Kimle kim arasında olursa olsun, özel konuşmaların internette
yayınlanan ses kayıtlarını yazı konusu etmek hoşuma gitmiyor.
Ne yazık ki, Türkiye gündemi, bu tür ihlaller, özel hayata
müdahaleler, teşhirlerle dolu.
İstesek de uzak duramıyoruz.
Başbakan Erdoğan’ın telefon konuşmaları art arda
yayınlanıyor.
Cemaat lideri Fethullah Gülen’in telefon konuşmaları da
öyle.
Mahremiyetin hiçe sayılmasına mı yanalım, bu mahremiyetin şoke
edici mahiyetine mi, bilemiyoruz.
Hepimiz, bir topluluğa hitap ederken azami derecede özenli ve
dikkatliyizdir. Kimilerimiz, özel konuşmalarımızda, eş dostla
muhabbet ederken daha rahat olabiliyoruz. Ancak aradaki fark üslup
farkıdır. Genel konuşmalarımız ile özel sohbetlerimiz arasında
zıtlıklar, birbiriyle temelden çelişen nitelikler varsa, vaziyet
vahim demektir.
Başbakan, Deniz Baykal’ın “kaseti”
yayınlandığında, “Bu özel hayatın ihlalidir”
diyenlere cevaben “Ne özeli, genel genel!”
demişti.
Şimdi, kendi özel hayatı ifşa ediliyor.
Fethullah Gülen ise, takipçilerine ısrarla “İstihbarata
önem vermemiz gerek” diye nasihat ediyor, telkinde
bulunuyordu.
Şimdi, kendisi istihbaratın objesi konumunda.
***
Topluma istikamet gösteren, ülkenin kaderini etkileyen iki
liderin özel konuşmaları ortaya döküldü.
“Büyük alim”, “mümtaz
şahsiyet” diye nitelenen bir lider; “Peygamber
efendimizi rüyada gördük tweet’leri ikiye katlayın emri
verdi” dediklerinde “Evet yapın” dediğini
duyduk.
Gariban insanlara “Üstünlük sadece takvadadır”
diye öğütler veren Gülen için, zenginliğin üstünlük, işadamının
‘değerli’ olduğunu anladık.
40 yıldır vaazlarında cemaate “Faiz haramdır bankalardan
uzak durun” diyen Hoca efendinin taraftarlarına özel
mesajla bankada hesap açmaya çağırmasındaki zıtlığı gördük.
Mezhep savaşının bölgemizi kasıp kavurduğu bir dönemde önemli
din adamının senaristliğini yaptığı dizide İran ve Şii düşmanlığını
bilerek kışkırttığını anladık.
İşadamlarını kontrol edebilir halde tutmak için rafineri gibi
rüşvetler dağıttığını öğrendik.
***
‘Dünya lideri’ diye lanse edilen siyasetçinin,
bir TV’deki alt banda tahammül edemediğini fark ettik.
Yakınlarıyla, arkadaşlarıyla konuşurken birbirlerine
“Hakkını helal et” diye incelik gösteren
siyasetçilerin bir haber yüzünden insanların ekmeğiyle kolayca
oynadığını öğrendik
Aslında halktan biri gibi yaşamakla itibar kazanan bir siyasinin
şatafat içinde yüzdüğünü duyduk.
Ortadoğu’yu yönlendiren başbakanımızın “yılda 5 gün
misafir olacağı” villanın tuvalet musluğu ile
ilgilendiğini gördük.
Rüşvetin ‘bağış’a dönüştüğünü anladık.
Tüm bunları duymamış gibi yaşayabilir miyiz? Geleceğimize
müdahil olmaya çalışan bu iki önemli insanın özel konuşmaları ile
genel sohbetlerinde beliren zıtlıkları görmezden gelebilir
miyiz?
İki tarafın mensupları da “Ne var konuşmalarda, suç mu
var?” diyerek durumu geçiştirmeye çalışıyorlar.
Bana sorarsanız, bu konuşmaları asla duymamalıydık.
Fakat aynı zamanda, bu konuşmalar asla yapılmamalıydı.
***
Kendisini ziyaret ederek “Hocam, STV’deki Şefkat Tepe
dizisi barış sürecine zarar veriyor” diyen gazetecilere
“Ben bir konuşayım niçin yayınlıyorlar öğreneyim”
diyen Gülen’in aslında dizinin senaristi olduğunu öğreniyoruz!
Bu müthiş çelişkiyi görmezden gelebilir miyiz?
Ne; “büyük alim”, “gönül
adamı”, “dünyadan elini eteğini çekmiş
derviş” diye bildiğimiz Fethullah Gülen, ne de
“dünya lideri”, “garibanın dostu”
sandığımız Tayyip Erdoğan bildiğimiz gibi çıktı.
Burada strateji ile imaj arasındaki büyük farkı müşahede
ediyoruz.
Bütün bu tutarsızlıkları, ihtirasları, anormallikleri bir tek
biz duymuyoruz. Tüm dünya duyuyor.
Liderlerimizin bayağılıklarının utancından hepimize pay
düşüyor.
Bence iki tarafa da gönül verenlerin şu soruya cevap bulması
gerek:
Değer verip, bütünüyle itaat ettiğiniz bu insanlar gerçekte
kim?
Zor soru, değil mi? Twitter.com/acikcenk