayet göstergesi olması gereken
unvanları kıymetsizleştiriyorsunuz. En kötüsü de akademinin
yüz karası 28 Şubatçılar ile fena halde benzeşiyorsunuz. Onlar da
sizin gibi bu yolla makam elde edeceklerini ya da makamları
koruyacaklarını sanacak kadar saftı. Görüldüğü gibi işler
ters gittiğinde bedelini en hızlı ödeyenler de siz oluyorsunuz.
Birikiminiz ile topluma katkıda bulunmak istiyorsanız ve
bu amaçla idareye talipseniz, akademik kimliğinizi bir tarafa
bırakın, işgal ettiğiniz makamları bilgi ve bilim üreteceklere
bırakın.
Sonra, hodri meydan!